İzmir İl Genel Meclisi, kentteki “12 Eylül“ ve “Evren Paşa“ okullarının adlarının değiştirilmesi için tavsiye kararı aldı.
Türkiye’de 20 okul “Kenan Evren“ adını taşıyor.
6 ilkokulun adı “12 Eylül”...
6’sının da “Evren Paşa”.
Dönemin MGK üyelerinin adını taşıyan okullar da var.
Yani “12 Eylül, ismiyle yaşıyor.”
* * *
Türkiye ziyaretini izlediğim ilk Amerikan Dışişleri Bakanı Alexandre Haig’di. 1981 sonunda gelmişti.
Türkiye yangın yeri gibiydi.
Arkadaşlarımız içerde, işkencedeydi. Siyaset, sendikalar, basın tamamen susturulmuştu. Rejimin ipleri Washington’un elindeydi.
Gazeteciler, Haig’in ağzından “insan haklarına da biraz özen gösterin” türü bir cümle alabilmek için çırpınıyordu. Ama bu çabalar, “stratejik ortaklık bağı”nın duvarına çarpıyordu:
Sonradan ABD’nin o ortaklığa halel gelmesin diye nasıl NATO bünyesinde kontrgerilla teşkilatı kurduğunu, güvenlikçilere nasıl işkence kursları verdiğini, nasıl 1 Mayıs 1977 türü provokasyonlara imza attığını öğrenecektik.
* * *
Şimdi şu hale bakın:
Ayhan Aydan’ın vefatı ile gündeme gelen Bebek Davası’nın tutanaklarını yayımlamıştım... Konuyu noktalayan bu yazıda, Menderes’in, kasasında bulunan çıplak kadın fotoğrafları meselesine cevabını bulacaksınız. Bir de bebeğin ölümüyle ilgili acı iddiaları...
Bebek davasında üç doktorun adı vardı: Doğumu yaptıran tıp fakültesi doçenti Alaeddin Orhon... Bebeği muayene eden Ankara Üniversitesi çocuk hastalıkları profesörü Bahtiyar Demirağ... Ve sonradan gelen, bebeği gömen ve sanık olarak yargılanan İstanbul Zeynep Kamil Hastanesi başhekimi doğum mütehassısı Fahri Atabey...
İlk ikisi tanık, sonuncusu sanıktı. Atabey, Başbakan’ın talimatıyla İstanbul’dan Ankara’ya gidip bebeği öldürmekle suçlanıyordu.
Savcı “esas hakkındaki mütalaa”sında bu iddiayı, yine sefil bir dille ortaya koymuştu:
İstanbul Artium Sanatevi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun sergisi açıldı dün...
Serginin en kıymetli parçası, “At Üstünde Aşıklar” tablosu...
Mozaik desenli bu yağlıboya tabloda kırat, şahlanmış gibidir. Atın üzerinde iki çıplak âşık oturur. Kızı kaçıran erkeğin elinde bir bağlama vardır.
Kızın saçları rüzgârda savrulmaktadır.
* * *
Tabloda Bedri Rahmi’nin terkisindeki kadının, eşi Eren Eyüboğlu sanılırdı.
Eyüboğlu’nun torunu Rahmi, bu sanıyı düzeltmiş:
Osmanlı İmparatorluğu haşmetine kavuşmuş bir Türkiye...
Ve onun başında İslam âleminin hayranlığını kazanmış bir halife...
Bu rüyayı görenler çoğalmaya başladı.
Erdoğan’ı “Son padişah” pankartlarıyla karşılıyorlar artık...
Kimine göre “III. Abdülhamid Han...”
Kimine göre “I. Recep Sultan...”
* * *
Nürnberg
14. Türkiye-Almanya Film Festivalinde “Mustafa”yı göstermek için gelmiştik Nürnberg’e...
Şehirde festival afişleriyle birlikte “Hadise” ilanları karşıladı bizi... Şöyle yazıyordu:
“Eine nation, eine frau, ein lied!”
“Bir millet, bir kadın, bir şarkı!”
Galadan sonra o millete mensup bir grup, Hadise’yi yerinde görmeye, şarkıyı canlı dinlemeye gittik.
Ama kolay olmadı.
Nürnberg
Nürnberg’deyiz. Adil Kaya ile Ayten Akyıldız’ın her yıl biraz daha büyüterek 14 yaşına getirdikleri film festivalinde...
Bu yıl çok özel bir belgesel var programda:
“Hrant Dink Cinayeti Dosyası.”
Usta Osman Okkan’ın Simone Sitte’yle birlikte imzaladığı (ne yazık ki Sitte’nin erken kaybı nedeniyle birlikte tamamlayamadıkları) WDR yapımı filmin dünya prömiyeri...
Jivan Gasparyan’ın içinize işleyen duduğunun ardından Rakel Dink geliyor perdeye...
“Mahşer günü gibiydi” dediği o günü anlatıyor: “Oğlum aradı cep telefonundan:
Geçen hafta Ayhan Aydan’ın ölümü dolayısıyla Bebek Davası’ndan söz etmiştim bu sayfada. Gelen mesajlardan anladım ki, eskilerin çok iyi bildiği bu davaya genç kuşak yabancı. Oysa bu bir dönemin simgesel yargılamalarından, utanç davalarından biri. İstek üzerine, bu “ibretlik dava” dosyasını -biraz da utanarak- açıyorumSanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerine alındılar. Müdafiler hazır. Yassıada’da duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı.”
Yassıada’yı hatırlayanlar, bu cümleleri de hafızalarında saklıyorlar. O dönem radyodan yayınlanan duruşmalar Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol’un bu cümleleriyle başlardı.
“Getirilen sanıklar” bir dönemin yönetim kadrosuydu. Çoğu idamla yargılanıyordu.
Ancak 31 Ekim 1960 günü getirilen iki sanık, farklı bir suçlamayla oradaydı. “Davanın konusu” “yeni doğmuş gayrı meşru çocuğu öldürmek ve bu suça azmettirmek”ti. Beş yıl önce doğan bebeği öldürmekle suçlanan sanık, Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Fahri Atabey’di
Azmettirmekle suçlanan ise, Başbakan Menderes.
“Çocuğu öldürmüşsünüz”