Kadın ve erkek... Birbirine en yakın ve alabildiğine uzak...
Asırlardır bir arada olmanın en ideal yolunu arıyorlar.
Aralarında bin bir tuzak...
Sevmek istiyorlar; sevişmek ve evlenmek...
Ama tarihe bakınca anlıyoruz ki, neredeyse imkânsız, bu üçünü bir araya getirmek...
* * *
“Aşkın En Güzel Tarihi”ni yazan Dominique Simonnet (İş Bankası Kültür Yayınları, 2003) “Kadınlarla erkekleri bağdaştıran 3 bileşenle her devir, kendi çıkarları doğrultusunda oynadı” diyor.
İtiraf edeyim: Uzun süredir çoğu gazeteyi ihtiyatla okuyor, televizyonu tartarak izliyorum.
Zihnimde oluşan hayali bir filtre, bir gergef gibi okuduğum haberlerin, izlediğim bültenlerin önüne gerilmiş duruyor. Ve okurken, izlerken bana ısrarla mesleğimin 5 N’sini, 1 K’sını soruyor:
Bu “çok gizli” belgeyi, o “ortam dinleme” kaydını kim, hangi amaçla ve neden şimdi sızdırdı?
İnternete dağıtılan ses bandının ne kadarı gerçek, ne kadarı montaj?
Ne kadarı pazarlandı, ne kadarı bir başka pazarlığın kozu olarak saklandı?
Neden o gazete dün muhalefet ettiğine bugün biat etti ve birden rota değiştirdi?
Niye o TV, şu bakana saldırırken, bu bürokratı tehdit etti?
BBC’nin 21 ülkede yaptığı ankette, AB’ye en olumsuz bakan halkın Türkler olduğu ortaya çıktı.
Avrupa karşıtlığı yüzde 50’lerde...
Amerikan karşıtlığı yüzde 63 seviyesinde...
“En azılı İsrail karşıtları” listesinde ilk 3’teyiz.
Arapları sever miyiz?
Hayır, hiç!
Rusları, Çinlileri, İranlıları?..
Geçen gün internette gezinirken yanlışlıkla Et ve Balık Kurumu’nun sitesine () girdim.
Renkli bir site... Açılış sayfasında inekler, koyunlar, tavuklar, balıklar var.
Girmişken, yarım asırdır kamu adına hayvancılık sektörünü yönetenleri merak ettim; yüzlerini görmek istedim.
“Eski Genel Müdürlerimiz” bölümünü tıkladım.
Aaa! Bazılarının ismi var, resmi yok.
Yakışıksız bir şey ama resmi olmayanların fotoğrafı yerine kurumun boynuzlu amblemi konmuş. Yadırgadım biraz; koca kurumun eski genel müdürlerinin fotoğrafı niye olmasın ki?
* * *
CHP, mahalle evlerinde Kuran kursu açacak. Murat Yetkin, “Bu din istismarıdır” diyenler çıkabileceğini söylüyor. Baykal’ın yanıtı şu:
“Hangi sapık zihniyet böyle anlar? Böyle anlayanı tedavi etmek lazım.”
Ben, o “sapık zihniyet” sahiplerindenim.
Nedenini anlatayım; sonra tedaviye başlarız.
* * *
CHP bunca yıl muhalefetini laiklik üzerine kurarak AKP’nin değirmenine su taşıdı.
Şimdi tam ters yöne kürek çekerek yine AKP’ye yarayacak bir iş yapıyor ve “Sizden fazla dindarım” yarışına giriyor.
Önceki gün bu köşede “Davos bandını yeniden izleyince...” gördüğüm kimi tercüme eksiklerine dikkat çekmiştim.
“Çevirideki bu eksiklikler sayesinde dünya, Başbakan’ın diklenişini bizimle aynı dozda hissetmedi” demiştim.
Birleşik Konferans Tercümanları Derneği, yazım üzerine bir açıklama yaptı.
Diyorlar ki:
“Tercüman, konuşmaları kendi siyasi kaygılarına göre eksik, fazla, farklı aktarmaz, söyleneni özüne sadık kalarak aktarır.”
“Ancak” diyorlar, “...sözlü çeviri, söylenenin kelimesi kelimesine aktarılması da değildir. Dolayısıyla bir konuşmanın tek bir doğru çevirisi yoktur. ‘Anında’ çeviri yapan, o an bulabildiği en doğru karşılığı kullanır. O gün Davos’ta görev yapan meslektaşımız da meslek kuralları açısından hata yapmamıştır.”
* * *
Televizyonda tartışma programı yöneten biri olarak, farklı görüşten konuklara adil davranma zorunluluğunu ve ateşli bir tartışmada eşit süre ilkesine sadık kalmanın zorluğunu iyi biliyorum.
Bu gözle, Gazze oturumunu Davos’un resmi sitesinden bir kez daha, dikkatle izledim. (http://gaia.world-television.com/wef/worldeconomicforum_annualmeeting2009/default.aspx?sn=7017&lang=en)
Gözlemlerimi aktarayım:
Planlı bir çıkıştı
1) Paneli Türkiye istemiş. Erdoğan’ın hem dünyaya hem de “içeriye” yönelik bir çıkışı önceden planladığı anlaşılıyor.
2) Oturumu, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Schwab’ın yönetmesi planlanmış. İki gün önce Ignatius adı ortaya çıkmış. Türkiye itiraz etmiş, ama üstelememiş. Erdoğan’ın ilk hatası, hakkaniyetinden emin olmadığı bir moderatörle yola çıkması...
3) İkinci hata; süre... Böyle netameli bir konu ve önemli konuklar için 1 saat, çok az...
Galiba ilkin rahmetli Emin eniştemden işitmiştim Çetin Altan adını... O da TİP’liydi.
Altan’a hem çığ gibi gürlediği Meclis kürsüsünden, hem Akşam’da kompradorları “Taş”ladığı köşesinden hayrandı.
Bana “Onlar Uyanırken”i tavsiye etmişti.
Kütüphaneme bakıyorum. Küçük kitabın üzerinde “Türk Sosyalistlerinin El Kitabı” diye yazıyor.
1967’de basılmış. Ben 1977 Temmuz’unda almışım.
Demek ki onunla 16 yaşımda tanışmışım.
Ama ben tanıştığımda eniştem biraz uzaklaşmıştı Altan’dan...