<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Fenerbahçe'nin Hooijdonk'u, Galatasaray'ın De Boer'u kadrolarına katmalarıyla ligimiz yeniden Hollandalı profesyonellere dönmüş oldu. Hatırlayacaksınız, ilk denemelerden biri Ajax'ın elden çıkardığı Van Vossen ile Van der Brom'un İstanbulspor'a gelişiyle yaşanmıştı.
Hollandalı futbolcuların, Latin Amerikalı meslektaşlarına göre Türkiye'ye daha iyi uyum sağlayacaklarına, kültürel farklılıkların şokunu çabuk atlatacaklarına inanıyorum. Hooijdonk, Fenerbahçe'de kısa sürede taraftarların gönlünde taht kuracak başarıyı elde edebilir. İkili mücadelelerden top kaybetmeden çıkması, yakın - uzak şutlarıyla skoru her an değiştirebilecek teknik kapasitesi, asistleri ve duran topları ustaca kullanmasıyla Daum'un aradığı, Fenerbahçe'nin gereksinim duyduğu bir oyuncu Hooijdonk... Takımın liderliğini de üstlenecek kariyeri ve karizması var. Beklenmedik sorunlar yaşamazsa, takım arkadaşlarıyla uyumlu bir trend yakalarsa, Kenneth Andersson'un aksine Fenerbahçe'de parayı ve başarıyı birarada görebilir...
Frank de Boer, Galatasaray'a Popescu'dan boşalan savunma liderliğini üstlenmek üzere geldi. Bülent
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Beşiktaş'ta yıllardan beri izlemeye alışık olduğumuz film, bu yıl da hiçbir değişikliğe uğramadan, yenilenmeden, heyecan uyandıracak yenilik katılmadan aynen vizyona giriyor.
Ahmet Dursun, üstünüze afiyet, yine sakat... Tedavisinin ne kadar süreceği hiç belli değil... İlhan Mansız da şimdilik en az üç hafta tedavi edilecek. Olumlu sonuç alınamazsa, ameliyat kaçınılmaz!
... Ve Ali Eren, galiba filmin birazcık yenilenerek tekrarlanan bölümü bu, sözleşmesi yenilenmeden gönderiliyor.
Ahmet Dursun ve İlhan Mansız, bu takımın hücumdaki en etkili, en iddialı oyuncuları... Tek mi oynarlar, ikisi bir arada mı, onu elbette Lucescu bilir ama, ikisi de bu ülkenin birinci sınıf golcülerindendir. Ne var ki, birinci sınıf golcüler, geçen yıl 100. Yıl onurunu şampiyonlukla taçlandıran Beşiktaş'ta başrol oynayamamışlardır. İkinci dereceden, yardımcı, hatta figüran düzeyindeki rollerle yetinmişlerdir.
En pahalılar
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> FIFA Konfederasyonlar Kupası, özellikle Avrupa kulüplerinin yoğun müsabaka takvimi yüzünden sık sık itiraz ettikleri bir turnuva... Bizim medyamızda "Mini Dünya Kupası" olarak adlandırılıyor ama, daha önce Dünya Kupası kazanmış en az iki ülkenin katılımıyla futbol heyecanını doruklara çıkaran dev bir yarışma ortamı oluşturduğuna hiç kuşku yok!
Türkiye, son Dünya Kupası'nın finalisti Almanya'nın katılmayacağını bildirmesi üzerine, Avrupa'nın en başarılı ikinci ülkesi olarak FIFA tarafından Fransa'ya davet edildi.
Turnuvada en çok (5) müsabaka yapan dört ülkeden biri... İki galibiyet, bir beraberlik, iki yenilgi ile en renkli, en zevkli, en çekişmeli maçları oynayan, son Dünya Kupası'nın sahibi Brezilya'yı safdışı eden takım... En çok gol atan ekip... Ve tıpkı Dünya Kupası'ndaki gibi takdir edilecek, alkışlanacak bir üçüncülük !
Kazanımlar önemli
Ama biliyorum, bu üçüncülük de bizi tatmin etmiyor artık. Hem bu defa şampiyonluğa daha da yakın ve layık bir ekibimiz vardı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Üçüncülük maçlarına hem Dünya Kupası’nda, hem de Konfederasyon Kupası’nda, "nafile seremoni" olarak bakılır. Oysa topun yuvarlandığı her yerde her zaman heyecan vardır. Hele o topu oynayan takımlardan biri Türkiye ise...
Milli Takım dünkü oyunda Konfederasyon Kupası’ndaki temel noksanlarının da dışına çıktı. Oyunu her iki yarıda dengeli bir dikkat ve bütünlük içinde oynadı. Kaptan Bülent’in yokluğuna rağmen savunma disiplinini, yerleşmeyi ve adam takibini başarı ile gerçekleştirdi. Hücumda çok çabuk top kullanarak Kolombiya geri alanında hep gol fırsatları yarattı. Maçın ikinci dakikası ile bitime üç dakika kala atılan goller Milli Takımın oyunu baştan sona temel bir disiplin alayışında oynadığının somut belgesi...
Yine üçüncülüğe razı olmak zorunda kaldık. Ne yapalım, kısmet bu kadarmış. Bu takım aslında çok daha fazlasına layıktı. Canları sağolsun. Gelecekte daha büyük başarılar ve kupalar çocuklarımızı bekliyor.
Şenol Güneş ve ekibine teşekkür ederken çoğumuzun unuttuğu bir vecibeyi de yerine getirelim. Raşit Çetiner hocamıza da kocaman bir teşekkür!
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> St. Denis'te yine bildiğimiz bir dersi okuduk: Savunma sıkıntısı...
Milli Takım yenilenmiş kadrosuyla tam da yeteneğine, vizyonuna ve enerjisine layık bir final koşusu yaparken, Fransa'ya değil, kendi savunma sıkıntılarına yenildi. Neydi o peşpeşe gelen üç gol! Adamlar sağdan bastırıyor, bizimkiler her türlü kademe hatasıyla geç kalıp paniğe kapılıyorlar. Sonra topu sol kanada atıp oradaki boş adamla golü buluyorlar. Savunmanın yerleşme hataları, kademe yanlışları, panik... Ne adam takibinde, ne de topu izlemede bir başarı gösterebiliyoruz. Oysa Fransızlar kurt gibi... Topa sahip olmayı, dar alanda paslaşmayı ve savunmanın dengesini bozacak akıllılıkları peş peşe - sistematik biçimde - gösteriyorlar. Savunmamızda takımın en tecrübelileri, çaresiz kaleci Rüştü, Fatih, Alpay ve Bülent var... Öylese bu şaşkınlık niye çocuklar!
Herşeye rağmen Gökdeniz ile golü bulup skoru 2 - 1'e getirdikten hemen sonra yine gafil avlanmak Milli Takıma hiç yakışmadı. Tıpkı Makedonya maçındaki gibi... Gol attıktan sonra bizimkiler galiba mest oluyorlar, şarhoş oluyorlar... Açıkçası boş oluyorlar... El oğlu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Futbolun en değerli koleksiyonu Real Madrid, Nihat'lı Real Sociedad'la sezon boyu çekişip, son iki haftadaki şansı ile şampiyon oldu...
Figo, Ronaldo, Zidane, Roberto Carlos, Raul gibi dünya yıldızları ile Real Madrid bir yanda, Nihat - Kovaçeviç ikilisinin sırtına binmiş, kendi halinde profesyonellerden oluşan Real Sociedad bir yanda, soluk soluğa tamamladılar La Liga'yı...
Real Madrid'in önceden iyi tasarlanmış, dikkatli biçimde programlanmış şampiyonluk kutlamaları çok ölçülüydü. Kargaşaya dönüşmemesi için akıllıca önlemler alınmıştı...
Real Sociedad'ın şampiyonluğu kaybetmesine rağmen maç sonrası seyircisi tarafından onur turu ile alkışlanması hepimize örnek tablolar oluşturdu... Hüzünlü, ama gururluydular... Takımlarının artık bir zirve ekibi olduğuna inanıyorlardı....
Hiç kimse "ikincilik başarıdır" - "Hayır başarı değildir" tartışmasına girmedi.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Uzatma dakikalarında Alex'in sıktığı limon galibiyetimizin tadını bozdu. Ama kim ne derse desin 45 dakikalık ikinci yarı oyunu, Milli Takım'ın yarı finalden çok fazlasını hak ettiğini gösteren bir belgesel gibiydi.
Milli Takım, Dünya Kupası'ndan iki kere öfkelenerek içine sakladığı rövanş tutkusunu ilk yarıda sahaya iyi yansıtamadı. Şenol Güneş'in beşli orta alan ve tek santrfor Tuncay'la gerçekleştirdiği oyun kurgusu bize göre yanlış... Tuncay, tek santrfor oynayacak oyuncu değil. Orta alandan da Tuncay'ı tamamlayacak tutarlı hücum katkısı olmayınca Brezilya'dan şok gol yiyip öfkelendik. Burada hemen söyleyelim, Barcelona'da imza törenini bekleyen Rüştü'nün yaptığı ikinci hata golün sebebi oldu. Rüştü çıkmamalıydı.
Savunmada yerleşme hataları, orta alanın savunmaya yardımı aksatması, şu zayıf Brezilya karşısında bile zorlanmamıza neden oldu. Şu gerçeği artık görelim: Savunma anlayışının, savunmaya dayalı taktiklerin belki yararı olabilir. Ama garantisi yok! Dikkat edin, Okan'ın girişiyle çift santrfora döndükten sonra iki golü bulduk, Okan çıktı tek santrfora döndük, kalemizde yine gol
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Kazandık... Ama kaybetsek de fark etmezdi. Konfederasyon Kupası'nda skor tabelasının hiç önemi yok. Hakeme de fazla bakmayalım. Hatta rakibe bile. Bu kupanın anlamı bizim için yenilenen Milli Takımın endam aynası olmasıdır.
Endam aynasına bakınca... Aferin, çocuklara! Her iki yarıda da çok rahat mücadele ettiler. Düşünün hepsi de lig yorgunluğuyla Fransa'ya gittiler. Buna rağmen taze heyecanlarıyla, genç enerjileri ve uluslararası kariyer özlemleri onlara gerekli hızı da, motivasyonu da kazandırdı. Savunma Amerika'nın attığı golde burnunun dibindeki adama kafa vurdurarak hatalı, ama rakibe çok fazla pozisyon vermediler. Genç Fatih'e yeşil ışık... Bülent ile Alpay'ın deneyimlerine ve ustalıklarına selam... İbrahim'in çabalarına da alkış...
Bu takımın Kore - Japonya'dan sadece dört kişiyle oynadığını, ötekilerin tümüyle yenilerden oluştuğunu unutmayalım. Çoğu ilk kez bir arada oynuyor. Gökdeniz sağ kanatta etkili. Volkan ön liberoda çok hata yapmadı. Ergün'e ne diyebiliriz ki! Sadece teşekkür! İstanbulsporlu Selçuk çift santrforun arkasında iyi servis yaptı. Tuncay ve Okan farklı bir