Prag rüzgarları

26 Şubat 2003


<#comment> Geçen hafta Slavia Prag - Beşiktaş maçından önce Avrupa’nın kuşkusuz en güzel kentlerinden biri olan Prag’ta görsel ve zihinsel turlar attım. İlk durağımız, ünlü saat kulesinin bulunduğu meydandı. Kuledeki saat, benzerini Viyana’da gördüğümüz gerçek bir sanat eseriydi. Her saat başı kral ve kraliçe heykelleri saray penceresinden halkı selamlıyor, bu arada bir iskelet de çanı çalıyordu. Bazı arkadaşlar, bunun Türk barbarlığını temsil ettiğini söylediler. Ben başka türlü yorumladım; Her saat başı ölüme biraz daha yaklaştığımızı düşündüm.
Kulenin tam karşısında ünlü Milena Kafe.. Çeklerin öldükten sonra ünlenen yazarı Franz Kafka ‘nın sevgilisi Milena ‘ya ithaf edilen romantik bir mekan. Duvarlarda Kafka ‘nın yazılarından, şiirlerinden kopyalar. Kafka döneminden tablolar. Çek futbolu şimdilerde eski gücünde değil. Ama Çek yazarları her zaman başımın üzerindedir benim için.

O kadar kıymetliyse...
Şu günlerde savaşı konuşuyoruz ya, Bohumil Hrabal ‘ın "Çok Sıkı Kontrol Edilen Trenler" ini anımsadım durup dururken. Alman işgalcileriyle çatışırlar romanın bir yerinde. Yaralı Alman askeri, acıyla haykırmaktadır; "Ah anacığım!. Kıçım yanıyor kıçım!" Genç

Yazının Devamı

Kırılma noktası

21 Şubat 2003


<#comment> Önce kimlikleri kayboldu... Sezon başından beri resmi maçlarda yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş, Prag kışında dondu kaldı. Takımca dinamizmini, kazanma duygusunu, dayanma ve direnme gücünü kaybetti. Oyun içinde ayaktan ayağa zihinsel, duygusal ve fiziksel iletişimini unuttu. Kazandığı topları kullanamadı. Savruk, sorumsuz, cesaretsiz ve dağınık bir oyunla Prag’a teslim oldular. Yenilmezlik unvanı kayboldu. Ahmet Yıldırım sakatlandı. Zago, gördüğü kırmızı kartla rövanş dışı kaldı. Kayıplar bu kadarla bitse iyi... Çünkü, Beşiktaş’ın İnönü rövanşında da turu koparacak şansı buradan gözükmüyor.
Panikle başladılar oyuna. Lucescu’nun sahaya çıkardığı 11, akıllıca düşünüldüğünde seçilebilecek en iyi maç kadrosuydu. Tayfur, Yasin, Ahmet Yıldırım ve Pancu’dan oluşan ortadaki dörtlü blok, Slavia Prag’ın oyun kurgusunu engelleyecek, ileride tek santrfor olarak deli deparlar atan Ahmet Dursun’un bozacağı savunma dengesinden Kartal’a gol fırsatları çıkacaktı. Gelin görün ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Tayfur, rakiple giriştiği hemen her ikili mücadeleyi kaybetti. Yasin, kazandığı topları hovardaca kullandı. Oyunda akıllıca mücadele eden ve koşulların gereğini yapan iki kişi vardı;

Yazının Devamı

Kırılma noktası

21 Şubat 2003




Önce kimlikleri kayboldu... Sezon başından beri resmi maçlarda yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş, Prag kışında dondu kaldı. Takımca dinamizmini, kazanma duygusunu, dayanma ve direnme gücünü kaybetti. Oyun içinde ayaktan ayağa zihinsel, duygusal ve fiziksel iletişimini unuttu. Kazandığı topları kullanamadı. Savruk, sorumsuz, cesaretsiz ve dağınık bir oyunla Prag’a teslim oldular. Yenilmezlik unvanı kayboldu. Ahmet Yıldırım sakatlandı. Zago, gördüğü kırmızı kartla rövanş dışı kaldı. Kayıplar bu kadarla bitse iyi... Çünkü, Beşiktaş’ın İnönü rövanşında da turu koparacak şansı buradan gözükmüyor.
Panikle başladılar oyuna. Lucescu’nun sahaya çıkardığı 11, akıllıca düşünüldüğünde seçilebilecek en iyi maç kadrosuydu. Tayfur, Yasin, Ahmet Yıldırım ve Pancu’dan oluşan ortadaki dörtlü blok, Slavia Prag’ın oyun kurgusunu engelleyecek, ileride tek santrfor olarak deli deparlar atan Ahmet Dursun’un bozacağı savunma dengesinden Kartal’a gol fırsatları çıkacaktı. Gelin görün ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Tayfur, rakiple giriştiği hemen her ikili mücadeleyi kaybetti. Yasin, kazandığı topları hovardaca kullandı. Oyunda akıllıca mücadele eden ve koşulların gereğini yapan iki kişi

Yazının Devamı

Puskaş’ın yalnızlığı

19 Şubat 2003


<#comment> Puskaş Ergun’u gördüm... SSK Merdivenköy Klinikleri’nin ilaç kuyruğunda. Bilmeyen okurlarım için durumu anlatmalıyım önce...
Telefonla - artık nasıl ulaşabiliyorsanız - ilgili servisi arayıp bir dizi sorgu - sualden sonra doktor randevusu alıyorsunuz. Doktora muayene olmanız jet hızıyla gerçekleşiyor. Yazdığı reçeteyi alıyorsunuz, tekrar telefona koşuyorsunuz. Yine ulaşmak mutluluğuna eriştiyseniz, size bir numara veriyorlar. O numarayla SSK eczanesine gidip reçetenizi veriyor, üç - beş saatlik beklemeden sonra ilaçlarınızı alabiliyorsunuz.
Ne yalan söyleyeyeyim, ben bu durumu pek yaşamadım... Bir arkadaşımın eşi anlattı, öğrendim.

60’ların starı
Ergun Öztuna, 60’lı 70’li yılların starlarından biriydi... Fenerbahçeliydi. Karşıyaka’da başlayan profesyonel futbol yaşamı, inanılmaz becerilerle ve zeka parıltılarıyla herkesin dikkatini çekti. Macarların ünlü yıldızı Ferenç Puskaş’a benzeyen stiliyle ona "Puskaş" lakabını taktılar. Kariyeri, Fenerbahçe formasıyla futbola kazandırdığı zenginliklerle doluydu. Hatırladığım kadarıyla bir kez meniskus ameliyatı oldu, sonrasında da eski tadını bulamadı. Ne var ki, futbolu çok seviyordu. Hiç

Yazının Devamı

F.Bahçe ‘Çetin’ takım

16 Şubat 2003


<#comment> Şampiyonluk yarışının kırık bacaklı atleti Fenerbahçe, yine de ısrarla koşusunu sürdürüyor. Gaziantepspor gibi dişli bir takım önünde erken buldukları golle oyunun baştan sona kontrolünü elde tuttular. Savunmada oluşturdukları yeni dörtlü düzenle rakip ortalarına kaleyi kapattılar. Öyle ki, daha önceki maçlarda takım dökülürken günün kahramanı olan kaleci Rüştü, bu defa önündeki dörtlü blokun yarattığı güvenceyle nihayet rahat ve huzur içinde görev yapma olanağını buldu.
Oğuz Çetin’in sorumluluğu devraldıktan sonra yaptığı ilk radikal değişiklik - dörtlü savunma - öyle görülüyor ki, Fenerbahçe’de tam anlamıyla oturmuş. Şayet Fatih Akyel’in yaptığı gibi kural dışı davranışlarla takımı eksiltmezseniz rahat edersiniz. Sarı - Lacivertli takımın geç de olsa yakaladığı bu güvence, gelecek için umut veriyor. Orta alanda Tuncay, Johnson, Ceyhun ve Kemal Aslan, oyunun özellikle hücum fonksiyonlarını yerine getirirken başarılıydılar. Nitekim, skoru belirleyen iki gol de bu dörtlünün imzasıyla atıldı. Ancak bu dörtlü, savunma fonksiyonlarını yerine getirmede henüz tam kapasite çalışmıyor. Bildiğimiz Johnson dışında, rakip ataklarını - kontraları - daha başlarken bastırma

Yazının Devamı

F.Bahçe ‘Çetin’ takım

16 Şubat 2003




Şampiyonluk yarışının kırık bacaklı atleti Fenerbahçe, yine de ısrarla koşusunu sürdürüyor. Gaziantepspor gibi dişli bir takım önünde erken buldukları golle oyunun baştan sona kontrolünü elde tuttular. Savunmada oluşturdukları yeni dörtlü düzenle rakip ortalarına kaleyi kapattılar. Öyle ki, daha önceki maçlarda takım dökülürken günün kahramanı olan kaleci Rüştü, bu defa önündeki dörtlü blokun yarattığı güvenceyle nihayet rahat ve huzur içinde görev yapma olanağını buldu.
Oğuz Çetin’in sorumluluğu devraldıktan sonra yaptığı ilk radikal değişiklik - dörtlü savunma - öyle görülüyor ki, Fenerbahçe’de tam anlamıyla oturmuş. Şayet Fatih Akyel’in yaptığı gibi kural dışı davranışlarla takımı eksiltmezseniz rahat edersiniz. Sarı - Lacivertli takımın geç de olsa yakaladığı bu güvence, gelecek için umut veriyor. Orta alanda Tuncay, Johnson, Ceyhun ve Kemal Aslan, oyunun özellikle hücum fonksiyonlarını yerine getirirken başarılıydılar. Nitekim, skoru belirleyen iki gol de bu dörtlünün imzasıyla atıldı. Ancak bu dörtlü, savunma fonksiyonlarını yerine getirmede henüz tam kapasite çalışmıyor. Bildiğimiz Johnson dışında, rakip ataklarını - kontraları - daha başlarken bastırma

Yazının Devamı

Bayram ziyareti

13 Şubat 2003


<#comment> İzmir’deki, Ukrayna maçına Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde İngiltere ile oynayacağımız müsabakanın taktik hazırlığı olarak bakmak büyük bir yanılgı olur. Herşeyden önce Ukrayna, İngiltere gibi oynayan bir ekip değil. Futbol anlayışları, oyun stilleri çok farklı. Ukrayna maçın tümünde sadece iki korner atabildi. Oysa İngiltere, en az on - onbeş kez böyle tehlikeli yüksek yan toplar kullanacak. Kornerden, ya da kanatlardan... Öte yandan, Şenol Güneş’in 2004 finalleri için geniş bir seçenek oluşturmak üzere yaptığı davet de kadromuzun yeni oyuncularla çeşitlenmesine olanak verdi. Bu çeşitlilikte yerini yadırgayanlarla girer girmez uyum sağlayan yeni oyuncuları gördük. Bir anlamda bu maç, Dünya Kupası kadrosundaki lejyonerlerle ligimizdeki asların ve yeni çağırılan futbolcuların bayramlaşması, birbirlerini ziyaret etmesi anlamına geldi. Yine de bazı gerçeklere bakmakta yarar var.
1) Tüm hazırlıksızlığına, yeterince çalışamamasına ve tekrarlayan sakatlıklarına rağmen Rüştü, Milli Takım’ın en büyük güvencesi.
2) Fatih, Alpay, Bülent ve İbrahim’le oluşan savunma hattı alarm veriyor. Fatih inanılmaz hatalar yaptı. Kazandığı topu kullanırken zaman ve fırsat harcadı.

Yazının Devamı

RAI’yi istiyoruz, RAI’yi!

12 Şubat 2003


<#comment> Kablolu yayında CNN, İngiliz, İspanyol, Alman, Fransız kanallarını izliyoruz zaman zaman... özellikle uluslararası tartışma konularında farklı bilgilere ve görüntülere ulaşıp da zengin seçeneklere sahip oluyoruz. O kanalların içinde RAI yok... RAI, İtalyan kanalı, biliyorsunuz. Apo’nun yakalandığı günlerde iki ülke arasında yaşanan iade tartışmaları nedeniyle o günkü İtalyan hükümetine kızıp kırmızı kart göstermişti Türk Telekom, RAI’ye... O sorunlar çözüldü. Gündem çoktan tarihe kaydı, ama Telekom’un ambargosu sürüyor. Cezayı RAI değil biz çekiyoruz. Emre - Okan İnter’de, Ergin Ataman - Mirsad Siena’da mücadele ediyor. Dahası Murat Didin de orada... İtalya bir spor ülkesi üstelik... Bu ambargo bitmeli, RAI yeniden evlerimize dönmeli!
Spordan Sorumlu eski devlet bakanlarından Fikret Ünlü dostum aradı geçenlerde... Kaygılıydı. Özellikle önümüzdeki dev organizasyonlarla ilgili olarak durağan bir döneme girdiğimizi anlattı:
"Bu yıl Daegu’da Üniversite Oyunları var. Koreliler her şeyi hazırlamışlar bekliyorlar. Üniversiade, 2005’te İzmir’de düzenlenecek. Bu organizasyonu ülkemize aldık, olimpiyat düzenleme konusunda kendimizi göstereceğimiz bir fırsat yarattık.

Yazının Devamı