Bu sese kulak verin!

3 Ağustos 2011





Cemal Ersen, en güvendiğim meslektaşlarımdan biridir. Dikkatli, sorumlu, araştıran, öğrenen, kuşku duyan, kontrol eden ve elde ettiği bilgiyi hesapsız - kitapsız dürüstçe paylaşan bir spor yazarı...
Son günlerde gündem gereği medya da tartışmaların odağında yerini aldı.
Bir kısım gazeteciler, köşe kalemşorları ve sistemin içinde kendilerini futbolun iktidar ortağı olarak gören bazı meslektaşlarımız (!) kulüpleri ya da pazarı korumak derdine düşerken, bazıları da sadece işini yapmaya odaklandı...

Yazının Devamı

Iskatçılık ayıptır!

27 Temmuz 2011

Türk futbolunun içinde bulunduğu şu karmaşık süreçte bir yandan hukuk tartışmaları, öte yandan sportif kuralların uygulanması üzerinde kargaşa yaratan yorumlar, hepimizin uğradığı şoku gözler önüne seriyor.
Evet, şoktayız...
Çünkü bu kadarını beklemiyorduk. Dipten ve tepeden gelen dalganın böylesine sert ve sarsıcı olacağını hiç düşünmemiştik.
Yasa ve kurallar, kağıt üzerinde kaldığı sürece ortada sorun yoktu.
Ama şimdi ortada çözülmesi zor, ağır ve büyük sorunlar var.
Çünkü yasalar ve kurallar, hayatın içine girdi.
Futbolu sadece futbolcu oynamıyor. Antrenör taktik vermiyor, hakem düdük çalmıyor sadece...

Yazının Devamı

Kafesteki Kartallar

22 Temmuz 2011

Ortalık toz duman... Şike-teşvik primi skandalında önce polis operasyonlarına tanık olduk. Sonra savcılık - hastane- mahkeme - Metris seferleri başladı.
Bu dava, güya gizli. Bilgi ve belgeler, avukatlardan bile gizleniyor. Ama sorgu aşamasında savcı ile sanıklar arasındaki sorular ve yanıtları, avukatları aracılığıyla öğrenebiliyoruz. Bir de gazeteci merakıyla kapalı kapılar ardına uzanan arkadaşlarımız, hemen her ayrıntıyı gözler önüne seriyor. Böyle bir ortamda TFF’nin kozmik odası da bir ironi olarak futbol hayatımızdaki yerini aldı.
Şimdi bu çetrefilli sürecin hukuksal ve sportif sonunu merakla beklerken aklıma takılan sorular var yine de...
Örneğin Hürriyet gazetesinde dün yayınlanan İbrahim Akın’ın savcılık itirafları...
Akın diyor ki; “Bugüne kadar menajer Yusuf Turanlı aracılığıyla üç maç için teklif aldım:
1-F.Bahçe-İstanbul BŞB, 2-Trabzon-İstanbul BŞB, 3-Bursaspor-İstanbul BŞB”.

Yazının Devamı

O karar, sezon sonuna sarkar!

20 Temmuz 2011

Kemal Kapulluoğlu, hukuk öğrenimini fakültede, futbolu ise aynı yıllarda federasyonda öğrenmiş. Spor hukuku uzmanlarının (!) ekranlarda cirit attığı şu günlerde, kenarda kalmayı tercih ediyor. Zaman zaman gülüyor, çoğunlukla sinirleniyor... Ama süreci dikkatle izliyor.
Kapulluoğlu, TFF’de başkan vekilliği yapmış, Türkiye’nin futboldaki uluslar arası sorunlarında da sorumluluk üstlenmiş bir hukukçu.
Bugün merak ve endişeyle izlediğimiz “şike-teşvik” sürecinin, 6222 sayılı yasa ile yürürlüğe giren bir yanlıştan kaynaklandığına inanıyor.
“- Sporda şiddet ve düzensizliği önleme hakkındaki yasaya şike ve teşvik suçunu dahil eder, bu suça ölçüsüz biçimde 5-12 yıl ceza öngörürseniz, büyük bir yanlışa imza atmışsınız demektir. Zamanında bu yasa hazırlanırken hiç kimse önünü arkasını düşünmedi. Kimse bizim görüşümüzü almadı. Şimdi ortada yaşanan süreç, oldukça zor bir süreçtir. Çünkü iddianame 3-4 aydan önce açıklanmaz. Federasyon, iddianamenin açıklanmasından sonra meseleyi inceleyip 1-2 ayda karar veremez. Federasyonun kararı, sezon sonunu bulur!”
Kapulluoğlu, Türkiye Futbol Federasyonu’nun şiddeti önleme yasası çıkarken, aktif rol aldığını ve şike teşvik suçlarını o yasa

Yazının Devamı

O dalga dipten geldi

13 Temmuz 2011

Gözaltılardan çok önce, 12 Haziran milletvekili seçimlerinden hemen sonra, siyasi iradenin nihayet Türk Futbolu’na da dokunacağı beklenmedik olayların yaşanacağı söyleniyordu.
Operasyon başlayınca, çoğumuzda “tepeden inme” bir hamle algısı oluştu.
Oysa bu depremin sadece tepeden değil, dipten geldiğini belirten işaretler de var.
Örneğin, TFF’nun kongre gününde, 29 Haziran 2011 tarihinde gazetelerde yayınlanan tam sayfa bir ilan...
Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, o gün “Türk Futbolu Adına Beklentilerimiz, Umutlarımız, Hayallerimiz” başlığıyla, eşi görülmemiş bir manifestoya imza attı.
Doğrusu, o ilana bakıp hele 20. maddeyi görünce... O maddede, “Milli Takım teknik direktörlüğünde önceliğin dünyayı dize getirebilecek hocalarımıza verilmesini” okuyunca şaşırmamak da mümkün değildi.
Açıkçası, yadırgadım. İşbaşında yabancı bir teknik direktör varken, Spor Toto’nun sponsor kimliğiyle olaya müdahil olması çok normal değildi.

Yazının Devamı

Biliniz ki...

6 Temmuz 2011

1) Yargı tarafından hüküm verilip, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur. Bazı spor adamlarının, futbolcuların, teknik direktörlerin, menajerlerin ya da futbolseverlerin, “şüpheli” sıfatıyla gözaltına alınması, sorgulanması ve yargılanması ham bir rekabet anlayışı ile “Oh olsun, iyi oldu!” çığlıkları atılarak kutlanacak bir olay değildir! Bu tür insanların yaşadığı durumdan mutluluk tablosu çıkarmak, insanlığa sığmaz. Sportmenliğe de asla yakışmaz!

2) Havuzdan çıkan balıkları tek, tek elden geçirip, hasta, zehirli, zararlı ilan etmek, havuzun temiz olduğunu göstermez... İçinden çıkanlarla birlikte havuz tümüyle elden geçirilip, temizlenmeli ve orada yeniden temiz ve sağlıklı bir hayatın başlaması için herkes üstüne düşeni yapmalı!

3) Elbirliği ile cüppesiz kulüp avukatlığına soyunup “Şiddet yasasındaki cezalar bireysel... Sorumlular cezalandırılsın, ama takımlar ve kulüp kurtulsun” diye çare üretmeye çalışanlar, Futbol Disiplin Talimatı’na baksınlar. Kendilerinin bile inanmadığı formüllerle hukuku ve sporu kirletmekten, karıştırmaktan vazgeçsinler.

4) Yaratıcı zekaya saygı duyarım. Hele o zeka bir de espri yeteneği taşıyorsa, harikadır. Ama lütfen, bir

Yazının Devamı

En iyi aday, en uygun adam!

29 Haziran 2011

En başından şunu söylemeliyim: Mehmet Ali Aydınlar , Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı için, Mahmut Özgener’in tekrarlamayı çok sevdiği “futbol ailesi” tarafından değil, “siyaset kurumu” tarafından aday olarak seçilip önerilmiş bir isimdir.
Her ne kadar Kulüpler Birliği Vakfı’nda adaylığını ilk açıklayan Göksel Gümüşdağ’ın çekilmesinden sonra üzerinde ittifak edilen aday konumuna gelmişse de, esastan kulüplerin adayı değildir.
Siyasetle sporun uzlaşmasından (bu uzlaşmadaki yararlar hesaplanarak) çıkan adaydır.
Ama şunu söyleyebiliriz:
Mehmet Ali Aydınlar, Özgener’in “Ben yokum” dediği bir ortamda, hem siyasetin, hem sporun, hem medyanın, hem de kamu vicdanının kabul edip benimsediği bir başkan adayıdır.
Futbolun özerkliği, kendi kendini yönetebilirliği gibi kavramları dikkate aldığımızda, keşke işin içine siyaset hiç karışmadan, akıl ve vicdanların gündeme getirdiği bir aday olsaydı ! Ne yazık ki olmadı. Bireysel egolarından, kulüp çıkarcılığından, rekabeti köşe kapmaca olarak benimseyen ve sadece isteyen anlayışlarla “futbol ailesi”nin olgunlaşıp kendi adayını (ya da adaylarını) bulması daha uzun yıllar bir hayal olarak kalacaktır.
Futbol Federasyonu, eğri

Yazının Devamı

Salla Derya, salla!

22 Haziran 2011

Acun Ilıcalı dostumun ekranlarda reyting rekorları kıran yarışma programlarını zaman zaman ben de izliyorum... Pazartesi gecesi Survivor 2011’in finalini merak ve heyecanla izledim...
Derya kazandı... Spor sayfalarında başlayan kariyerini Acun’un yarışma programlarıyla televizyonlara taşıyıp orada farklı bir boyuta geçen Derya Büyükuncu!.
90’lı yılların başında Milliyet’te Derya ile ilgili bir röportajım yayınlandı. Ailenin, genç yüzücüyü dünya kulvarlarında kulaç atması için nasıl bir özveriyle yetiştirmeye çalıştığını, ne tür sıkıntılara katlandıklarını anlatmaya çalıştım...
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Derya’nın ailesine ayda 1000 dolarlık bir destek programı başlattı. Amerika’da çalışmalarını sürdüren Derya Büyükuncu, Barcelona 1992’de ilk olimpiyatına katıldı. Büyük beklentilerimize rağmen bir A finali yüzdüğünü göremedik. Ama yine de eşine ender rastlanabilecek bir devamlılık örneği sergileyerek peşpeşe 5 olimpiyatta (Barcelona, Atlanta, Sydney, Atina ,Pekin) kulaç atma başarısını gösterdi. 16 yaşında başladığı olimpik yolculuğunu gelecek yıl da 35 yaşında Londra’da altıncı olimpiyatıyla tamamlamak istiyor.
Böyle bir kariyere bir çok bakımdan saygı duyulmalı.

Yazının Devamı