Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hemen her ülkenin kendi siyasal tarihinde, istihbarat örgütleri önemli bir yere sahiptir. Darbelerden, karanlıkta kalan suikastlara kadar pek çok olaya ‘yön’ veren, siyasal iklime ‘nüfuz’ eden, uluslararası diplomatik krizlerde ‘devreye’ giren Milli İstihbarat Teşkilatı’nın da (MİT) Türkiye’nin siyasal tarihinde yeri ve önemi büyüktür.
Dolayısıyla Türkiye medyası bir döneme tanıklık yapmış istihbaratçıların peşine sadece sorularıyla düşmedi. İstihbaratçıların cenazelerine katılanları, çelenkleri kimlerin gönderdiğini tek tek araştırıp okuru bilgilendirirdi.
Son iki ay içerisinde aydınlanmamış bir dönemin iki tanığı; MİT mensubu Mahir Kaynak ve yine teşkilatta üst düzey görevlerde bulunan Nuri Gündeş sağlık nedenleriyle hayatını kaybetti. Ergenekon davasında iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve ayrıca 117 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin de vefat edenler arasında...
Haberde hatırlatma
Bazı okurlarımız bir döneme damgasını vuran bu isimlerin ölüm haberlerinin gazetede yer aldığını ama kim olduklarını da hatırlatmamız gerektiği görüşünde. Okurumuz Atilla Balkaya “Türkiye’yi karanlıkta bırakan pek çok olay aydınlatılmadı. Ve o döneme tanıklık eden istihbaratçılar, askerler insanlar tek tek aramızdan ayrılıyor. Hepsine Allah
rahmet eylesin. Ancak Mahir Kaynak ve Nuri Gündeş’in vefatını verirken kim olduklarını hatırlatmalıydınız. Muzaffer Tekin’in arkadaşlarının ‘Ölümünün hesabını kim verecek?’ sözlerini
başlığa taşırken, neyle suçlandığını da biz okurlarınızın bilmeye hakkı yok mu?” diye soruyor.
Milliyet Mahir Kaynak ve Muzaffer Tekin’in vefat haberine sadece yer vermedi. Bu kişilerin görev yaptıkları dönemlerde haklarındaki iddiaları ve konuları da gündeme getirdi. Fakat aynı haberciliği Nuri Gündeş için de yapmalı, en azından Gündeş’in tanıklık ettiği bir dönem hatırlatmalıydı. Ancak Milliyet’in yakın zamana kadar Gündeş’in açıklamalarına yer verdiğini, hatta Mahir Kaynak vefat ettiğinde, yine Gündeş’in görüşüne başvurduğunu da belirtmeliyim.

Haberin Devamı

SİYASETİN ÖTEKİLERİ

Haberin Devamı

Partilerin aday listelerinde Ermeni, Süryani, Roman ve eşcinsellerin temsilcilerine yer vermesi Türkiye medyasının ilgi odağı oldu. Milliyet’te dahil söz konusu adayların tanıtımı etnik ve cinsel kimlikleri üzerinden haberleştirildi. Haberler genellikle “Parlamentoya Süryani Ermeni ve Roman geliyor” başlığıyla verilirken, adaylar etnik ve cinsel kimlikleri üzerinden tanıtıldı.
Okurlarımız; etnik ve cinsel kimliğe vurgu yapmak ‘ayrımcılık’ değil mi? diye soruyor.
Elbette bir habere konu olan kişi ya da kişileri etnik, dini ya da cinsel kimliklerine vurgu yaparak tanımlamak sadece ‘ayrımcı’ bir dil yaratmıyor. Aynı zamanda ‘eşit yurttaşlık’ kavramını da tartışmalı hale getirebiliyor. Ancak bu dili yaratan
sadece basın değil. Gerek siyasilerin, gerekse aday olan insanların da bu algıyı yarattığı bir gerçek.
Bu haberlerde ki cinsiyete ve etnik kimliğe vurgu daha farklı...
Ayrımcılık yok
Birincisi siyasette alışılmadık bir manzara. Söz konusu adayları listelerin başına yerleştirmek, Türkiye’nin ön yüzünde her zaman görünür olan Türk, Sünni, Müslüman algısına da son veren önemli bir adımdır. Daima ötekileştirilenlerin siyaset yapmasının önüne geçen zihniyete bir darbedir...
İkincisi bu haberlerde satır aralarına gizlenmiş bir ayrımcılık, nefret yok. Aksine adayların kendi kimliklerine bizzat vurgu yapması biz ve ötekiler ayrımına karşı siyasetin geldiği noktayı, aldığı yolu görmemizi sağlıyor.
Milliyet’in azınlıklar ve ötekilerin adaylığına ilişkin haberleri ve bu haberleri ön plana çıkartması tam da bu nedenle önemli... Çünkü bu haberler aynı zamanda her kesimin temsilini sağlayacak bir parlamentonun neden önemli olduğu sorusuna da yanıt vermekte....