İspanya, pandispanya!

18 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     La Liga'da Nihat Kahveci'nin takımı Real Sociedad, hepimizi ekrana kilitledi adeta... Elbette rating yarışında Asmalı Konak'la değil, İspanyol Ligi'nde Real Madrid'le kapışıyorlardı. Bu maceranın da jönprömiyese, yani "esas oğlan"ı Nihat Kahveci olunca, tüm dikkatlerimiz, ulusal golcümüzün vuruşlarına yoğunlaştı.
     Celta Vigo deplasmanında elinden geleni yaptı Nihat Kahveci... İki gol attı, tam da Milliyet'in başlığındaki gibi " Nihat daha ne yapsın"dı!
     Bitime bir hafta kala, Real Madrid liderliği kaptı.
     Ahmet Çiğdem'in deyişiyle bir takımdan çok değerli bir koleksiyonu andıran Zidane'lı, Figo'lu, Ronaldo'lu, Roberto Carlos'lu Real Madrid'in şampiyonluğu kazanması elbette normaldir... Anormal olan, bunca paraya ve dünya starlarından kurulu kadrosuna rağmen Real Madrid'in açık ara ilan edebileceği şampiyonluğunu, ancak son haftaya bırakmasıdır. Güzel olan da Real Madrid'in zaten alışılmış, kanıksanmış şampiyonlukları yerine, Real Sociedad'ın bir yıl önce güç halle ligde tutunabilen kadrosunu, bir - iki gösterişsiz takviye ile Fransız teknik direktör

Yazının Devamı

Dev uyanınca

12 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Milli maç ya, milletçe yaşadığımız gerçekler de, ulusal kültürümüzle bire bir yansıdı İnönü Stadı'na... Önce Makedonya gibi inatçı, yapışkan, pes etmeyen bir rakiple oynayıp ciddiyeti kaçırdık. Sonra takımca ve ulusça toparlandık, göğüs göğüse savaşıp zafer kazandık.
     Hiç beklemediğimiz bir golle yenik düşüp şaşırdık. Hemen karşılığı geldi Nihat'tan... Ama durur mu Makedon? Bir dakika sonra Şakiri vuruverdi, dan!... Maçı göz göre göre elimizden kaçırıyorduk. Milli Takımın Kore - Japonya sürecinden bu yana Şenol Güneş tarafından bir türlü yenilenmeyen kadrosu Slovakya maçının yorgunluğuyla Makedon gollerinin şokunu taşıyamamaya başladı. Evet, bunlar sportif gerçeklerdi. Futbolda çok çok görülmüş şeylerdi. Ama tribünden sahaya yağan pet şişelere, yabancı maddelere ne demeli! Demirkol'un deyimiyle, "İçimizdeki İngiliz'ler" sanki bir dinamitin fitilini ateşledi. Makedonlar attıkları ikinci golden sonra seyircimize dönerek sus işareti yaptılar. Elbette bu bir provakasyondu, ama bunca yılın tecrübesi tribüne hâlâ yetmedi mi? Milli Takımın, İngiltere ile Türkiye'de oynayacağı rövanş maçında sahasının kapatılması için sanki

Yazının Devamı

Bitsin bu rezillik!

11 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Şimdi hem doğru oturalım, hem doğru konuşalım. Ligin zirvesindeki sonlanma, Beşiktaş'ın vicdanlarda da genel kabul ve takdir gören şampiyonluğu ile söylentilerden, çirkinliklerden arınmış durumda. Herkes zirve takımlarının başarısını ya da başarısızlığını farklı biçimde analiz edebilir. Bu görüşlerin hepsi de tartışmaya ve saygıya değer.
     Ama hakça soralım şimdi: Ligin dibindekiler (düşenler ve kurtulanlar) için aynı gönül ferahlığına sahip miyiz?
     Vicdanlar rahat mı?
     Herşey sporun ruhuna uygun mu yaşandı?
     Bu iki soruya da "evet" yanıtı verme olanağı yoktur.
     Lig bitmiştir, ama "kanama" devam etmektedir.

Yazının Devamı

Bücürler çetesi

8 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Slovakya maçı, ligin bitişine, tatilin keyifli günlerine rastlayınca Milli Takım için zorluk derecesi ikiye katlanmıştı. Nereden bulacaktınız ligdeki gibi istim üzerindeki futbolcuları? Üstüne üstlük Slovakya da gruptaki Play - Off takımı olma şansı için son zarını atıyordu: Ya hep, ya hiç... Onların bu arzu ve kararlılıklarıyla Milli Takım'ın gönül ve zihin yorgunluğu maç öncesi hepimizi endişelendirmeye yetmişti. Hele maçın başında Demo'nun Rüştü ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaçırdığı gol yüreğimizi ağzımıza getirmeye yetti. Ne var ki, tedirginliğimiz çabuk kayboldu. En azından fizik yorgunluğun ötesinde psikolojik olarak beklenen bezginlikten uzaktı Milli Takım...
     Rüştü, Fenerbahçe'de oynamamasına rağmen dikkatli ve hatasızdı. Savunma, Fatih'in dışında sağlam ve tedbirliydi. Asıl zenginlik gösterdiğimiz yer orta alan oldu. Okan, Tugay, Emre ve Yıldıray'dan kurulu dörtlü bücürler çetesi Slovaklar'ın ayağından top çalıyor, nefis pozisyon hazırlıklarıyla Nihat ve Hakan'ı sık sık gol kulvarlarına sokuyordu. Nihat'ın attığı gol, Yıldıray'ın saldığı topla Slovak savunmasının ardına sarkması sonrası yaptığı

Yazının Devamı

En zor viraj

4 Haziran 2003

<#comment>
<#comment>     Lig bitti, ama futbol heyecanı sürüyor. Milli Takım, Kore / Japonya Dünya Kupası üçüncülüğünden sonra Euro 2004 finalleri için Slovakya ile yapacağı kader maçına hazırlanıyor. Hafta sonunda hepimiz bu maça odaklanacağız.
     Slovakya maçı, tam anlamıyla bıçak sırtında bizi bekliyor...
     Şenol Güneş ve yardımcıları, artık kaçınılmaz bir durum arz eden "yenilenme" ve "değişim" karşısında zorlanıyorlar. Bunun en önemli göstergesi, aday kadronun seçimi. Çağırılan futbolculara bakarak bir anlayışı çözümlemeye çalışıyorsunuz. Ama olmuyor. Hemen her futbolcunun seçimi, ayrı bir mantığa farklı bir yoruma neden oluyor. Kesin olan bir şey var ki, Galatasaray'ın son 5 yılda Milli Takım'ın temelini oluşturma özelliği yavaş yavaş kayboluyor. Önümüzdeki sezonda bu durum daha belirgin biçimde ortaya çıkacak. Değişim hiç de kolay olmayacak.
     Slovakya maçı, Türkiye için ne anlam taşıyor?
     Hemen söyleyeyim. Çok keskin bir viraja giriyoruz.
     

Yazının Devamı

Eurovision şampiyonluğuna sportif bakış

28 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Yıllar önce yazdığımı bir ucundan tutarak Eurovision'a bakmak istiyorum...
     Fizik alanında çalışmalarıyla ün yapmış İngiliz bilim adamı Sir Henry'ye bir gün bardaki dostları sormuş: "Üstad, yıllar süren bir bilim maceranız var, size göre en büyük keşfiniz hangisi ? "
     Sir Henry, barın uzak bir köşesinde tek başına içkisini yudumlayan genç bir adamı göstermiş: "İşte bilim dünyasındaki en büyük keşfim orada oturuyor!"
     Gidip adını sormuşlar: "Faraday" diye tanıtmış kendini... Elektrik üzerine yoğunlaştığını anlatmaya çalışmış yüzü kızararak....
     Sir Henry'nin çalışmaları için ya fizikçi olmak, ya da ansiklopedilere bakmak gerekiyor. Ama keşfettiği genç adamı orta öğretim derslerinden hepimiz biliyoruz. "Faraday Kafesi " ile ilgili az sınav sorusu çıkmadı karşımıza, değil mi ?
     Sevgili Sertab Erener, bana göre Türk Pop Müziği'nin "Faraday"ıdır...

Yazının Devamı

Ter, gol ve gözyaşı

26 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Bitmeyen yorgunlukların, tükenmeyen umutların mutlu sonu bu...Dayanılmaz 100.Yıl gururu ile yedi yıllık hasretin sonunda gelen gerçek bir zaferin buluşması...Kendilerini adayan insanların, akıl, emek ve hüner kahramanlarının topluca sergilendiği bir zafer ritüeli...
     Beşiktaş - Galatasaray derbisi fikstürün azizliği, puan cetvelinin oluşturduğu ikili ilişki ile tam anlamıyla bir lig finaline dönüşmüştü. İnönü Stadı'ndaki finale gelenler Beşiktaş tarihinin en sağlam temelini oluşturan sabrın da sınavını verdiler. Hem kulübede, hem tribünde, hem de saha içinde. Çünkü büyük onuru getiren gol için maçın başlangıç vuruşundan itibaren tam 89 dakika 22 saniye süreyle sabretmek, saç - baş yolmak ve bu ağır hasret dakikalarına dayanmak zorundaydılar. İşte kronometrenin 89.22'yi gösterdiği o anda kaptan Sergen hışımla ilerledi Galatasaray yarı alanında. Galatasaray kaptanı Bülent'i ekarte etmek üzere Tümer'e attı topu. İkisi birlikte cezaalanına girdiler. Tümer bu...Bırakır mı kaptanını! Asisti tercih etti ve golcüyü seçti. Sergen'di o golcü. Beşiktaş için beraberlik yetiyordu, ama gönüller bu gol için yanıp tutuşuyordu.

Yazının Devamı

Bu fikstür yanlış!

21 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Türkiye Ligi'nin artık gevşeyen "şampiyonluk düğümü", hafta sonunda İnönü'deki derbi ile çözülecek. Belki de son haftaya sarkacak.
     Beşiktaş'la Galatasaray arasındaki soluk soluğa yarış, fikstürün de katkısıyla derbiyi "final" havasına soktu. Gerçi aradaki beş puanlık fark, düğümü gevşetti, gerilimi azalttı ve finali fırtına şiddetinden meltem esintisine dönüştürdü ama, yine de her şey bitmiş değil... Yine de her şey olabilir!
     Sırası gelmişken, şu fikstüre dikkat çekmek istiyorum. Herşeyden önce, Beşiktaş'la Galatasaray'ı 17. ve 33. haftalarda buluşturmak büyük bir hatadır.
     Düşünün, lig sadece derbilerden oluşan üçlü ya da dörtlü turnuva değil... Adı üzerinde lig, takımlar birliği yani... Tüm takımların birbiriyle mücadelesinden oluşan en büyük futbol organizasyonu... Siz her iki yarıda, sondan bir önceki haftaya böylesine bir derbi koydunuz mu, yıllanmış istatistikleri de göz önüne alırsak, koca sezonun emeklerini, ümitlerini, başarılarını, bir maça düğümleyip ligi kupa haline getirmiş olabilirsiniz. Bu, her iki takıma karşı yapılmış peşin bir

Yazının Devamı