Goller ve golcüler

21 Ekim 2002


<#comment>Futbol yok... Yaratıcılık, hüner ve seyirci zevki çok az... Ama üç gol de güzel. Denizlispor’la Beşiktaş birbirlerini kontrol edip, günü hasarsız atlatmaya çalışırken, zaman zaman gerçekten zevksiz ve kalitesiz bir fizik mücadele sergilediler. Golleri görünceye kadar tartışmalı pozisyonlara tanık olduk. İlk yarıda Yasin’in omuzlarına bastırılarak düşürülmesi, ikinci yarıda Bencik’in Ali Eren tarafından kovalanırken, kural dışı müdahaleyle karşılaşması formsuz hakem Serdar Tatlı’nın dalgınlığına geldi. Bu pozisyonlar net penaltı mıydı ? Bize göre evet. Gerçeği bir kez de televizyondan göreceğiz.
Beşiktaş’ta Zago ve Ahmet Dursun yoktu. Yerlerini Ahmet Yıldırım’la İlhan Mansız almıştı. Ahmet Yıldırım savunmada başarıyla görev yaptı. Ama İlhan Mansız maçın seksen dakikasını ileride tek başına, Pancu ile Sergen’den yeterli destek almadan geçirdi. Tek santrfor olarak depar atması, alan boşaltması, uzak - yakın demeden ayağından şut çıkarması gerekiyordu. Ancak tüm gayretlerine karşın fizik noksanlarını kapatamadı. Bunda herhalde iki ameliyat arası yaşam biçiminin olumsuz etkisi olduğunu düşünüyorum.
Ali Tandoğan’dan yoksun oynayan Denizlispor, maçın hemen başında

Yazının Devamı

Oyun başka skor başka

17 Ekim 2002


<#comment>Aşırılılıklar arasında gidip geliyoruz. Futbol dünyasının en küçük ülkesi Liechtenstein karşısında da aşırı skor beklentimiz geç gerçekleşti.
Dünya üçüncüsü Milli Takım, anlaşılan ve görülen o ki, üç puanı garanti edecek ilk yarı gollerinden sonra maçı hafife aldı. Rakibi kendine eş görmedi. O nedenle Liechtensteinlılar, maçın her iki yarısında rahat gol pozisyonları buldular ve bunların çoğunda İtalya’da oynayan Frick, vuruş zamanını kaçırdığı ve vuruş ustalığını gösteremediği için golü atamadı. Liechtenstein’in güvenerek, gol amaçlayarak niyetlendiği futbol, onlara bekledikleri golü getirmedi, ama bizim gerçeklerimizi görmemize yetti.
Her halde Ali Sami Yen’deki seyirci baskısından olacak, Şenol Güneş oyuna Fatih’siz bir savunmayla başladı. Doğrusu bu seçime pek akıl erdiremedik. Savunmada zaman zaman disiplinsizlik, rakibi ciddiye almamak gibi alışkanlıklarla Liechtenstein’a önemli fırsatlar sunduk. Liechtenstein’ın iki atağında, zaten sakatlıktan bir türlü kurtulamayan kaleci Rüştü, arkadaşlarının hatasıyla, yeni sakatlık tehlikeleri geçirdi. Rüştü’yü bu maçta da dinlendirmeyip, Ömer ve Zafer’e fırsat vermeyeceksek, onları ne zaman oynatacağız!

Yazının Devamı

Senden başka, senden başka...

16 Ekim 2002


<#comment>Milli Takım, çok dünya devinin - daha önce şampiyonluk tacını giyenler dahil - takla atarak razı olacakları üçüncülük ünvanı ile elbette tarihinin en büyük uluslararası başarısını kazanmıştır. Bu başarıyı takdirle karşılarken, "Canım adamlar da dünya üçüncüsü kardeşim... Artık fazla eleştirmeyelim" biçimindeki sığlıklara itiraz ediyorum.
Milli Takım, Dünya Kupası’nı da kazansa, eleştirilecektir. Başındaki kişi kim olursa olsun her sözü, her davranışı, her seçimi ve her eylemiyle eleştirilmeye devam edecektir. O nedenle Şenol Güneş’in hemen her maç öncesinde göreviyle ilgili açıklamalar yaparken, ille de medyaya ders verir gibi özel bölümler açmasını doğru bulmuyorum.
Rüştü Reçber, Makedonya maçının bana göre en öndeki kahramanıydı. Sakatlığının tedavisini aksatarak, idmansız çıktığı maçta yediği hata golünden sonra en azından üç inanılmaz gol kurtardı. Onu elbette alkışlamalıyız. Ama şu soruyu da sormalıyız:
"Türkiye’nin Rüştü’den başka bir kalecisi yok mu ?"
Yani, Tanrı korusun, Rüştü apandist ameliyatı dahi olsa, adamı yataktan kaldırıp üç direğin arasına mı geçireceksiniz ?
Böylesine "Senden başka, senden başka seçemem ben hiç kimseyi"

Yazının Devamı

Orhan ağabey

14 Ekim 2002


<#comment>Artık sevmiyorum telefonları... Kara haberi tez yetiştirdikleri için. Orhan Aldinç ağabeyimizin ölüm haberini telefonla aldım. İslam Çupi’ninki de öyle olmuştu.. Telefon, size haberi getirirken, görüp görebildiğiniz, kaderinizce yaşayabildiğiniz dünyanın renklerini ve seslerini de götürüveriyor. Ya da o renklerin ve seslerin yaşamınızdan birer birer çekildiğini telefonla anlıyorsunuz.
Orhan Aldinç, yüreğimin taa içinden sevgilerle besleyerek her defasında gururla seslendiğim gerçek bir "ağabey" idi. Öğretici, sorgulayıcı, tartışmacı, itirazcı, irdeleyici, araştırıcı... Sapına kadar gazeteci, Türkçeyi inat ve ısrarla doğru ve temiz kullanma konusunda tutucu... Karalamadan, yaralamadan sakin ve hoş bir mizah anlayışının da spordaki örneğiydi. Hepsinin üstüne sevgi ve şefkat zenginiydi...
Adapazarlı olduğunu sık sık vurgulayan, kökünden kopmamış bir soyluluğu yaşam biçimiyle donatan Orhan Aldinç, futbolu keyifli bir beceriler oyunu olarak tanımlardı. Hoşlanmazdı o güzelim renklerin ve formaların savaş çığlıklarıyla savrulup harmanlanmasından...
Hem deli dolu yaşadı, hem de dolu dolu... Orhan Menemencioğlu ve İslam Çupi ile Ada’da çilingir sofrası

Yazının Devamı

Akıllı tedbirler

13 Ekim 2002


<#comment>Makedonya’da tuhaf bir maç kazandık. Oyunun ilk yarısı Dünya Kupası üçüncülüğünün şu Avrupa Şampiyonası elemelerinde başımıza dertler açacağını gösterdi. Ev sahibi Makedonya, Dünya Kupası üçüncüsü Türkiye önünde gol bulmak, maç kazanmak için olağanüstü enerji, gayret, motivasyon ve hepsinden önemlisi beklenmedik bir organizasyonla çıkmıştı sahaya... Oyun başlar başlamaz ilk atağı milli takım yaptı. Ne var ki, bu atağın dönüşünde Grozdanoski’nin kafa vuruşuyla attığı golü seyretmek bize düştü. Bu golün öncesinde Okan ve Fatih inanılmaz bir biçimde adam kaçırarak, Rüştü’yü de çaresiz bıraktılar. Sakatlık sorunlarını aşamayan, yeterli idman yapamayan Rüştü tecrübesine yakışmayan bir gol yedi. Ama sonrasında en az üç mutlak golü kurtararak yine klasına yakışan inanılmaz işler yaptı.
Makedonya önünde Fatih, Bülent, Alpay, Ergün dörtlüsü ne alan paylaşıyor ne de akıllı ve çabuk yerleşerek Rüştü’ye güvence veriyordu. Kazandığımız bir korner atışında dahi tümüyle rakip kale ağzına giden, ama kendi kalesine dönerken rakibin gerisinde kalan savunmanın dünkü hali içler acısıydı. Dahası topu kazandığımız bölümlerde özellikle Tugay’ın pas yanlışları, gecikmeleri Makedonya’ya

Yazının Devamı

"Birleşik tebessüm"

9 Ekim 2002


<#comment>Avrupa Futbol Şampiyonası’nı düzenlemek isteyen ülkeler yalnız Türkiye-Yunanistan değil... UEFA’nın önündeki güçlü projelerden biri de "Nordic 2008" adını taşıyor. Dört ortak aday, Finlandiya, Danimarka, Norveç ve İsveç, Kuzeyliler’e yakışan bir soğukkanlıkla çalışıp hazırlıklarını sürdürüyor.
Öteki ortaklarının yanı sıra Finliler de, 2008 Avrupa Şampiyonası adaylığını stadlarının yenilenmesi için bir fırsat olarak yorumluyorlar. Helsinki Olimpiyat Stadı, tümüyle yenilenip 42 bin 500 seyirci kapasiteli bir futbol sarayına dönüştürülecek. Tampere’deki Ratina Stadı da 32 bin kişilik kapasite ile yenilenecek.
Finlandiya Başbakanı Paovo Lipponen, ortak aday ülke başbakanlarıyla birlikte projeyi tümüyle desteklediğini bildirdi.
Nordic 2008 adaylık projesinin temel felsefesi "United Smile" (Birleşik Tebessüm) olarak tanımlanıyor. Kuzeyliler’in ortak amacı, organizasyona katılan herkesin birer MIP (Most Important Person / En Önemli Kişi) olduğunu göstermek, onlara güleryüz ve güvenlik garantisi vermek.
Bizim bol korumalı VIP’lere karşılık Kuzeyliler’in MIP konsepti daha sıcak ve galiba daha da şanslı!

Yazının Devamı

Pandora’nınkutusu

8 Ekim 2002


<#comment>UEFA Kupası futbolun sürpriz ve tehlikelerle dolu cangılı... Bu kupada UEFA’nın Şampiyonlar Ligi standartı yok. Ama, şampiyonluğu kaçırmış, ya da Şampiyonlar Ligi’ne girememiş dişli takımlar var. O nedenle bu kupa her etapta zorlukların ve kolaylıkların torbadan çıkabileceği "Pandora’nın kutusu" anlamına geliyor. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Denizlispor’un eşleşebileceği rakiplere baktığımızda Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın boy ölçüşebileceği ekipleri görüyoruz. Lazio, İpswich Town, Stuttgart, Parma, Hertha Berlin ve D.Zagrep gibi. Ama tecrübesizliği ayan beyan ortada Denizlispor için Celta Vigo’nun da aralarında bulunduğu rakipler çok zorlu. Ne var ki, bu tura iyi hazırlanan ekipler özellikle dış saha maçlarında amaçlarına uygun sonuçlar alabilirse içeride turu getirecek skoru ve coşkuyu yakalayabilirler. Bu maçlarda elbette tur ve final gönüllerde yaşayan aslandır. Ancak, futbolcularımızın kazanacakları uluslararası tecrübe de bir o kadar önemli.





Yazının Devamı

Yaşasın statüko

7 Ekim 2002


<#comment>Ligin üç yenilmezinden ikisini İnönü’de buluşturan maç başladığı gibi bitti. Beşiktaş ile Gaziantepspor’un golsüzlüğünde önce coşku, sonra kuşku, finalinde de öfke vardı.
Saraybosna’da 5 - 0’lık deplasman galibiyeti ile kendi tarihine elmas bir taş ekleyen Beşiktaş, dünkü maça da aynı skor heyecanı ile başladı. Ancak karşısındaki takım Sarajevo gibi zayıf ve acemi değildi. Gigi Multescu’nun üçlü savunmaya ek olarak orta alandan da golü önleyici katkılar yapan taktiği Beşiktaş üzerinde etkili oldu. İleri ikilinin hemen arkasında pozisyon hazırlayan, hücumu destekleyen Pancu, ileri uçta görev alan Sergen ve Ahmet Dursun rakibin tatlı - sert müdahalesi ve alan daraltması yüzünden rahat top kullanamadılar. İlk yarıda frikikleri kullanan, korner atışlarının çoğunu yapan Sergen de tüm gayretine karşın bekleneni veremedi. Pancu’nun iki kez soldan inip kale ağzına çıkardığı boş topları Ahmet Dursun kullanamadı. Bu yarıda bir de Kaan Dobra’nın fişek gibi şutunu izledik, ama günün en şanslı adamı Gaziantepspor kalecisi Ömer Çatkıç’dı. İkinci yarıda da Ömer’in bu şansını sürdürdüğünü gördük.
Lucescu, oyunun etkisiz ve verimsiz gidişini önlemek için 51. dakikada

Yazının Devamı