Anlattıklarından, bugüne dek Atatürkün yakın çevresi tarafından "huysuz gelin" diye nitelenen Latife Hanımın bu evliliğe ve boşanmasına nasıl baktığı anlaşılıyor. Latife Hanımın erkek kardeşi Ömer Uşşakinin torunu Dilek Bebe, "Yüzyılın Aşkları" belgeselinde, halasının Atatürkle evlilik hayatını anlattı. Halam normal hayatında başını örten bir insan değildi. Ama Mustafa Kemal, bütün Türk milletine hitap eden bir insan olduğu için herhalde onunla gittiği gezilerde başını örtüyordu. Ama kadınların başını örtmesine kesinlikle karşıydı. Bunu, hürriyete karşı zulüm olarak görüyordu. Latife Hanımın örtülü olması sık sık gündeme geliyor son yıllarda... 22 yaşında bir kız düşünün. Büyük bir kumandanın eşi olarak koskoca karargâhın ortasına düşmüş. Köşktekilerin çoğu asker. Ve halam o karargâhı bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü haline getirmeye çalışıyor. Protokol kuralları getiriyor. Kolalı örtülere kadar tek tek uğraşıyor. Ama Türkiye henüz hazır değil bunlara... Adam geliyor, attan inip ayağını dayıyor masaya, alıyor kolalı peçeteyi, çizmesini parlatıyor. Bunları görünce bazen hırçınlaşmış olması mümkündür. Evlendikten sonra Köşkte ne yapmış? Hırçınlığın nedeni Halam her ne kadar başta herkese
Dönemin tanıkları, anılarını yazdılar. Tarihçiler, duyduklarını yazdılar.2.5 yıllık o evlilik, tiyatro oyunlarına, filmlere, belgesellere konu oldu. Ancak - arasında benim bir belgeselimin de bulunduğu - bu eserlerin hemen hepsinin ortak bir noktası vardı:Evlilikte "erkek tarafı"nı yansıtıyorlardı.Latife Hanımın adını taşıyan eserlerde bile bu eğilim açıkça hissediliyordu. Atatürkün yakın çevresi onu "hırslı, hırçın, kıskanç bir kadın" olarak tanımlıyordu. Atatürk gibi bir kaplana gem vurmaya kalkmış, onu yakın çevresinden koparmış, herkesin içinde "Kemal çok içtin, yeter" diye azarlamış ve sonunda bir gün "Boş ol" lafıyla babasının evine bırakılmıştı. Salih Bozoktan, Ali Çavuşa, Hasan Rıza Soyaktan, Hüsrev Geredeye kadar herkes benzer bir gelin profili sunuyordu.Ama "gelin" hep susmuştu. Atatürkün fırtınalı evliliği üzerine çok konuşuldu, çok yazıldı. Herkes, onun hakkında konuşurken, o derin bir sessizliğe gömülmüştü. Oysa tüm iddialara verecek bir cevabı vardı:Atatürkü yakın çevresinden koparmak istemesine de...Sofradan kaldırmaya yeltenmesine de...Fikriye meselesine de...Kıskandıysa, kızdıysa, kırıldıysa, ve "son kavga"da "Bana bunu da mı yapacaktın!" diye bağırdıysa sebebi
"Nasıl genç tayları gürültü patırtı içinden geçirerek ürkek olup olmadıklarına bakarlarsa, biz de onları korkunç durumlarla karşılaştırmalı ya da tersine insanı sürükleyen zevkler içine salmalı, altını ateşle sınar gibi sınamalıyız. Bu denemelerden başarıyla çıkanı önderliğe getirmeli, ömür boyu şanlı kılmalıyız. Öldükleri zaman da onlara anıtlar dikip en büyük armağanları sunmalıyız".* * *Tanım, Yaser Arafata tıpatıp uyuyor.Halkı gibi öksüz büyümüş bu asi adam da, genç tayların ananevi testinden geçmiş, korkunç savaşların harında sınanmıştı. Dünyevi zevklere sırt çevirip mücadelesine asılmasından, mayasına altın katıldığı anlaşılmış ve halkının baş tacı yapılmıştı.Şimdi o halk, kahramanına anıt dikmeye hazırlanıyor.* * *"Filistin Aslanı", "kahramanlar yüzyılı"ndan artakalan son birkaç mirastan biri...20. yüzyıl, bağımsızlık savaşlarında, iç çatışmalarda, direnişlerde bayraklaşan bir dizi efsane yarattı.Atatürkle, Leninle, Gandiyle, Maoyla, Nasırla yeni bir şekil aldı dünya...Yüzyıl bittiğinde son kahramanlar, geride kan pahasına savunulmuş topraklar, hür yetişmiş kuşaklar, zaferler ve acılar bırakarak çekildi sahneden...21. yüzyılın beşiğine gömüldüler.* * *Nicedir "ulu
Bir gün böyle bir davetiye alsanız şaşırırsınız değil mi?Eşcinsel evlilikleri bütün dünya için şaşırtıcı bir gelişme... ancak daha da şaşırtıcı olan, bu fantezinin sonunda dünyanın başını belaya sokmuş olması..."Ahmetle Mehmetin evlenme ihtimali" Amerikalıları öyle ürküttü ki, "Zinhar böyle sapıklığa izin vermem" diyen Busha - dünyayı ateşe vermesine filan bakmadan - oy yağdırdılar.Ve anlaşıldı ki Sam Amca için, aynı cinsten iki insanın bir yastıkta kocama talebi, bin askerinin Irakta can vermiş olmasından daha korkunç bir durumdur.İyi de niye?Niye "Ben kendi cinsimden olanlara ilgi duyuyorum" cümlesi Amerikalıları böyle paniğe sokuyor?* * *Onlara sorarsanız Kilise diliyle yanıtlıyorlar:"Bu evlilik, insan soyunun önce bozulmasına, giderek tükenmesine yol açar".Oysa "homofobi"nin (eşcinsellik korkusunun) nedeni bundan ibaret değil. Altını eşelediğinizde tarihsel, cinsel, dinsel, siyasal, toplumsal pek çok iktidar meselesi çıkıyor.Tarihe baktığımızda eşcinsellik korkusunun bu kadar yaygın olmadığını, tersine eski Yunan medeniyetinden, Osmanlı divan edebiyatına kadar eşcinselliğin "gerçek sevgi" olarak kutsanıp güzellemelere konu edildiğini biliyoruz.Antropologlar bugünkü
"Komşumuz namus davasına kızını kuyuya atıp öldürmüş. O günden beri kuyudan garip sesler geliyormuş. Bir gün sesi duymak için kuyuya eğildiğinde dengesini kaybedip düşmüş ve ölmüş."Ne ilginç değil mi?Peki şuna ne dersiniz:"12 Eylül öncesi faili meçhul cinayetleri işleyenler, hep devlet görevlisiymiş."Biliyorum, bu pek ilginç gelmedi; çünkü bu "özel sır" değil, "devlet sırrı"...Dünyevi hukukla adalete kavuşmaktan umudu kestiğimizden ilahi adalete sığındık:"Ahirette nasıl olsa hesap soruluyor" diye teselli buluyoruz.O yüzden, artık sırlar dünyasına bilet kesen programları seyrediyor, öte dünyadan ses veren nur yüzlü dedelere kulak veriyoruz.* * *Bir "Sırlar dünyasına yolculuk" programı da biz yapsak...Her bir programda faili meçhul cinayete kurban verdiğimiz bir aydınımızın öyküsünü işlesek...Onların aileleri gelip bizi sırların ötesine geçirse...Acaba halkımız ilgilenir miydi?CHP Milletvekili Kemal Anadol perdeyi aralamaya çalıştı. İçişleri Bakanına şunu sordu:"Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Oral Çelik ve Haluk Kırcının MİT tarafından kullanıldığını MİT Kontr - Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür açıkladı. Bunu kabul ediyor musunuz?"Bakan geçen hafta şu cevabı verdi:"Yürütülen
3.5 milyon Amerikalı evden çıkmadan, televizyondan izliyor dünyayı...Ve lise mezunlarının yüzde 11i haritada kendi kıtasını bile göstermekten aciz...İşte bu Amerika, George W. Bushu yeniden Başkan seçti "Neye göre oy verdiniz?" sorusuna "terör tehdidi" veya "Irak savaşı" demediler; "ahlaki değerler"i gözettiklerini söylediler.Eşcinsel evliliklerin ya da kürtajın yaygınlaşması "tehlike"sini, Irakta öldürülen askerlerinden daha çok önemsediler."Teksaslı maço kovboy"a "Amerikan kırsalı"nın beyaz muhafazakarları oy verdi ağırlıkla...Liman kentlerinin değişime açık gençlerinin, kadınların, Hispaniklerin, zencilerin oyu, değişime yetmedi.Korku kazandı.Dünya kaybetti.***Ormanımıza yeni aslan seçtik, ama biz, aslanın muhtemel yemleri, oy veremedik. Yerkürenin çıkarı ile Amerikanın seçimi arasındaki çatal hepten açıldı.Şimdi, seçmediğimiz aslanın saldırganlığını göğüslemek zorundayız. Kim göğüsleyecek bunu?Yeni muhafazakarların, seçim zaferinin gözü karalığıyla girişeceği yeni maceraları kim engelleyecek?Yeni Ortadoğu planlarını, İrana saldırı hazırlığını kim durduracak?"Savaşa hayır" demeye bile cesaret edemeyen ABD demokratları mı?Bushun dümen suyuna giren Putin mi?Yıkılmış bir duvarın
Aniden arkadan bir çift kol tarafından kucaklandım. Arkamı dönünce o sıcak tebessüm kamaştırdı gözümü:Adalet Ağaoğlu...Ya eylemde ya panelde ya da imza gününde görürüz birbirimizi...Eylemde yürür, panelde konuşur, imzada dertleşiriz.Bu kez vakit olmadı dertleşmeye; ama son kitabıyla kollarından daha sıkı kucakladı beni...Ağaoğlunun güncesi "Damla Damla/Günler"i (Alkım, 2004) bir gecede okuyup bitirdim. "Dert dökme defteri"ni kapattığımda kendimi ona her zamankinden de yakın hissettim.* * *70lerin cehennemini anlamak isteyenler için bir belge kitap bu... Her sayfasında, darbeye koşan bir ülkenin çalkantısı var.O ülkede, ışıklarını söndürüp pusuya yatmış bir başkentin dramı...O kentte, berbat finali bekleyen naçar aydınların çırpınışı...O çırpınışı, nicedir karnında taşıdığı romanın doğum sancılarına katık eden bir yazarın ıstırabı...Ne çok tanıdık mekân var, 70ler Ankarasını yaşayanlar için: TRT, BYYO, Kuğulu Park, Mülkiyeliler, Tavukçu, Papazın Bağı...Ve ne çok tanıdık isim geziniyor güncenin sayfaları arasında: Edip Cansever, Emin Galip Sandalcı, Mahmut Tali Öngören, İlhan Selçuk, Tomris Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreyya, Metin Altıok...* * *31 Ocak (1971) Pazar sabahı, Sevgi
Yazılarım geziniyor sanal ortamda... Beğenen okurlar -sağ olsunlar- birbirlerine yolluyorlar. Kimi zaman güzel görüntülerle süsleyip müzik eşliğinde sunuyorlar.Kurulan zincirlerden dön dolaş bana da geliyor.Hoşuma da gidiyor.Ama bazen de öyle kazalar oluyor ki, bir delinin attığı taşı sanal kuyudan çıkarmak yıllar alıyor.* * *Geçen sene bir yazı geldi internetten.Altında benim imzam var."Müziğe dedemden kalma sazı çalarak başlamışım. Sonra her enstrümanı çalmışım, ama hiçbirinde virtüöz olamamışım. Aynı şey kadınlar konusunda da olmuş. Evlenmişim ama başka kadınları sevmeye devam etmişim. Hayatı hem karıma hem sevgililerime zindan etmişim. Sonunda hepsi tarafından terk edilmişim. Bir şeyde karar kılmasını bilmeliymişim vs. vs..."O kadar kötü bir yazı ki, gülüp geçtim ilk okuduğumda...Fakat sonra "Yazınızı okuduk, biz de aynı durumdayız" mesajları gelmeye başladı. "Medeni durumum"u yoklayanlar çıktı."Saçmalamayın" diye alaya vurdum yine...Fakat geçen hafta Habertürk, yazıyı ekrana yazıp defalarca benim fotoğrafım ve imzamla yayımlayınca sabrım taştı.Akşam vakti, ara ki bulasın kanalı...Bulduk, anlattık. Ertesi gün aynen devam ettiler.Sabah yine internet mesajları:"Habertürkte