Londra Türk Fimleri Festivali’nin açılışı için Londra’daydım. İstanbul’a dönmeden önce sadece birkaç saatim boştu. Bakın o birkaç saate neler sığdırdım?
* Londra’da en çok konuşulan şeylerden biri ‘The Shard’ adlı Avrupa’nın en yüksek binası. Çok yakında ‘en yüksek’ sıfatını kaybedebilir ama henüz
1 Şubat’ta açıldığı için şimdi Londra’nın popüler turist merkezlerinden biri.
95 katlı gökdeleni gezmek için önceden bilet almak şart. ‘The Shard’ın muhteşem bir manzarası var, tüm Londra ayaklar altında. Hatta tuvaletler bile manzaralı, bir duvar tamamen cam.
The Shard’da en büyük sıkıntı, Londra havasının göz önüne alınmamış olması. Malum Londra’da hava genelde sisli. Bu durumda sisli havada binanın tepesine çıktığınızda hiçbir şey görmüyorsunuz ve girişte ödediğiniz 25 pound boşa gidiyor sanmayın. Paranızı iade etmiyorlar ama bir daha geldiğinizde aynı biletle binayı gezebilmenizi sağlıyorlar.
* Şehre ayak basar basmaz kendimi Saatchi Gallery’de buldum. Saatchi Gallery’de Rus çağdaş sanatçıların sergisi var. Gosha Ostretsov’un ‘Kriminal Hükümet’ enstalasyonu tüyler ürpertici. Sergei Vasiliev’in dövmeli mahkum fotoğrafları çok rahatsız edici. Unutmak istesem de hala
Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin, Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat ve Farah Zeynep Abdullah’labirlikte Londra Türk Filmleri Festivali’nin açılışına katıldım. “Kelebeğin Rüyası”nın Londra galasında ve sonrasında bakın neler yaşandı
Sabah saat 07.00, Atatürk Havalimanı’ndayız. Daha herkesin afyonu patlamamış ama yine de herkesin konuştuğu şey aynı, Kıvanç Tatlıtuğ. Birlikte fotoğraf çektirmek isteyenler de gizli gizli fotoğrafını çekenler de var. Kıvanç Tatlıtuğ o saatte bile herkese karşı son derece kibar.
Uçaktayız, Kıvanç Tatlıtuğ ve Mert Fırat’la birlikte. Londra Türk Filmleri Festivali’nin açılışına, “Kelebeğin Rüyası”nın Londra galasına gitmek üzere. Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin ve BKM Genel Müdürü Zümrüt Arol Bekçe, İstanbul galasından hemen sonra, bizden bir gün önceden gelmişler Londra’ya. Filmin diğer başrol oyuncusu Farah Zeynep Abdullah ise zaten Londra’da okuyor, filmi ilk kez burada izleyecek.
Oteldeyiz. Covent Garden yakınındaki Philippe Starck tasarımı St. Martins Lane’de buluşuluyor. Diş şeklindeki puflara herkes sıra sıra diziliyor. Yılmaz Erdoğan bol bol fotoğraf çekiyor. Kıvanç Tatlıtuğ ve Belçim Bilgin filmin dans sahnelerinin etkisinde, kapının hemen
Haftaya Yılmaz Erdoğan’ın dün vizyona giren filmi ‘Kelebeğin Rüyası’nın İstanbul galası ve after party’si damga vurdu. Çağdaş sanat dünyasıysa Çağla Cabaoğlu’nun yemeğinde bir araya geldi
‘Kelebeğin Rüyası’nın Lütfi Kırdar’daki galasını NTV’den izlediyseniz, kuvvetle muhtemel beni arkada elinde bir telefonla fotoğraf çekerken görmüşsünüzdür. Tam havalı havalı kırmızı halıdan geçerken hiç tanımadığım bir kadın kolumdan tuttu, “Falanca ünlüyle fotoğrafımı çeker misiniz?” diye. “Tamam” dedim, çekerim tabii, elime mi yapışacak? Sonra bir baktım, falanca ünlüden sonra gelen filanca ünlüyle de fotoğraf istiyor. Ünlülerin etrafında kamera ordusu var, bir yandan canlı yayın var. Ama ben hâlâ hayran fotoğrafı çekiyorum, bir de arada fırça yiyorum, bu karede ışık kötü diye. Sadece ben değil, herkes gözü dönmüş şekilde fotoğraf çekiyor, çektiriyor.
Filmde Kıvanç Tatlıtuğ’un annesi rolünde izlediğimiz müthiş oyuncu İpek Bilgin hızlı hızlı geçiyor kırmızı halıdan, kimseye görünmek istemeden. ‘Kuzey Güney’ oyuncuları sırayla geçiyor. Çok iyi oyuncular fotoğrafçılardan hak ettikleri ilgiyi görmüyor. Fotoğrafçıların, kameramanların işi de zor bu kadar ünlü arasında. Birini yakalayayım
‘O Ses Türkiye’nin finali ‘Yetenek Sizsiniz’in taklit bölümü gibiydi. Ahmet Kaya, Tarkan ve Barış Akarsu’nun benzerleri yarıştı. Kazanan yine Acun oldu
‘O Ses Türkiye’ finalinde 4 yarışmacı var. Daha önce hiçbirini izlemedim, ama hepsi tanıdık geliyor. Ahmet Kaya, Tarkan ve Barış Akarsu’nun benzerleri. ‘Tıpatıp Show’a ya da ‘Yeteneksizsiniz’e (pardon ‘Yetenek Sizsiniz’ olacak) çıksalar yaptıkları taklitlerle pekala ödül alabilirler. Ama Türkiye’nin biricik sesi bu mudur? İşte orada durmak lazım. Türkiye’deki en çok beğenilen rol modellerinden sonra belki de şaşırmamalıyız bu sonuca.
‘O Ses Türkiye’nin ilk bakışta ‘Sıfır Ses Türkiye’ olarak algılanmasına da neden olan çok eğlenceli bir jürisi var. İşte bu jüri başından beri aynı şeyi söylemiyor mu? “Kendiniz gibi olun, başkası gibi okumayın.” Hatta finalde yarışmacıların farklı tarzlarda şarkı söylediğini anlatırken “Rock okudu” bile dediler. Böylece yeni bir fiil daha girdi hayatımıza, “Rock okumak.”
Duygu sömürüsüne hassasiyet yok
Önce Tarkan’ın küçük kardeşi gibi duran 16 yaşındaki Berkan Taşkın eleniyor. Berkan, fiziğiyle de sahnesiyle de Tarkan’a çok benziyor. Adı bile Tarkan’la kafiyeli. Haftaya
Fazıl Say, Twitter’da retweet ettiği sözler yüzünden hâlâ yargılanıyor. Dün yapılan duruşmada 15 Nisan’a erteleme kararı alındı. Peki ama bu dava daha ne kadar devam edecek?
Dün akşam İspanya’da Alicante’de konseri, dün sabah saat 10.00’daysa Çağlayan Adliyesi’nde duruşması vardı Fazıl Say’ın. Konserle davayı birbirine karıştıracak değilim ama şimdi yapılan aslında tam da öyle değil mi?
Her şey bir tweet’le başladı. Yüzlerce kişinin paylaştığı, retweet ettiği, kendi yazmadığı 140 harften söz ediyoruz. Sonrasında soruşturma açıldı. Soruşturmada takipsizlik kararı beklenirken bir de baktık olay büyüdü, mahkemeye taşındı. Gerekçe: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama.” Üstelik 1.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.
15 Nisan’a ertelendi
Katıldığı ve ifade verdiği ilk duruşma 18 Ekim’de yapıldı. Sonuç, bir sonraki duruşma 18 Şubat’a ertelendi. Peki ama 18 Şubat’ta ne oldu? Karşı tarafın ‘hukuki mütalaa süre talebi’yle 15 Nisan’a ertelendi. Şaşırdık mı? Hayır. Bu gidişle daha çok ertelenebilir. Belli ki daha çok sinir bozulacak, daha çok yıpratılacak. Siniri bozulacak, yıpratılacak olan sadece Fazıl Say değil, hepimiz.
Twitter’da herkes 140 harfle
Haftaya hayatımızı renklendirecek bir etkinlikle başlıyoruz. Türkiye’de hâlâ herkes “Tasarımcıyım” diye gezerken, körler sağırlar birbirini ağırlarken bakın ‘alldesign 2013’te neler var?
‘Daha zengin, daha güçlü ve daha az eğlenceli ülke’ ilan edildik The Economist tarafından. Az da olsa hayatımızı renklendirecek güzel şeyler de oluyor oysa. İşte bugün onlardan bahsedeceğiz.
‘alldesign’la başlayalım. Türk markaları hâlâ ne idüğü belirsiz yabancı tasarımcılarla prim yapmaya çalışırken, Türkiye’de hâlâ kenarda biraz parası olan herkes “Ben tasarımcıyım” diye gezerken, körler sağırlar birbirini ağırlarken arada iyi niyetli gelişmeler de oluyor. ‘alldesign’, bir tasarım fuarı ama fuardan çok konferansları ilgi çekici. Konferanslara katılmak üzere yurt dışından da önemli isimler geliyor.
Tasarımcı ve mimar Ron Arad hiç şüphesiz en ilginç konuklardan biri. New York’ta MOMA’da kişisel sergisi bile yapıldı. Tasarladığı kütüphaneler ve sandalyeler birçok evde demirbaş olmuş durumda. Sırf Çin’de onlarca fabrika tasarımların kopyalarını üretiyor. Ron Arad, ‘alldesign’da tasarım sürecini anlatacak.
Fuarın heyecanla beklenen konuşmacılarından biri George Lois. ‘Mad Men’ dizisinin
Babylon’da Helena Christensen ile birlikte Paul Banks’i izledik. Finali Aztek’te 80’lere ve eski Türk filmlerine ışınlanarak yaptık
Aztek. küçük bir yer aslında. Olayı herkesin içeride çok rahat etmesi.
Her şey Babylon Lounge’ta başladı. 13 Şubat’ta, 14 Şubat’a saatler kala. Üç arkadaş konser öncesi bir araya gelecek, geceye erken başlayacaktık. Başta Sevgililer Günü umurumuzda değildi. Ne olduysa sonra oldu.
Babylon’un balkonunda Paul Banks’i izliyoruz, Paul Banks’in sevgilisi Helena Christensen ile birlikte. Zaten Mehmet Tez, konser öncesi Paul Banks’i bana anlatırken önce “Interpol’ün solisti, çok iyi” diyor, sonra da herhalde yeterince tepki vermediğim için bir magazin haberi ekliyor: “Helena Christensen’in sevgilisi, birlikte geldiler”. Sanırsınız, karşısında bir Victoria’s Secret melekleri fanatiği var. Yine de Mehmet Tez haklı, bir kadının dikkatini bir başka kadının adını vererek çekmek çoğu zaman daha kolay. Konser öncesi Paul Banks ve Helena Christensen, The House Cafe’de yemekte bilgisi geliyor, oralı olmuyoruz. Nasılsa konserde buluşacağız.
Helena Christensen “groupie” olmuş
Hafta sonuna Mario Levi konuşmasıyla başladık, heyecanla beklediğimiz bağımsız filmler festivali ‘!f İstanbul’la devam ediyoruz. İşte ‘!f İstanbul’dan kişisel seçmeler
!f İstanbul, hızlı başladı. Bugün heyecanlı bir program var. İşte size kaçırmamanızı tavsiye edeceğim filmler...
* Beyoğlu Fitaş’ta bugün 19.30’da ‘Bar25 Zamansız Günler’ filminin galası yapılacak. Ardından bir soru-cevap bölümü olacak. Gecenin ilerleyen saatlerinde Maçka G-Mall, ‘!f İstanbul’ açılış partisi şerefine ütopik bir dünyaya, Bar25’e dönüşüyor. Berlin’in efsanevi kulübünün ekibi de partiye katılıyor. Bar25 DJ’leri Dirty Doering, Lassma Laura ve Jake The Rapper çalacak. Pizzacısından Bar25’in barına, 3 farklı DJ’den özel sürprizlere birçok hazırlık yapıldı. Tek amaç, bir geceliğine de olsa bu ruhu İstanbul’a getirmek.
* Serra Yılmaz bugün ‘Kutsal Motorlar’ adlı son filminin galasına katılmak için İstanbul’a gelen usta yönetmen Leos Carax’la sohbet edecek. Salt Beyoğlu’nda 18.00’de. Konu başlığı: ‘Maskelerin Ardında: Sanat, Sürrealizm ve Diğer Tuhaf Şeyler Üzerine Bir Sohbet’
* Robert B. Weide’nin yönettiği ‘Woody Allen: Bir Belgesel’de Woody Allen’ı ünlü isimler anlatıyor. Kimler mi? John