Süpermen ve mafya

14 Ekim 2004

Doğru cevap, "Kendi hayatını kurtarabilir" olacaktı.Yapamadı.Ve kırmızı pelerinine bir Hollywood efsanesini de sararak uçup gitti sessizce...* * *Süpermeni 1933te Ohiolu iki genç yaratmıştı.Doğduğunda böyle anlı şanlı bir film yıldızı değil, bir çizgi roman kahramanıydı.Ama cesur, gözüpek ve adil bir kahraman...Horlanmışların, itilip kakılmışların, güçsüzlerin safındaydı ilk Süpermen... Toplumun iliğini sömürenlere karşı, çulsuzların hızırıydı.Topyekün çamura bulanmış bir toplumda nerede bir haksızlık görse orada bitiyor, hırsızın, kaçakçının, rüşvetçinin, işbirlikçi polisin, askerin, bürokratın beynine biniyordu. Haksız yere ölüm cezası almış bir mahkumu elektrikli sandalyeden kurtardığı bile olmuştu.* * *Korkmaz Alemdar ve Raşit Kaya, "Kitle İletişiminde Temel Yaklaşımlar" kitabının (Savaş Y., 1983) girişinde Süpermenin tasarımında 1929 krizinin etkili olduğunu belirtir:"Amerikan toplumunun geçirdiği ağır bunalımda adaleti sağlamak, gerçeği savunmak ancak kimseden korkusu olmayan, düş ürünü, olağanüstü yaratıkların harcı olabilirdi" çünkü...5 yaşında daha büyük bir yayınevine transfer olur Süpermen...Yayınevi, krizde içki kaçakçılığından servet yapmış işadamlarının

Yazının Devamı

Son savaş başladı

12 Ekim 2004

Biri yarının Türkiyesi...Öbürü dünün...Biri umudun, diğeri korkunun ülkesi...Kıyasıya bir savaş başladı aralarında..Önümüzdeki dönem daha da sertleşecek bir "son savaş"...* * *"Dokunulmaz Sedat Peker"in gözaltına alınması "Böyle gitmez" diyen yeni Türkiyenin atağıydı.Salıverilmesi, "Böyle gelmiş, böyle gider" diye rest çeken eski Türkiyenin "Yıkılmadım, ayaktayım" mesajıdır.Yaman bir bilek güreşi bu:"Derin devlet", yeni binicisini sırtından atmaya çalışıyor.Binici sağlam durursa, arsız atı yola getirebilir.Devrilirse, beygir hepten gemi azıya alabilir.* * *Bu "son savaş"ta herkes varını yoğunu koyuyor ortaya...Tehditle ihale bitirenler, şantajla haraç kesenler, çete baskısıyla hükmedenler, yıllar yılı besledikleri odakları devreye sokuyor:Anlı şanlı komutanların gece yarısı ricacı olunan emir subayları, hapiste yardım edilen Susurluk gazileri, birlikte iş tutulan emniyetçiler, silah zoruyla ihale kazandırılmış işadamları, kongre desteği verilmiş kulüp ve federasyon başkanları, gösterişli balolarda göğsüne altın rozet takılmış "Öztürkler" için borç ödeme vakti...Ama onlar da canının derdine düşmüş durumda...Çünkü hukukun egemen olacağı yeni Türkiyede hayatları eskisi kadar kolay

Yazının Devamı

Dönüyorlar

3 Ekim 2004

Türkiye, berbat bir kazada beyninin bir kısmı dışarı akmış bir kazazede gibi, yarı bitkisel bir hayat sürüyor.En iyi yetişmiş evlatlarını yıllardır süregelen bir beyin göçünde uzaklaştırmış evden...İçerdekiler "Ah biz de gidebilsek" diye gözünü onlara dikedursun, gidenler zamanla "Ah geri dönebilsek" diye iç geçirir olmuş.Başta pek ışıltılı görünen gurbet hayatı, zamanla sıradanlaşmış, zorlaşmış çünkü...Yurt özlemi ağır basmış.Lakin "yurt", hiçbir zaman geri dönmelerini sağlayacak bir heyecan dalgası yaratamamış.Beyin bedenden, beden beyinden uzakta, birbirine hasret büyümüş.***New Yorka "Öykülü Geceler" grubunun davetlisi olarak gittim.Gazeteci ağabeyimiz Varlık Özmenekin kızı Elifin de başını çektiği bir avuç gönüllü tarafından başlatılan "Öykülü Geceler", ikinci yaşını kutladı bu yıl...Amaç, New Yorklu Türkleri bir edebiyat ortamında buluşturmak...Sık sık toplanıp öyküler okuyorlar, sanat sohbetleri yapıyorlar.Geçen hafta bir caz festivaliyle, bir film festivali arasında kalan bu etkinlik, Amerikadaki Türklerin yeni yüzünü yansıtıyor. Geçen yıl, Köy Enstitüleri belgeselimiz orada gösterilip büyük ilgi görünce, bu yılki kutlamalara ben de katıldım.New York Türk Evinde,

Yazının Devamı

Korkunun hükmettiği seçim

2 Ekim 2004

Amerikan rüyasının boy aynası...Devasa Broadway tabelalarıyla, tanıdık markalara ait ışıklı reklam panolarının rengarenk göz kırptığı bu efsanevi caddenin orta yerinde durdum dün...Çevredeki ışık selinden kamaşan gözlerimi ovuşturunca, tam karşıda keçi sakallı Sam Amcanın "Seni İstiyorum" diyen parmağını gördüm.Bu, bir askere alma çağrısıydı.Ve meydanın tam orta yerine kurulmuş askere alma bürosunun camına yapışmıştı. Bu küçük yapının üstündeki dev ekranda gün boyu, Amerikan hava kuvvetlerinin tanıtım filmleri yayımlanıyor.Binanın hemen arkasında New York Polis İstasyonu var.Onun arkasında ise emniyetin hazırladığı "Hedef: Amerika" sergisi...Uyuşturucu ve terör trafiğinin Amerikayı nasıl kıskaca aldığını anlatan sergide Bin Ladin fotoğrafları ve İkiz Kuleler enkazından parçalar sergileniyor.Didik didik arandıktan sonra girdiğim sergi salonunda Amerikanın tedirginliğini hissediyorum:Defterime notlar alırken bir kadın polis yanımda bitip kuşkucu bir tonla "Yardımcı olabilir miyim?" diye soruyor.Fotoğraf makinemi çıkardığımda ise sergiyi gezen orta yaşlı bir Amerikalı dikleniyor:"Fotoğraf çekme izniniz var mı?"Bu tedirginliği bir yerden hatırlıyorum:11 Eylül sonrası Amerika, 12 Eylül

Yazının Devamı

Ve gladyatörler arenada...

30 Eylül 2004

Şehir, çöp arabalarının uğultusuyla, sırılsıklam bir geceden laciverdi bir sehere uyanıyor.Bütün gece camları kırbaçlaya kırbaçlaya yağdı yağmur...Şehirdekilere garezi varmış gibi, şehir dünyanın ahını almış gibi yağdı.Yoruldu sabaha karşı...Duruldu.***"Yeni komşumuz"da seçim yaklaştı.Komşumuz olduğundan beri değil sade, bölgemizin başına musallat olduğundan beri bizi de yakından ilgilendiriyor buradaki seçim...Sadece bizi mi? Dünyanın dört bir yanındakileri de...Hani hepimiz bu seçimde oy hakkı istesek yeridir.Amerika, kasım başı sandığa gidecek ve "Bush saldırganlığı"na "Devam" ya da "Tamam" diyecek.Kamuoyu yoklamaları, finiş çizgisine yaklaşırken Başkan Bushun, Demokrat rakibi John Kerry önünde bir adım önde olduğunu gösteriyor.Ama kararsızların oyu önemli...Onlar karar vermek için "debate"i bekliyorlar; yani başkan adaylarının ekran önünde yüz yüze kapışmasını...İkisini kıyaslayıp bir karar verecekler.O yüzden bu düello çok önemli...İşte seçime kadar üç tane yapılacak o önemli düelloların ilki bu gece...***Başkan Bushun günlerdir antrenmanda olduğu söyleniyor.Eski düelloları izleyip kim neden kazandı, kim neden kaybetti, çözmeye çalışıyormuş.Stüdyoya yanlış ceketle girip

Yazının Devamı

Istırap veren karikatür

28 Eylül 2004

Mahkemenin kararına göre gazetede Nisan 2003te yayımlanan Sefer Selvi imzalı karikatür, Başbakana "acı, elem ve ıstırap vermiş"ti."Başbakanı ıstıraba gark eden bu karikatür nasıl bir şey ki" diye merak etmiş olabilirsiniz, ama mahkûm olduğu için "suçlu karikatür"ü burada yayımlamama imkân yok.Sadece şunu söyleyebilirim:Karikatürde, bir danışmanı Başbakanın sırtına binmiş onu "sürerken" görünüyor.Hepsi bu...***Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Fatih Polat, "Abdülhamitin uzun burnunun hicvedilmesine koyduğu yasağı saymazsak, mizahın her dönem göreli de olsa bir eleştirel özgürlük alanı olduğu bilinir" diyor.Gerçekten de bu özgürlük alanı içinde mizah, askeri yönetim dönemlerinde bile, halkın bastırılan tepkilerinin dili olabilmiştir.Demirelden Ecevite, Cevdet Sunaydan Akbuluta kadar ülkeyi yönetenler de haklarında anlatılan fıkralara, çizilen karikatürlere -bazen içten, bazen kerhen- gösterdikleri hoşgörüyle tarihe geçmişlerdir.Batıda bu hoşgörünün sınırı daha da geniştir.Aşağıda son dönemde İngilizlerin prestijli The Guardian gazetesinde yayımlanan karikatürlerden örnekler var.İngiliz Başbakanının köpek, Amerikan Başkanının maymun şeklinde çizildiği bu karikatürlerden ötürü hiçbir

Yazının Devamı

Yalnızlar kulübü

26 Eylül 2004

Çıktık. Cep telefonu çaldı.Ekranda "Siber" yazısı belirdi."Siber alem"de tanıştığı kızlardan biriymiş.Az sonra bir telefon daha..."Siber" diye kodlanmış bir başka kız..."-Hayırdır" dedim."-Öyle bir aleme girdim ki, sorma" dedi ve anlatmaya başladı.Evlenecek kız bulamayınca internette bir çöpçatan sitesine üye olmuş.Üyelik kolay.Bir rumuz, bir de şifre yazıyorsun. İsmin onlarda saklı kalıyor. Ayda 10 milyona alemin kapıları açılıyor.Böylece yaşlı gezegenimizin tarihinde sadece bu yüzyılda, bu kuşağa nasip olmuş en kalabalık "Yalnızlar Kulübü"ne adım atıyorsun.***Bizimki rumuz olarak bir Matrix karakteri seçmiş kendine:"Oracle06".Kendini sunuş başlığı ise Türk filmlerinden mülhem:"Hani bir zamanlar çok fakir ama gururlu bir genç vardı."Sonra üyelik şartları gereği anlatmış kendini: cinsiyetini, yaşını, eğitimini, işini, kazancını, yaşadığı yeri, okuduğu yazarları, özelliklerini...Ardından aradığı arkadaşın özelliklerini yazmış:"Televole kızlarından olmasın; yalnızca kendisi olsun. Çocukları, hayvanları bir de zeytin ağaçlarını sevsin. Her şeyin satılır olduğu bu dünyada sevginin değerini bilsin. Aman Özal çocuğu olmasın."Bir de fotoğraf kondurmuş.Dalmış aleme...***Meğer ne çok

Yazının Devamı

Kurt ile kuzu

25 Eylül 2004

Çocuk dünyası, hayatın düğümlerini çözebilmek için bu iki ibrişime tutunmaya mecbur:Aklar ve karalar...Siyahlar ve beyazlar...Dostlar ve düşmanlar...Hainler ve kahramanlar...Gri noktaları olmayan bu kutuplar oyunu, fanatizmin dölyatağı aynı zamanda...***Alman gazetesi Bildin gazete editörlerine sorduğu "Tayyip Erdoğan kurt mu, kuzu mu?" sorusu, Türkiyeye dair Batının zihnindeki çocuksu kargaşanın en bariz örneği...Anlamaları zor:Dünün "şeytani Batı kulübü"ne üye olabilmek için neredeyse kendini sil baştan yaratan bu adam, nasıl olup da bir yandan da zinacıları hapse tıkmak için uğraşıyor?Batılının kafası karışıyor."Vaatlerine bakıp kuzu sandığımız bu adam, yoksa ay ışığında dişleri uzayan bir kurt mu?"Kişisel olarak Erdoğanın, kitlesel olarak da Erdoğanın hükmettiği tabanın AB ile ilişkisinde de aynı şüpheci tedirginlik var:"Acaba vaatleriyle ağzımızı sulandıran bu kulüp, bizi parçalayıp yok edecek bir kurt mu?"***Hem Avrupaya hem AKP tabanına, oğluma verdiğim cevabı vermek isterim: "Hayat, kurtlarla kuzuların karşılıklı cepheleştiği bir cenk meydanı değil. Kurtlar ve kuzular yok; insanın içinde kurtluk ve kuzuluk tohumları var. Koşullara göre bazen biri, bazen diğeri filizleniyor

Yazının Devamı