Haftaya Grammy ve BAFTA ödüllerinden kırmızı halı manzaralarıyla başlıyoruz. Bakalım, Grammy’ye katılanlar da “Dekolte olmasın” talimatını alınca Dilek Hanif gibi vur deyince öldürmüş mü?
Grammy ödül töreni öncesinde son derece sıkı bir kıyafet kuralları listesi açıklandı. Töreni yayınlayacak TV kanalı, “Kıyafetler kurallara uygun olmazsa giyenler yayına çıkamaz” bile dedi. Peki ama sonuç nasıl oldu? Grammy’ye katılanlar da “Dekolte olmasın” talimatını alınca Dilek Hanif gibi vur deyince öldürdü mü?
* Gecenin en şık ismi kırmızı Alaia tuvaletiyle Rihanna’ydı. Kimse Rihanna’nın böyle romantik, kuyruklu bir elbise giymesini beklemiyordu. Rihanna’nın saçı ve makyajı sadeydi, bir tek manikür kamerasına takılan uzun sivri kırmızı tırnakları fazlaydı.
* Kırmızı halıda artık bir de manikür kamerası var. Tırnaklara da kırmızı halı yürüyüşü yaptırıyorlar. Çünkü tırnaklardaki çılgınlık almış yürümüş durumda. Tırnağının üzerini minik taşlarla süsleyenlerden elbisenin renklerine uysun diye iki farklı renk oje sürenlere birçok farklı zevk var. Jennifer Lopez nasıl 4 kat ojeyle altın rengi tırnaklara kavuştuğunu uzun uzun anlattı. Buna rağmen “Manikürümü kendim yaptım” diyen Taylor
Şalabi, İstanbul’un en köklü antikacı ailelerinden biri. Ailenin temsilcilerinden Elizabeth Şalabi’nin Nişantaşı’ndaki Chalabi Art Gallery’sinde şimdi Suriyeli sanatçı Khaled Akil’in sergisi var. Sergi öncesi bir araya geldik ve bakın neler konuştuk?
Etel Baler sayesinde Elizabeth Şalabi ve Khaled Akil’le tanıştım. Elizabeth Şalabi, Kapalıçarşı’nın 150 yıllık esnafı Şalabi Ailesi’nin üyesi. Çocukluğundan beri antika ve sanatın içinde. Uzun yıllar Paris’te yaşamış.
Alif Art’ın ortaklarından. İki yıl önce Nişantaşı’nda Mim Kemal Öke Caddesi’nde, Delicatessen’in yanında kurduğu Chalabi Art Gallery ile artık çağdaş sanatçıları da destekliyor.
Aileden gelen iyi bir gözü ve tabii müthiş bir birikimi var. Etel Baler de Elizabeth Şalabi’yi anlata anlata bitiremiyor, “Elizabeth’den ne aldıysam inanamayacağım kadar çok değerlendi” diyor.
Khaled Akil, Elizabeth Şalabi’nin son keşfi. Suriyeli bir sanatçı. Suriye’nin tanınmış ressamlarından Youssef Akil’in oğlu. Ayrıca büyük dedesi Suriyeli yazar ve düşünür Abd Al Rahman Al Kawakibi.
İstanbul’un ilk Philippe Starck imzalı oteli, Mama Shelter, önümüzdeki günlerde İstiklal Caddesi’ndeki Demirören AVM’de açılıyor. İşte, şehrin yeni tasarım oteliyle ilgili bilmeniz gerekenler ve Philippe Starck’ın da katıldığı ön açılış partisinden detaylar...
Yıllardır, İstanbul’da bir Philippe Starck oteli açılması bekleniyor. Sonunda şehrin ilk Philippe Starck tasarımı oteline kavuşuyoruz. Mama Shelter, tam 11 yıllık bir süreçten sonra şimdi şehrin kalbinde, İstiklal Caddesi’ndeki Demirören AVM’de önümüzdeki günlerde açılıyor.
Ev sahipleri: Demirören ve Trigano aileleri
Salı akşamı Mama Shelter’ın ön açılışı vardı. İstiklal Caddesi’nin keşmekeşinden sonra bir asansörle kendinizi bir Philippe Starck tasarımında buluyorsunuz.
Ev sahipleri: Tülin-Erdoğan Demirören, Reyhan-Tayfun Demirören ve Duçem-Jeremie Trigano. İstanbul’a böyle bir otel kazandırmaktan belli ki mutlu ve gururlular. Fransız ve Türk konuklarla yakından ilgileniyorlar. Tansa Mermerci-Can Ekşioğlu’ndan, Ronit Gülcan-Cem Hakko’ya birçok tanıdık isim var. Ayrıca Hakan Ezer’den Derin Sarıyer’e mimar ve tasarımcılar da göze çarpıyor.
Mama Shelter’da bir görevli polaroid fotoğraflar çekiyor ve
‘Contemporary İstanbul’un arkasındaki isimlerle, Rabia Bakıcı, Ali Güreli ve Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’la Frankie’de buluştuk, ‘All Arts İstanbul’la ilgili detayları dinledik. Kaya Demirer’dense Jamie Oliver müjdesini aldık
‘Contemporary İstanbul’ öncesinde kurucusu Ali Güreli’yle bir araya geldiğimde şanslıydım, müjdeyi ilk bana vermişti; “İstanbul yeni bir sanat fuarına daha kavuşuyor, ‘All Arts’ adı altında, İstanbul Kongre Merkezi’nde çağdaş sanatın yanında geleneksel ve hatta bitmeye yüz tutmuş sanatları da gündeme getirecek bir fuar yapacağız.”
Önceki akşam Rabia Bakıcı, Ali Güreli ve Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’la Frankie’de buluştuk, detayları dinledik. ‘All Arts İstanbul’, 18-21 Nisan’da gerçekleşecek. 17’sindeyse davetlilere özel ön izleme olacak. Sanat fuarı üç ayrı kategoriden oluşacak. Birinci bölümde hat, minyatür, tezhip, kat’ı, ebru, cilt, çini gibi geleneksel/klasik Türk ve Osmanlı sanatlarına yer verilecek. İkinci bölümde antika-resim, kuyum, halı, sikke ve madeni paralar yer alacak. Üçüncü bölümdeyse modern ve çağdaş sanat örneklerinin sergileneceği galeriler bulunacak. ‘All Arts İstanbul’da II. Abdülhamit döneminde saray ressamı olan
Söz konusu ABD’li bir turist değil de, bir Türk kadını olsaydı böyle seferberlik ilan edilecek miydi? Yoksa, nasılsa biz bizeyiz diye üzerini örtüp geçecek miydik?
Sarai Sierra’nın ölümüne tepkiler de neredeyse başına gelenler kadar korkutucu. Hiç ummadığınız insanlar tuhaf tuhaf yorumlar yapıyor, söz konusu ABD’li bir turist olunca.
Bazıları “Dünyaya rezil olduk!” diyor, “Artık ABD’liler buraya gelmez.” Bir insanın kaybını bile ülke imajına zarar olarak görmeye çalışanlar var. Hasta ruhlar her ülkede var. ABD’de de böyle bir olay yaşanabilirdi, o zaman hiçbir ABD’li de çıkıp “Dünyaya rezil olduk” demezdi. Sadece o kişi için üzülürdü herkes, ülke imajı kimsenin aklına bile gelmezdi.
ABD’de olmuyor mu böyle vahşi cinayetler? Oluyor. Sarai Sierra’nın annesinin yaptığı “Türkler hiç tanımadıkları bir insanı sanki kendi evlatlarını arar gibi aradılar. Türklere minnettarız” açıklamalarıyla kendi kendimizi teselli ediyoruz. New York Daily News muhabiri Rich Schapiro’nun “ABD’de Türkiye’ye ya da Türk polisine karşı tepki yok. Olaya Sierra’nın ölümü olarak bakıyoruz sadece. New York’ta da çok cinayet oluyor, İstanbul, New York’tan daha tehlikeli değil” açıklamasıyla içimize
İsviçre’deki lüks saat fuarı SIHH’de Jaeger-LeCoultre CEO’su ve A. Lange&Söhne Başkanı Jerome Lambert’le konuştum: Türkiye’de pazar umut verici
Jaeger - LeCoultre 180 yıllık bir marka. İsviçre’de küçük bir kasabada 50 metrekare bir alanda başlamışlar. Şimdi 25 bin metrekarelik bir tesisleri var. İsviçre’nin en büyük ikinci saat üretim tesisi.
Jaeger-LeCoultre’nin 44 yaşındaki CEO’su, Jerome Lambert karşımda oturuyor. 11 yıl önce CEO olduğunda daha 33 yaşındaymış. Şimdi sadece Jaeger-LeCoultre’nin CEO’su değil, aynı zamanda A. Lange&Söhne’nin Başkanı. Bu kadar köklü markaları bu kadar gençlere nasıl emanet ediyorlar, şaşırıyorum. Sonradan anlıyorum ki, tesadüfle olmuyor bu işler. 20’li yaşlarında markada çalışmaya başlayanları 30’lu yaşlarında yükseltiyorlar. Lüks sektöründe markaya bağlılık da yetenek, vizyon ve çalışkanlık kadar önemli.
Bunları düşünürken Jerome Lambert’le konuşmaya başlıyoruz. Hızlı konuşuyor, arada da eldivenlerini takıp odaya getirilen özel saatleri heyecanla anlatıyor.
İki güçlü ve rakip markanın birden başında olmanın avantajları ve dezavantajları neler?
Jaeger-LeCoultre’de CEO’yum, A. Lange&Söhne’de Başkan. Unvanlar benim
Dünyanın en önemli lüks saat fuarlarından biri, SIHH. Fuarı lüks saat markalarının yöneticileriyle birlikte gezdim ve bakın neler öğrendim?
İtiraf edelim, saati öğrenmek için artık hepimiz cep telefonlarımıza bakıyoruz. Kol saati giderek işlevini yitiriyor. Statü sembolü olarak bile artık cep telefonları saatlerden daha ön planda. Tabii bu durumda saat de artık ya mücevher ya da mekanik donanımıyla müthiş bir el işçiliği eseri olmak zorunda. Boşuna bu yılki fuarda eskisine oranla daha çok kadın saati dikkat çekmiyor. Kadınlar mücevher, erkeklerse gücü simgeleyen birer sanat eseri görmek istiyor kollarında.
Fuardaki saatleri incelerken saat yapımının da bir sanat olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Mikroskopla kadrana taşların mıhlanmasını ağzınız açık izliyorsunuz. Kadranların hangi farklı malzemelerden yapıldığını görünce şaşırıyorsunuz. Daha önce hiç duymadığınız ve aklınıza asla gelmeyecek eski yöntemler de kullanılıyor yeni saatlerde. Üstüne hayvanlar boyanmış kadranlar, tahtadan yapılmış kadranlar ve granülasyon tekniğiyle binlerce mikro altın topu bir araya getirip eriterek yapılmış kadranlar da dikkat çekiyor. Yapım aşamalarını görünce daha da etkileniyorsunuz. Asıl
Cenevre’deki lüks saat fuarı, SIHH’te Cartier yöneticileriyle bir araya geldim. 2013’ün en göz kamaştıran saatlerini incelerken konumuz, Türkiye pazarıydı
1967’de az sayıda üretilen Crash modeli (sağda) ikon halinegeldi. Marka ara ara modelin farklı bir versiyonunu yapıyor.
Saat fuarı deyip geçmeyin. Diğer fuarlara hiç benzemiyor. Sonsuz bir şıklık var, hem gezenlerde
hem de stantlarda. SIHH’te Richemont Group markalarından Cartier, Jaeger-LeCoultre, Baume& Mercier, Van Cleef and Arpels, Piaget, IWC, A. Lange & Söhne, Roger DuBuis, Officine Panerai, Vacheron Constantin, Ralph Lauren, Montblanc yer alıyor. Koleksiyonları incelerken markaların yöneticileriyle de bir araya gelme fırsatım oluyor. Bakın, Cartier yöneticileri Türkiye pazarı hakkında neler söylüyor...
“Türkiye çok önemli bir mücevher pazarı”
Alessandro PattI Cartier Türkiye ve Yunanistan Genel Müdürü* Türkiye, Cartier için nasıl bir pazar?