70’lerde Stüdyo 54 günlerinden kalan şanını hatırlamayanlar, onu “Sex and The City”yle tanıdı. Jackie Kennedy’nin “first lady” gardırobuna da imza atan ABD’nin ilk süperstar moda tasarımcısı Halston’ın hayatını anlatan “Ultrasuede: In Search of Halston” belgeseli, herkesin izlemesi gereken bir hayat dersi
Son zamanlarda izlediğim en etkileyici biyografi, “Ultrasuede: In Search of Halston” (Ultrasüet: Halston’ı Ararken). Belgeselde, ABD’nin ilk süperstar moda tasarımcısı Halston’ın hayatı ve markasının yolculuğu anlatılıyor.
Halston’ı “Sex and The City”yle tanıyanlar da var, Stüdyo 54 günlerinden kalan şanını hatırlayanlar da... Jackie Kennedy’nin John F. Kennedy’nin ABD Başkanlığı ilan edilirken ve hatta Başkan Kennedy suikasta kurban gittiğinde de taktığı kutu şeklindeki şapkalarıyla da hafızamızda. Jackie Kennedy, “first lady” olduğunda efsane moda editörü Diane Vreeland ve Halston kendisi için birlikte bir gardırop hazırlıyorlar.
Stüdyo 54’ün müdavimiydi
70’lerde Chanel, Givenchy gibi isimler moda dünyasında konuşuluyor ama dünyaca tanınan bir Amerikan moda tasarımcısı ya da markası yok. Halston çok yetenekli, önceden çizim yapmadan kumaşı yere atıp keserek
Los Angeles; Hollywood, Disneyland ve Türklerin sevdiği belli başlı restoranlardan ibaret değil. Gezilecek görülecek daha çok yer var...
İlk yapmanız gereken, şimdiye kadar size önerilen her şeyden uzak durmak. Neden mi? Çünkü Los Angeles turistik bir şehir değil. Her yerde olduğu gibi Los Angeles’da da Türklerin tercih ettiği belli başlı yerler ve restoranlar var. Hep aynı yerlere gitmeyi sevdiğimiz için aynı mekanlar kulaktan kulağa yayılıyor ama nedense gittiğimiz yerde bir yerli görmek mümkün olmuyor. Yerlilerin gitmediği turistik yerlerden uzak durmakta fayda var.
Los Angeles’da hakkını vererek gezmenin birinci kuralı, bir Los Angeleslıyla gezmek. Los Angeles küçük küçük şehirlerden oluşuyor, o yüzden “Merkezi olsun diye şurada kalın” demek mümkün değil, West Hollywood’dan Malibu’ya farklı birçok yerde kalınabilir. Tek şart araba kiralamak.
Los Angeles demek sadece “Pretty Woman”da gördüğünüz Beverly Hills ve Rodeo Drive’dan ibaret değil. Yakın yerler de görülmeli. Özellikle de Bob Hope ile meşhur olan ve sonrasında son derece zengin bir şehir olan Palm Springs. Hatta Palm Springs’de Workshop adlı restoran mutlaka görülmeli.
“Los Angeles’da ünlü görmek
Los Angeles’dan bildirmeye devam ediyorum. Beren Saat’li “İntikam”ın orijinali “Revenge”in yıldızlarıyla başlıyor, ABD’de ve hemen akabinde Türkiye’de yayınlanmaya başlayacak yeni TV dizileriyle devam ediyoruz
Karşımda “Revenge”in yıldızları Emily Vancamp ve Gabriel Mann var. Evet, bildiniz, Los Angeles’da Disney stüdyolarının basın lansmanındayım. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Los Angeles’da bile söz konusu “Revenge” olunca aklıma “İntikam soğuk yenen bir yemektir” sloganlı “İntikam” geliyor. Emily Vancamp, bizde Digiturk Dizimax Drama’da yayınlanan dizideki değişiklikleri anlatıyor heyecanla, “Bu sezon daha seksi olacak” diyor. TV dizisi nasıl daha seksi olur onu da anlatıyor. “İkinci sezon çok fazla ofis ve toplantılarda geçti, şimdiyse başladığımız yere, plaja geri dönüyoruz. “Sahil Güvenlik”teki gibi turuncu mayolarımızı giyip plajda koşmayacağız. Ama “İntikam” artık ofiste değil, plajda olacak. Hampstons’ın güzel evlerini bol bol göreceğiz. Ayrıca aşklar öne çıkacak” diye ekliyor.
“Revenge”in yıldızları Emily Vancamp ve Gabriel Mann’a soruyorum, dizinin Türk versiyonunu izlemişler mi diye. “İzlemedik ama çok isteriz” diye politik bir cevap veriyorlar. Zaten
Los Angeles’ta Disney TV dizilerinin lansmanından bildiriyorum. Bakalım bu sezon hangi Amerikan dizileri devam edecek, hangi diziler ilk bölümleriyle karşımıza çıkacak?
Beverly Hills otelinin lobisinde herkes bir tarafa koşturuyor.
Disney TV dizilerinin basın lansmanındayım. Yazılı basın ve elektronik basın farklı uçlarda, ortada ise “Yetenekler”, yani ünlüler salonu var. Odalardan birbirine geçerken kendimi “Yetenekler” salonunda kahve molasında buluyorum. Los Angeles’ta şöyle bir durum söz konusu, herkes oyuncu ya da yapımcı olabilir. O yüzden sosyal hayatta bizdeki gibi bariz bir ünlüler ve gönüllüler ayrımı yok. Herkes herkese “ünlü olabilir” diye yaklaşıyor.
Yeni aile yapısı: “Trophy Wife”
Güne “Trophy Wife” adlı yeni diziyle başlıyorum. Senarist/yapımcılardan biri, Emily Halpern sözü alıyor, “Trophy Wife aslında benim. Benden 20 yaş büyük, 3 çocuklu bir adamla evlendim. Kendi hikayemden ilham alarak diziyi yazdım” diyor.
Başroldeki Malin Ackerman, “Yeni normal bu. Herkes evleniyor, boşanıyor, yeniden evleniyor. 30 yıldır birlikte olan çiftlere artık anormal gözüyle bakılıyor. 3 üvey babam oldu şimdi 4’üncü gelecek diye korkuyorum” diyor. 3 çocuktan sonra bu
ABD’nin son zamanlardaki en popüler dizisi “Skandal” şimdi Türkiye’de de çok izleniyor. Bunda tabii karşımızda her krizi çözebilecek bir karakter, Olivia Pope’un olmasının da, ABD’nin yeni stil ikonu Kelly Washington’ın bu karakteri canlandırmasının da etkisi çok. Ama asıl başarı senaryodan kaynaklanıyor
Ulusal Güvenlik Ajansı her vatandaşı izliyor. Evlerinde, hatta yatak odalarında bile rahat yok. Attıkları her adım takip ediliyor, hatta kaydediliyor, gerekirse başa sarıp tekrar tekrar izleyebilmek için. Sonradan ses ve video kayıtlarını Ulusal Güvenlik Ajansı’nda çalışan biri ortaya çıkarmaya çalışıyor ama nafile, anında örtbas ediliyor bu vatandaşları izleme programı.
Ülkenin lideri eşini aldatıyor ama birlikte mutluluk pozları da veriyorlar. Hatta aynı anda odada liderin sevgilisi de varken. Mutlu evlilik de politikanın bir parçası, evlilik bozulursa oylar gidecek endişesi hakim Başkanlık konutunda.
Tek aldatan ülke lideri değil, aynı zamanda aldatılan da ta kendisi. Çok güvendiği ekibinin de adil yollarla seçimleri kazanamayacağını fark edince, kendisinden habersiz seçimleri çaldığı ortaya çıkıyor. Oy sayma makinelerinde ne hileler yapılabileceğini görünce şaşırmamak
Bodrum ve Yunan adalarından sonra, kuş misali Los Angeles’tayım. Russell Crowe, Türk sinemasıyla ilgilenirken, ben de Amerikan TV dizilerini mercek altına alacağım. Beverly Hilton otelindeki TV Eleştirmenleri Birliği ödül törenindeydim
Önümden Vince Vaughn geçiyor. 13-14 yaşındaki kızlar çığlıkları basıyor. Vaughn, 8. kata çıkana kadar asansörün önünden ayrılamıyor kızlar. Tabii peşlerinde anneleri de var. Anlaşılan ergen kız çocuk annesi olmak kolay değil. Dünyanın neresinde olursanız olun, ergen kızlar ve anneleri ünlülerin peşinde gece gündüz demeden paparazzilerden bile daha fazla mesai harcıyor.
İnsanoğlu kuş misali, Bodrum ve Yunan adalarından sonra Los Angeles’tayım. 13 saatlik bir uçuştan sonra tabii. Russell Crowe, Türk sinemasıyla ilgilenirken, ben de Amerikan TV dizilerini mercek altına alacağım.
Hollywood yıldızlarının oteli
Beverly Hilton otelindeyim. Dünyanın en çok bilinen posta kodu, 90210, sınırları içinde. Otel, Los Angeles’ta kırmızı halılı birçok ödül törenine ev sahipliği yapıyor. Altın Küre Ödülleri burada sahibini buluyor. Oscarların partisi burada yapılıyor. ABD Başkanlarından Kate-William çiftine birçok önemli isim bu otelin 8. katını
Fişimizi çekip internetten, işten güçten ve gündemden uzak kalabildiğimiz tek yerdi, uçaklar. Uçaklardaki Wi-Fi sağolsun, artık sürekli internete bağlı ve bağımlıyız. Peki ama nasıl şarj olacağız?
İşte bütün mesele bu. Bayram öncesinde Atatürk havalimanında rekor kıran kalabalığı atlatmış, pasaport kontrolün uzun kuyruklarından geçmeyi “uçağa gidiniz” işaretiyle aynı zamanda başarmışım. Lounge’daki pidelere kavuşamayacak olmanın üzüntüsü içindeyim ama biliyorum şu anda havaalanında iğne atsanız yere düşmüyor. Bu da demek oluyor ki, oturacak yerden yiyecek - içeceğe her şey tükenmiş durumda. Pide kuyruğunun nereye kadar uzandığını görmek bile istemiyorum. Tek üzüntüm sabah online olamadan kendimi uçakta bulacak olmak.
Şalteri kapatmak mümkün mü?
Biraz sonra uçakta yerime oturuyorum ve karşımda iki işaret var, Wi-Fi ve Live TV. Sevinsem mi, üzülsem mi bilmiyorum. Doğrusu karışık duygular içindeyim. Bir yanım hemen emaillerime, Twitter’a bakmak istiyor, bir yanım ise mümkünse şalteri kapatmak.
Uçak, hepimizin tek offline olduğu yerdi, kısa bir süre öncesine kadar. Uçakları bu kadar sevmemin nedenlerin biri de cep telefonumu elimden tek bırakabildiğim, emaillerime ve
Bu yaz Yunan adalarını işgal ettik. En çok da eğlence adası Mikonos’a çıkarma yaptık.İşte Mikonos tatilinin hakkını vermek için mutlaka görülmesi gereken yerler...
Mikonos pırıl pırıl sokakları, plaj partileri ve gece hayatıyla meşhur.
Son birkaç yıldır İstanbul gece hayatının tanınmış simaları Mikonos’ta ev tutuyor. Üstelik bir aylık evin kirası Bodrum’da bazı otellerin 1-2 gecelik konaklama fiyatıyla aynı. Bir yanda
25 bin avroluk kampanyalardan söz ediliyor, bir yanda magnum şarapların üstüne içilen sakız likörleriyle eğlenceyi zorlayanlar, değerli eşyalarını kaybedenler var. Mikonos’ta tatil yapan Serdar Bilgili “Türkler Yunan adalarından çekilse ekonomileri bitebilir. Çoğu ada restoranında Türkçe menü olmaya başladı, düşünün artık” diyor. Malum, adanın en havalı plajı Nammos’a ayak basılınca sadece Türklerle karşılaşılıyor. Masalar birleştiriliyor. Nammos’a bu sene ilave restoran yapılmış, kumların üzerinde, çok romantik. Eskiden Bodrum’da düğün yapmak modaydı, şimdi birçok Türk düğünü Nammos’da yapılıyor. Tabii bunda en büyük nedenlerden biri artık İstanbul’dan Mikonos’a direkt uçuş olması.
Kabul edelim, Mikonos denizden bakınca tam bir beton yığını. Ama