Ada Üniversitede aynı yurtta, yan yana odalarda, belki aynı ranzalarda kalan gençler birbirine karşı mevzilenmiş."Kahrolsun PKK" diye bağıranlara diğerleri cevap veriyor:"Yaşasın halkların kardeşliği!.."Dün bir gazeteci ağabeyimizle telefonda konuşurken eşi kapıyor telefonu... Öfkeli bir sesle soruyor:"Terörü kınama eylemlerine bakıyorum, bir tane türbanlı yok içlerinde... Neredeler? Niye protestoya gitmiyorlar?"Televizyonda darbe dönemlerinden hatırladığımız şarkıcılar karalar içinde "milli şarkılar" okuyorlar. Haber kanalları, tahrik büyümesin diye DTP binalarına saldırı haberlerini büyütmemeye çalışıyor.Sadece evler, yurttaşların yakaları değil, internetin facebook gibi popüler siteleri de bayraklarla, siyah kurdelelerle donatılmış. İlginç grup adlarıyla meşhur sitede yeni gruplardan birine şu isim takılmış: "Profildeki Artistik Fotoğraflar Kalksın, Yerine Türk Bayrağı Konsun."Konmuş da nitekim... Teröre lanet gruplarında üye fotoğraflarının yerinde bayraklar dalgalanıyor. Tam bir seferberlik havası var. Nereye yöneleceği meçhul bir öfke bulutu, kime patlayacağını bilemeden geziniyor."Sınır ötesine karşı çıkıyorsunuz. Bunu Amerikan şakşakçılığıyla savunmadığınızı biliyoruz
Ada Bunun Türkiye'yi iki alanda zor durumda bırakacağını düşünüyor:Önce müdahale edeceği coğrafyada...Kuzey Irak'ta bir işgalci güç konumuna düşmesi, Barzani ile karşı karşıya gelmesi, günlerdir mitinglerle tırmandırılan Türkiye karşıtı ortamın pekiştirilmesi amaçlanıyor. Bunun, Türkiye sınırları içindeki Kürt nüfusta da tepki yaratması ve bir ayrılığa kapı aralaması bekleniyor.İkincisi, dünya ve özellikle Amerika nezdinde, Ankara'nın zor durumda kalması planlanıyor. Haklılığını anlatmakta zorlanan Türkiye'nin dünyadan tecrit edileceği, yalnızlığa itileceği umuluyor. PKK, tezkereden 4 gün sonra böylesine kapsamlı bir saldırı yaparak "Haydi, girin" diye meydan okuyor.PKK'nın stratejisi buysa, saldırıların tırmanarak süreceğini tahmin etmek kehanet olmaz.***Buna karşı içeride durum ne?Tam bir şaşkınlık hali...Pazar sabahı Ankara suskunluğa bürünmüş gibiydi.Terörle yaşamaya alışmış İsrail türü ülkeler, saldırıyı izleyen bir kaç saat içinde sert tepki verirken Ankara'da gün boyu askeri bir mukabele şöyle dursun, bir hükümet açıklaması bile yapılamadı.Resmi yetkililerden, tepkiyi bırakın, duruma dair bir izahat bile gelmeyince de her kafadan bir ses çıktı.Daha dün, tezkereden sonra,
Ada Koç'u, Mustafa Sarıgül'ün şansını zayıflatmak için Baykal ekibinin cesaretlendirdiği gibi...Hem Koç'a hem Baykal'a haksızlık...Ama sonucun bu olma ihtimali de yüksek...CHP'yi yakından izleyenler, Koç'la Sarıgül arasındaki ortaklık arayışının, "Kim lider olmalı?" anketiyle bozulduğu görüşünde...Genar'ın bu ay yayımlanan anketinden yüzde 53 oyla Sarıgül çıkmıştı.Aynı soruyu 3 yıl önce soran Sonar da yüzde 60'la aynı cevabı almıştı.Bu anketler Sarıgül'e cesaret verip "Aranan lider benim, niye uzlaşayım?" fikrine yöneltmiş olabilir, ama bölünen muhalefetin Baykal'ın elini güçlendireceği kesin...En geç 15 Mart'a kadar toplanacak olan kurultay yolunda, yarışa girmek için nabız yoklayan Gülsün Bilgehan'ı da içine alan yeni ittifaklar doğabilir. Tezkereye "Hayır" diyerek herkesi şaşırtan Eşref Erdem gibi sürprizler de beklenebilir.Lakin, siyasi tarihimizde mühim bir yer işgal eden CHP kurultaylarının bize öğrettiği ders şudur ki, uzun süre Baykal'a yakın durup seçimde dışlanınca ve tam da kurultaydan önce "Baykal'ın antidemokratik yönetiminden rahatsız" olmaya başlamış küskünlerden oluşan bir muhalefet hareketi, sadece Baykal'ın şansını artırmaya yarıyor.Bugün de görünen manzara
Ada Elimizde Amerikan silahları...43 yıl önce de benzer bir deneme yapmıştık.Şimdi yazacaklarımı "Kıbrıs" yerine "Irak" koyup okuyun, nasıl dönüp dolaşıp aynı tuzaklara düştüğümüzü anlayın:* * *1964'tü...Rum çeteciler Lefkoşa'da bir Türk binbaşının eşiyle 3 çocuğunu katletmişti. On binlerce insan "Ordu Kıbrıs'a" diye yürümüştü.Başbakan İsmet İnönü rest çekmiş, "Bu haksızlık karşısında müttefiklerimiz bizi yalnız bırakırsa yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır" demişti.Cumhurbaşkanı Gürsel, "Ne ateşten, ne ateş etmekten korkarız" diye gürlemişti.İlişkiler, "inceldiği yerden kopmak" üzereydi.Hükümet harekât kararı aldı. Ordu İskenderun'a yığınak yaptı.Son ihtarlar yapıldı; harekât için düğmeye basıldı.Sonra ABD Başkanı Johnson, durumdan haberdar oldu. Diplomatlarına "Stop 'em!" ("Durdurun onları!") dedi.Bir mektup geldi. Durdurdular.Başkan'dan gelen mektupta "Kıbrıs'a yapılacak müdahalede bizim silahları kullanamazsınız" diye yazıyordu.Harekât ertelendi.Ardından İsmet Paşa, "durumu Başkan'a anlatmak üzere" Amerika'ya gitti.Johnson, İnönü'ye, Sovyet üslerinin uydudan çekilmiş fotoğraflarını gösterdi. Bölgeyi ne kadar yakından izlediklerini hissettirdi. Bir de espri
Ada "Benim tarihimin Avrupa'larda, Amerika'larda sermaye yapılması zoruma gidiyor. Bu öpmelerin ardında bir taciz, bir tecavüz seziyorum. Geleceğimi, geçmişimin içinde boğmaya çabalayan emperyalizmin alçak hakemliğini kabul etmiyorum. Bu çağda, ne bir parlamentonun hakemliğe soyunmasını kabul ediyorum, ne de bir devletin... Gerçek hakem, halklar ve onların vicdanlarıdır."Bunları yazmakla kalmaz, kendisini "yoklamaya" gelen her yabancı heyete söylerdi.Onu katledenler, vurulmasına zemin hazırlayanlar, vuranlara türkü yakanlar neyi kaybettiklerini şimdi daha iyi anlıyorlar mı acaba?* * *Ermeni soykırımını tanıyan tasarı, ABD Kongresi'nin Dış İlişkiler Komisyonu'nda kabul edilince Savunma Bakan Yardımcısı Eric Edelman bayramda apar topar Ankara'ya geldi.Oysa ilişkileri düzeltmeye gelen Edelman, ABD'nin Türkiye'de "en nefret edilen ülke" olmasına büyük katkı yapan diplomatlardan biri...Türk-Amerikan ilişkilerinin en berbat döneminin mimarlarından..."İran'a vize koyun", "Suriye'ye gitmeyin" türü taleplerle elçiden çok bölge valisi gibi davrandığı için, "istenmeyen adam" ilan edilmesine ramak kala görevinden istifa ederek Ankara'yı terk eden büyükelçi... Yıllardır dinlediğimiz masalı,
Ada "Babam neden burada yatıyor anne?.."Anne tutuyor kendini:"Ağlamayacağım" diyor, "...hainleri sevindirmeyeceğim!"Yine Şırnak'ta, pusuda 12 arkadaşıyla birlikte şehit düşen komando er Sıddık Küçükgöz'ün evinde de yas var.22 yaşında ölen komandonun terhisine 20 gün varmış.Babası Hamit Küçükgöz, 20 gün askerlik yapmak için askerlik şubesine başvuracağını söylüyor; "Vatana borcumuz kalmasın" diyor.Murat Uçar daha 1 ay önce evlenmiş. Cenazesinde dul eşi gözyaşı dökerken babası "2 oğlum daha var, onları da feda ederim" diyor.* * *Hangi halk bir oğlunu gömerken, vatan uğruna diğerlerini ölüme yollamaktan söz eder ki?Başka hangi toplumda vatan sevgisi evlat sevgisine eştir?Nerede analar "Benim kuzumu geri getir Şırnak dağları" diye ağıt yakarken düşmanı sevindirmemek için gözyaşını içine atar?Nerede babalar, oğlundan kalan vatan borcu için askere yazılmaya kalkar?Bu nasıl bir aidiyet duygusu, nasıl bir vatan sevgisidir ki, acılarla eksilmez; büyür inadına...Yine de sormak isterim:Vatanı sevmenin, ölümden gayrı bir yolu yok mudur?Vatan ille kan dökerek, can vererek mi savunulmalı, sevilmelidir.Ölümden vatanı ayırmanın, toprağı yaşayarak savunmanın bir yolu yok mudur?Ve şehit ailelerinin
Ada Kendilerinden öncekilerin de yaşamla vedalaştığı anayurtlarına yorgun adımlarla yaptıkları bu son yolculuğun ardından bir mağarada inzivaya çekilir, ölümü beklerlermiş.Asırlar sonra toprak kazıldığında, ille kendi toprağına gömülmek için ölüme yürüyen yaşlı fillerin toplu mezarlığında, kemikleri yan yana, koyun koyuna bulunurmuş.* * *Böylesi bir son yolculuktu Mehmed Uzun'unki...O da uzun bir sürgünde, "içindeki canavar" vücudunu hepten işgal edince anayurduna dönmüş, doğduğu coğrafyada ölmek istemişti.Toprak çağırmıştı sanki...4 ay önce görüşmüştük, Diyarbakır'daki Hamravat evlerinde...Hazirandı.Şeyhmus Diken'le bizi karşıladığında doktorunun el sıkışma, kucaklaşma yasağını delmişti; içtenliğin karşı konulmaz coşkusuyla...Bir gül bahçesinin ortasında oturmuş, söyleşmiştik. Üzerinde çalıştığı yeni romanı göstermişti, sevinçle...Yasak bir dilde yaşamıştı uzun süre... Anasından duyduğu, rüyasını gördüğü dilde konuşması, yazması yasaktı. Ama o, konuştu, yazdı.Bu yüzden de erken yaşta sürgünle tanıştı. Yasaklanmış, kovulmuş bir dili, sürgünde yaşattı, büyüttü ve nihayet onun sürgün vermesine, salıverilmesine de tanıklık etti.Biz gittiğimizde kendi yurdunda, anadilinde basılmıştı
Ada Türkiye, sınır ötesi bir harekâta kalkışabilir.Çözüm olur mu?Daha önce defalarca denendi; olmadı. Bugün PKK'yı uluslararası destek ve yeni katılımlarla daha büyümüş olarak görüyoruz.Ya Baykal'ın önerdiği gibi teröre bulaşmış siyasilerin tutuklanması?O da denendi. Milletvekilleri yıllarca hapsedildi. Yine çözüm olmadı.Sadece PKK'nın "Türkiye demokratik bir ülke değil, bir askeri diktatörlüktür" propagandasına yaradı.* * *Belki de tırmanan terörün asıl amacı budur:Türkiye'nin sağduyusunu yitirmesi...Öfkeyle komşu toprağa girmesi, yerleşmesi...Askerin Kuzey Irak'a çekilip ABD ve Barzani'yle karşı karşıya getirilmesi... itibardan düşürülmesi... dünyada "işgalci" sayılması...Bu arada içerde radikal milliyetçiliğin tırmanması...Kürtlerin Türkiye'den umudunu kesmesi; gözünü Barzani'ye dikmesi...Kanlı bir ayrışma sürecinde komşunun komşuya düşman hale gelmesi...Demokratikleşme çabalarından, reform arayışlarından hepten vazgeçilmesi...Cumhuriyetin bir askeri rejim haline dönüşmesi...Dünyadan tecrit edilmesi...* * *Tabii bir de eldeki kıt kaynakların, yatırım yerine savaşa harcanması tuzağı var. Basit bir kıyaslamayla örnekleyeyim:Bir Sikorsky helikopterin fiyatı 20 milyon dolar.