Arena kültürü

27 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment> Beşiktaş İnönü Stadı, bu yıl yönetimin daha fazla gelir sağlama kaygısıyla yeniden düzenlendi. Yeni stad projesiyle yola çıkan Bilgili ve arkadaşları, ekonomik zorlukları ve Dolmabahçe SİT alanındaki mimari kısıtlamaları aşma cesaretini gösteremedikleri için böyle bir düzenlemeye gittiler.
Beşiktaş taraftarlarının en etkin, lider konumundaki Çarşı Grubu'nun doldurduğu kapalı tribün, yeni düzenlemenin odak noktasını oluşturdu. Tıpkı VIP tribünü gibi oraya da localar yapıldı. Basın tribünü de 55 yıllık gelenek çöpe atılarak kapalıya taşındı. Şenes Erzik dostumun kulakları çınlasın... O sesini çıkarmadı ama, yakın gelecekte bir UEFA yetkilisi gelip de kağıt üzerinde değil maç sırasında çıplak gözle basın tribününü gözlemlerse, herhalde olumlu şeyler söylemeyecektir Bilgili ve arkadaşlarına... Bu basın tribününde bir gazetecinin görev yapması olanaksız. Stadın en gürültülü yerinde bırakın telefon iletişimini yanınızdaki arkadaşınızla bile konuşamazsınız. Oraya gelen her gazetecinin Beşiktaşlı olmak gibi bir zorunluluğu yok. Lucescu'yu, Sergen'i ya da yönetimi onaylamak. Hakemin Beşiktaş lehine verdiği kararları eleştirmeyip eyyamcılık yapmak gibi zorunluluğu da

Yazının Devamı

Alkışlar (!) Lucescu

25 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Beşiktaş, İnönü'de üst üstte oynadığı ikinci maçını da rahat kazandı. Beşiktaş'ın savunmada oturmuş düzeni, orta alanda baskılı, sorumlu ve tempolu oyun anlayışı, Ankaragücü gibi yenik düşmesine rağmen pes etmeyen zor bir ekibe bile fazla geldi.
Lucescu, ilk iki haftada sergilediği inattan zorunlu olarak vazgeçmiş, ilk on birde yenilerden hem Ahmed Hassan'ı, hem de Emre'yi görevlendirmişti. Bu kadarla da kalmadı. Sonradan Sinan ve Ümit'i de alarak eski - yeni kaynaşmasına yeşil ışık yaktı. Ahmet Yıldırım'ın kulübede oturtularak savunmada Emre'ye görev verilmesi bizce doğru bir tercihti. Lucescu, Ankaragücü'nün hücumdaki iki gol kulesi Hüseyin ve Ramadan'ı kontrol ederken Emre ile işini kolaylaştırdı.
Beşiktaş'ın oturmuş savunma anlayışı, orta alandaki kontrolu iyi, güzel de... Hücumda böylesine baskılı ve bol pozisyonlu oynanan oyun sonrası daha fazla gol üretmesi, en azından golleri daha erken sergilemesi gerekirdi. Bunda önemli etken Beşiktaş'ın henüz sürekli oynayan forvet ikililerinin belli olmamasıydı. Dün Tümer ve önünde oynayan Ahmet Dursun ile Ahmed Hassan zaman zaman üçlü forvet oluşumu yaratmalarına rağmen beklenen etkinliği sağlayamadılar.

Yazının Devamı

Kırık dökük görüntüler

20 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment> Türkiye Ligi'nin ikinci haftasında skor tabelalarının ve gol görüntülerinin ötesinde keyif kaçıran kirli bir mozaik oluştu...
Şimdi bu mozaike yeniden bakalım...
İnönü Stadı'nda Beşiktaş - Bursaspor ile oynuyor... Takım yine bildik takım... Geçen yılın alışılmış on biri... Sergen yok sadece, Tümer var...Yenilerden hiçbiri yok... Lucescu Ahmet Hassan'ı, Okan Koç'u, Sinan Kaloğlu'nu yanında oturtuyor yine... Neymiş efendim, yeniler takımın oyun sistemini - kenardan - anlayacaklar, öğrenecekler, uyum kazanacaklarmış... Sevsinler bu mantığı... Tipik bir Lucescu tutuculuğu... Takım zorla bir gol üretmiş, Lucescu hala seyrediyor. Sonra yaptığı değişikliklerle de tam bir çelişki örneği...Madem öyle düşünüyordun, ne diye ikinci yarıda oyuna aldın Ahmet Hassan'ı, Sergen'i ve Okan'ı... Ahmet Hassan bir gecikme... Sergen o haliyle Tümer'in yerini nasıl alabiliyor, ayrı bir bilmece... Okan'dan da memnun değilmiş hoca...Hazır değilmiş çünkü... Evet, gördük... Gerçekten hazır değil... Kim hazırlayacak onu? Ben mi, yoksa Lucescu mu? Okan Beşiktaş'a transfer edildiğinde Milli Takım kampındaydı... Şimdi kulübede.. Söyleyin bu irtifa kaybında suç kimde?

Pancu'ya

Yazının Devamı

Luce'nin meyve salatası

17 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Trendeki yolcu saat başı çantasından çıkardığı meyveleri doğrayıp, pudra şekeri ekleyerek meyve salatası yapıyormuş. Sonra da pencereyi açıp, tabakla birlikte dışarı atıyormuş. Karşısındaki yolcu sinirlenmiş: "Kardeşim, sabahtan beri meyve salatalarını hep dışarı döküyorsun, neden yemiyorsun?". Yanıtlamış salatacı: "Meyve salatasını sevmem!"
Bu komik öykü, Lucescu'yu bire bir yansıtıyor bize. Bursaspor gibi Beşiktaş'ın başına sürekli dert açmış bir takımla, Hagi gibi gerçek bir şeytanla mücadele ediyorsun, transfer ettiğin yıldız oyuncular yine kulübede. Yani transfer yapıyorsun, ama meyve salatası gibi servise koymuyorsun.
Ahmet Hassan oyuna baştan başlamalıydı, olmadı. Sergen cin zekasıyla hazır, ama fiziğiyle yetersiz. Guinti çıkıyor, fakat dökülen Pancu 90 dakika sahada. Bu salata gerçekten tadından yenmiyor. Lucescu, Şampiyonlar Ligi'ne iddialı ve hedef kovalayarak gireceğini ilan eden Beşiktaş'ta sanki başka şeyler söyler gibi. Olacak şey değil! Beşiktaş, orta alanda, hücumda, savunmada inanılmaz top kaptırıyor. Pozisyon hazırlamaya çalışırken birden rakibe pozisyon veriyor. Neyse ki, kalesinde Cordoba var. Tıpkı Samsun'daki gibi yine Cordoba maçın

Yazının Devamı

Bu bir iş kazasıdır!

13 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment> Fenerbahçe - İstanbulspor maçını, apartman komşularım Tamer - Burak Ertuğrul'larla birlikte izledim. Baba, oğul en lacivertinden Fenerbahçeli dostlarım, gözümün içine bakıyorlar, Fenerbahçe hakkında ağzımdan çıkacak sözleri bekliyorlar...
Daha ağzımı açıp bir şeyler söylemeye fırsat kalmadan İstanbulspor'un yeni İsraillisi Balili golü atmaz mı?
Salona bomba düşmüş gibi oldu.
Sonradan hep birlikte karar verdik ki, Fenerbahçe golü yemesine, orta alanda kaptırdığı topla yeni kaleci Enke'nin gafil avlanmasına rağmen futbol oynuyor. İçtenlikle söylüyorum, Denizli'nin Fenerbahçe'sinden bu yana seyrettiklerim içinde en çok bastıran, en çok pozisyon üreten Fenerbahçe bu! Sadece ilk yarıdaki yüzde yüz gol şansı vaad eden 8 pozisyonları vardı. Hooijdonk ve Tuncay 3'er kez kale ağzından golü kaçırmışlardı. Bunlar futbolda olabilecek görüntülerdi. Pozisyona girmek ve kaçırmak, elbette hoş değildi ama, hiç pozisyona girmeden ezilen bir takım değildi Fenerbahçe!

Tek taraflı yorumlar

Yazının Devamı

Kumarbaz Luce

9 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>

Lucescu geçen yıl ligi kapadığı Samsun'la açılışı yaparken şampiyon takımın hocasından çok Missisipi nehir gemilerinde insanları kafaya alıp, paralarını çarpan kumarbaz rolünü üstlendi.
Sanki bir yönetmelik engeli varmış gibi oyuna yeni oyuncularından hiçbirini almadan, eski takımı sahaya sürerek başlaması Lucescu'nun tuhaflığı idi. O tuhaflık içinde bir başka garip görüntü de lige en hazır gelen takım diye bildiğimiz Beşiktaş'ın, savunmasından ileri ucuna kadar hemen her hattıyla kopukluğu ve dengesizliğiydi. Tümer, tüm gayretlerine rağmen kendisinden beklenen liderliği ortaya koyamadı. Beşiktaş'ın gözle görülmeyen ama yaptığı işlerle farklı bir şekilde ortaya çıkan oyuncusu Giunti oldu. Lucescu, Ahmed Hassan'ı maçın dörtte birlik son bölümünde oyuna alırken acaba hangi ilkeyi gözetiyordu. Bunu anlayamadık. Yaptığı değişiklikler yararlı, etkili fakat felsefesi maalesef sakattı. Maçın içinde beklenen hamleleri zamanında yapmadı ve tesadüfe bıraktığı sonuç Beşiktaş için neşeli bir başlangıç oldu. Dileyelim Luce bu yanlışları Şampiyonlar Ligi'nde tekrarlamaz. Dünkü galibiyetin en büyük ortaklarından biri de kaleci Cordoba'ydı.


Yazının Devamı

Olimpiyat günahı

6 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
İstanbul Olimpiyat Oyunları.... TMOK Başkanı Sinan Erdem'le birlikte bir avuç inanmış insanın büyük rüyasıydı İstanbul'u bir olimpiyat kenti yapmak.
Bu ideale önce dudak bükerek gülenler, alay edenler oldu... Kimileri, sosyo politik derin analizler yaparak gelişmekte olan bir ülkenin olimpiyat ev sahipliğine soyunmasını bilimsel anlamda "abes" olarak nitelendirdi. Kimileri, sportif kültürümüzün yetersizliğinden dem vurup, İstanbul'da olimpiyat düzenleme hayalinden vazgeçmemiz gerektiğini ileri sürdü. Ama bu fikir sahiplerinin çoğuna göre futbolda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanan takımlar yaratabilir, hatta Dünya Kupası'nda final bile oynayabilirdik. Nedense futbol için heyecanla yeşeren yüreklerinde, olimpizme en küçük bir umut parseli ayrılmıyordu.

Yasa uygulanmadı
Sinan Erdem ve bir avuç arkadaşı, yılmadan - yorulmadan, bıkmadan - usanmadan paylaştıkları ideali hayata taşıdılar. Mehmet Ali Yılmaz'ın bakanlığı sırasında parlamentonun da desteğini alarak dünyaya örnek gösterilen bir olimpiyat yasası çıkarttılar.

Yazının Devamı

Ne yapalım, sağlık olsun!

30 Temmuz 2003

<#comment>
<#comment>
Efendim, öykümün başlangıç tarihi 10 Aralık 1987... Yer: Kuzey Kıbrıs, Magosa - Girne karayolu.
Önce kol ağrısı sonra nefes darlığı... Evet beklenen tanı kondu: Kalp krizi geçiriyordum. İlk doktorlarım Salih Miroğlu ile Mustafa Arabacıoğlu oldular... Anında müdahale.. O günkü olanaklarla en iyi koşullarda Lefkoşa Nalbantoğlu Hastanesi'nde tedavi altına alındım. Gece yarısı dostların sohbetiyle geçtikten sonra bir emboli, beni kardiyak arrest'e götürdü. Neyse ki, bu alanda özel eğitim görüp uzmanlaşmış Sevinç Uptan hemşirenin tek yumruk darbesiyle hayata döndüm. Anteroseptal Miyokard Enfraktüs tanısıyla tedavi altına alındım.
Kulakları çınlasın, Türkiye'deki tedavimi üstlenen değerli hocam ve dostum Prof. Dr. Necati Sırmacı, sık sık yaptığı kontrollerden sonra kestirip attı: Sigarayı, kolesterolü ve Hıncal'ı bırakacaksın ! Sigara ve kolesterol tamam da Hıncal'ı ne diye bırakacaktım, anlayamamıştım. Ama hoca o günlerde Hıncal Uluç'la birlikte yüklendiğimiz yeni gazetenin sorumluluğunu kastediyordu. Artık bu tür gerilimlerden uzak durmam gerektiğini anlatıyordu.
Hayır, yaşam biçimimi asla değiştiremez, işimden de, her gün kırk kez kavga ettiğim

Yazının Devamı