Lorant’ın zaferi

15 Nisan 2002


<#comment>Daum’un gölgesindeki kariyeri ile İnönü Stadı’na gelen Fenerbahçe Teknik Direktörü Werner Lorant, maçı kafasında kazandı önce. Kadrolar açıklandığı zaman gördük ki, Lorant, cesaret ve kararlılık göstererek sakatlığı devam eden Rüştü’yü, yorgun Abdullah’ı, ağır Andersson’u, kaprisli Rapajic’i saklamış, sahaya çıkardığı on biri Hakan Bayraktar, Ceyhun ve Ali Güneş gibi gençlerle oluşturmuştu. O gençlerin en ateşlisi Serhat da sahadaydı.
Mutlak kazanmak zorundaki Beşiktaş, seyircisinin baskısını da üzerinde taşırken zorlandı. Fenerbahçe’nin genç, ateşli ve başarıya susamış gençleri karşısında etkili olamadı. Hakan Bayraktar sağda hem hücuma destek veriyor, hem de İbrahim’in deparlarını kontrol ediyordu. Sol kanatta Ali Güneş maçın dengesini bozan Serhat’a yaptığı müthiş asistle golü attıran oyuncu oldu.
Beşiktaş istediği oyunu oynayamıyor. Kanatlarında etkisini kaybederken Baya ve Tümer’in kısır toplarından da golü üretecek pozisyon yaratamıyordu. İlhan Mansız ve Ahmet Dursun gergindiler. Rakipleriyle faul yapıp didişmekten topu kazanmayı ve kullanmayı düşünemediler.
Daum’un oyunun başındaki tek özel taktiği Ahmet Yıldırım’ı orta alanda, ön libero

Yazının Devamı

Derbinin aktörleri

10 Nisan 2002


<#comment>Galatasaray puanı tirolle değil, golle çıkardı Karadeniz’den. Oynadığı futbolu eleştirenler, başarısına söyleyecek söz bulamadılar. Şampiyonluk hesapları, önemli ölçüde netleşmeye başladı.
Böyle bir ortamda oynanacak Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinin önemini yitirdiği söylenebilir mi? Hiç sanmıyoruz. Aksine, İnönü’deki maçın önemi şimdi daha da arttı. Yıldız takma duygusallıkları bir yana, kazananın en az şampiyon kadar para kazanabileceği, taraftarlarını heyecanlandıracağı bir Şampiyonlar Ligi bileti hiç de fena sayılmaz.
Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinin iki yönetmeni, Daum ile Lorant, bizim ligimizde ilk kez karşı karşıya gelecekler. İki teknik adamın tartısında elbette Daum’un ağırlığı ve önceliği var. Bu Türkiye’de de böyle, Almanya’da da!
Lorant, kişisel kariyerinin zirvelerine henüz ulaşabilmiş değil. Bu zirveyi Türkiye’de, Fenerbahçe’de fethetmeye çalışıyor. Çok eleştiriliyor. Dörtlü forvet uygulamalarından genç futbolculara şans tanımamasına kadar bir yığın sorunun içine çekilmeye çalışılıyor. Ancak eleştirilerden pay çıkardığını, yavaş yavaş takımını keşfetmeye başladığını, çoğunun iddiasının aksine, artık ipleri elinde tutarak kararları bizzat

Yazının Devamı

Sihirli dakikalar

8 Nisan 2002




Malatyaspor - Beşiktaş randevusu, mutsuzların buluşmasıydı. İki takım da ligde bulunduğu yerden mutlu değildi. Adres değiştirmek, üst katlara tırmanmak isteyenler, öncelikle birbirlerini durdurmaya çalıştı. Tıpkı Bursa’daki kupa finali gibi... Oyun alanında yedi çiftin birbirleri ile yakın markajla kilitlendiklerini, eşlendiklerini gördük. Evren Tümer’i, Arsin Ahmet Dursun’u, Tolga Stavrum’u, Şakiri Baya’yı, Selçuk Tayfur’u, Erman Fazlı’yı, Ali Eren de Mithat’ı kontrol ediyordu. Kanatlarda Ziya ile Ahmet Yıldırım, Abdülkadir ile Khlestov zaten birbirlerinin yolu üzerindeydi. Liberolar ile kaleciler eşsiz oynadığına göre, geriye kalan çiftler dans yarışması oldu.
Elbette, yeşil zeminde ılık bahar güneşinin altında oynanan bu oyuna futbol demek pek kolay değildi. Adamlar birbirini böylesine kilitleyince çözüm kanatlardan ortalanacak toplara, bindirmelere ya da bireysel becerilere kalacaktı.
Beceri - beceriksizlik dakikaları skor tabelasını belirledi. 38. dakikada Tayfur’un kullandığı korner atışını Ahmet Yıldırım, Tümer’e pas olarak sürdürdü. Ve Tümer en az 25 metreden muhteşem solunu gösterdi. Markajcısı Evren adına bir talihsizlik, Tümer adına da

Yazının Devamı

Sihirli dakikalar

8 Nisan 2002


<#comment>Malatyaspor - Beşiktaş randevusu, mutsuzların buluşmasıydı. İki takım da ligde bulunduğu yerden mutlu değildi. Adres değiştirmek, üst katlara tırmanmak isteyenler, öncelikle birbirlerini durdurmaya çalıştı. Tıpkı Bursa’daki kupa finali gibi... Oyun alanında yedi çiftin birbirleri ile yakın markajla kilitlendiklerini, eşlendiklerini gördük. Evren Tümer’i, Arsin Ahmet Dursun’u, Tolga Stavrum’u, Şakiri Baya’yı, Selçuk Tayfur’u, Erman Fazlı’yı, Ali Eren de Mithat’ı kontrol ediyordu. Kanatlarda Ziya ile Ahmet Yıldırım, Abdülkadir ile Khlestov zaten birbirlerinin yolu üzerindeydi. Liberolar ile kaleciler eşsiz oynadığına göre, geriye kalan çiftler dans yarışması oldu.
Elbette, yeşil zeminde ılık bahar güneşinin altında oynanan bu oyuna futbol demek pek kolay değildi. Adamlar birbirini böylesine kilitleyince çözüm kanatlardan ortalanacak toplara, bindirmelere ya da bireysel becerilere kalacaktı.
Beceri - beceriksizlik dakikaları skor tabelasını belirledi. 38. dakikada Tayfur’un kullandığı korner atışını Ahmet Yıldırım, Tümer’e pas olarak sürdürdü. Ve Tümer en az 25 metreden muhteşem solunu gösterdi. Markajcısı Evren adına bir talihsizlik, Tümer adına da huzursuz,

Yazının Devamı

Hazin çöküş

4 Nisan 2002


<#comment>Kupa bir endam aynası... Finale bak gör gerçeği! Kocaelispor’u kutlamak gerekiyor. Telekom, Gençlerbirliği, Erzurumspor ve Adanaspor’u eledikten sonra Bursa’da Beşiktaş karşısında korkusuz, sakin, inançlı ve tempolu oyunlarından dolayı güzellikler yaratmak peşinde koşmadılar. Adam adama markaj anlayışıyla çoğumuza ters gelen biçimde maçı bağladılar. Beşiktaş’ın oyunu değiştirecek adamlarını bozdular, rahatsız ettiler, bunalttılar. Ama hakça söyleyelim; maçı kazanırken futbolun bütün gerçekleri sade ve akıllı becerilerle sergilendi. Bu, hak edilmiş bir zaferdi.
Faruk’un İlhan’ı, Orhan Ak’ın Ahmet Dursun’u, Cem’in Tümer’i, Cihan’ın da Tayfur’u yakından takip ettiği maçta Beşiktaş yine de kale ağzında gol fırsatlarıyla buluştu. Ancak Tayfur, iki kez İlhan Mansız ve Tümer ayaklarına gelen fırsatı teptiler. Sonra oyun tıkandı. Kenardan Daum’un bu tıkalı oyunu açacak hiçbir etkin müdahalede bulunmadığı görüldü. Neden sonra kilitli oyunu açmak için Ronaldo frikikleriyle, Ahmet Yıldırım da uzun toplarıyla savunmadan çıkıp hücuma katkı sağlamaya çalıştılar. Ama kalabalık ceza alanında topu golcülerle buluşturamadılar. Kaptan Nuri, ilk yarının uzatma dakikalarında geriden ilk

Yazının Devamı

O herkesin başkanı

3 Nisan 2002


<#comment>Rekabet sadece sahada olmaz... Kulüpler sosyal yaşamdaki her türlü etkinlikleriyle kalitelerini ve kültürlerini topluma yansıtmak zorundadırlar.
Kurallara uyarak... Birbirlerine saygı duyarak!
Arkadaşça, dostça, uygarca!
Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım...
Beşiktaş kongresinin iyi bir örnek olduğunu söyleyebilir miyiz?
Serdar Bilgili ile Hasan Arat, Amerikanvari etkinliklerle, medyadan, internet ortamından yararlanarak tezlerini ve programlarını açıkladılar. Geniş katılımlı üye toplantıları düzenlediler. Erkek egemen toplumda bayan üyelere de saygı ile yöneldiler. TV programlarında onları birlikte göremedik. Bilgili, kongre atmosferinde biraz mesafeli davranmak istiyordu, anlayış gösterdik.

Yazının Devamı

Uyuyan lider

31 Mart 2002


<#comment>Galatasaray’ın çiçeği burnunda başkanı Özhan Canaydın, hafta içinde futbolcularına tüm alacakları için güvence verdi... Beşiktaş da İnönü’deki cuma beraberliği ile moral sundu. Galatasaray, Diyarbakır’a gelirken neşesini buldu. Gerçi takımca noksanları vardı. Ergün’ün beklenmedik sakatlığı ile sarsılmışlardı ama, tecrübeleri rahatlıkları Diyarbakır’da aylardır devam eden deplasman hasretini giderebilirdi. Olmadı. Galatasaray rakibi ile birlikte zevksiz, verimsiz ve etkisiz bir oyuna ortak olup, uyudu. Ligimizin öyle bir lideri var ki, uyurken bile - maç eksiğine rağmen - zirve keyfini sürüyor. Bu tablo karşısında da kara kara düşünmek bize düşüyor.
Lucescu eksiklere, noksanlara rağmen Berkant’ı kulübede bekleterek başladı maça... Perez’in yokluğunda Capone’ye ilk on bir şansı verdi. Onun önünde de sağ kanatta sözüm ona Fleurquin’i görevlendirdi. Ortada emektar Suat (futbol oynayan en gayretli oyuncu), Batista ile birlikte ön libero görevini paylaşıyor, sol kanatta Hasan Şaş fırsat buldukça topla oynuyordu. Bu formata 4-4-2 diyemeyeceğim... Olsa olsa 4-4-0 olur. Çünkü Arif - Ümit Karan ikilisi maçta hiçbir etkinlik gösteremediler. Arif’in şutu yok. Ümit Karan’ın bir

Yazının Devamı

Farklı kimlikler

27 Mart 2002


<#comment>Hazırlık maçlarındaki ciddiyetsizlik ve verimsizlik, son yıllarda en önemli sorunumuz... Milli Takım, Dünya Kupası’ndaki ev sahibimiz ve uzak dostumuz Kore ile 48 yıl sonra yeniden karşılaşırken, öncelikle bu sorunu aşma çabasını sergiledi.
İki farklı milli takım izledik. İlk yarıda 3 - 4 - 2 - 1 düzeniyle Hakan Şükür’ün tek forvet olarak kullanıldığı bir oyundu bu. Eskisi - yenisi yedi Galatasaray orijinli Milli Takım, sekiz gurbetçi ile oynuyordu. Orijindeki beraberlikler ve alışkanlıklarla ayrı takımlarda forma giymenin kopuklukları birlikte sergilendi. Güney Kore’nin takımca dayanışması daha iyiydi, çabuk ve disiplinli oyunu vardı. Ancak bizimkilerin uluslararası maç tecrübesi ve bireysel top tekniğinde ağır basması, ilk 45 dakikada korkusuz ve kaygısız oynamamımızı sağladı. Unutmamak gerekir ki kalede de Rüştü vardı. Alman hakem devre sonunda Choi’nin, Hakan Şükür’e havadaki müdahalesini geçiştirdi. Bu bir penaltı olmalıydı. Tugay’ın uzaktan şutu da Kore üzerinde fazlalığımızı belgeleyen bir gösteri oldu.
İkinci yarıda takımın aktörleri de, oyun anlayışı da değişti. Nihat, Ergün, Mustafa İzzet, Hasan Şaş, Abdullah ve İlhan Mansız’ın oyuna girmesiyle

Yazının Devamı