Felluceden haber var

25 Kasım 2004

Yıllardır Türkiyeyle yoğun ticari ilişki içindeydi.Türk ortakları ona önceki günkü yazımı tercüme edip okumuşlardı.Gür ama yorgun bir ses tonuyla, "Adımı Irakta herkes bilir" diye başladı söze:"Size sadece kendi adıma değil, Felluce ve Irak halkı adına teşekkür etmek istedim. Yazınız, bir nebze olsun acımızı dindirdi" dedi.Acının kaynağı, işgalden çok işgale dair Batı kaynaklı haberlerdi."Yalan söylüyorlar" diye öfkelendi:"Gerçeği bildiğim için izlerken kalbim sızlıyor". Bir Felluceli aradı dün... Fellucenin yarısına hakim Nazzal aşiretinin ileri gelenlerindendi. Direnişçilere yardım ettiği gerekçesiyle kenti terke zorlanmıştı, ama her gün Fellucedeki yakınlarıyla haberleşiyordu. Son durumu sordum. En taze bilgiyi verdi:"İki gün önce görüştüğümde direniş sürüyordu. Önceki gün Mücahitler Felluceyi terk etti". 1500 direnişçi, tam donanımlı 15 bin Amerikan askerine karşı 3 hafta tutunmuştu."Şimdi Felluce, deprem yemiş gibi" dedi Nazzal:"6 bin bina yerle bir oldu. 5 bine yakın sivil öldü. Kitle imha silahları kullandılar. Kimyasal silah, fosfor bombası, sinir gazı attılar. En çok kadınları ve çocukları öldürdüler. Hastanemizi bombaladılar. Bir dostum 1 hafta aç kalan çocuğunu

Yazının Devamı

Felluceyim ben!

23 Kasım 2004

Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi...İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım.Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde......dünyanın gözleri önünde...Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım.Barbarların istilası karşısında Şarkın nefs - i müdafaasıyım.* * *Bayramdı.Çatışma vardı.Cuma sabahı camide vuruldum.Yerde can çekişirken bulundum.Yaradanın evinde, Yok - eden vardı o gün...Aradıklarını söyledikleri kitle - sel imha silahlarıyla geldiler.Kafama nişan alıp, beynimi deldiler.Dağıldı kafam, parçalandı yüzüm.Kızıla kesti dayandığım duvar; Kendi kanıma gömüldüm.* * *Tanırsınız beni...Vietnamda beynine kurşun sıkılan da bendim; Filistinde taşlarla kolu bacağı kırılan da...İzmirde ilk kurşunu atan da... Hepsinde suçum aynıydı:İşgalciye karşı ülkemi savunuyordum.Ve kanlar içinde yattığım yerden dünyaya, unuttuğu bir yemini, "isyan"ı hatırlatıyordum.* * *Fakat ne mümkün!Katilim, benden çok önce dağıtmış dünyanın beynini...Kara bir perde inmiş Ademoğullarının gözüne...Görmüyor, duymuyor, ses vermiyor.Susuyor riyakarca...Aslan tarafından parçalanan avın artığına göz dikmiş sırtlanların iştahıyla... ...susuyor, katliama ortak olma pahasına...* * *Şimdi yalanlar

Yazının Devamı

Bir şairin gayri resmi tarihi

21 Kasım 2004

Brandenburg kapısının yanı başındaki Brecht sergisinde vitrine konan, değişik boyutlarda defterlerdi bunlar... Yapraklarda senaryo taslakları, olgunlaşmamış mısralar, kısa notlar...Brechtin berbat bir el yazısı var.Bazı satırları başkaları okuyup anlayamasın diye karalamış sanki...Bazılarını ise özenle yazmış.Belli ki, şairin resmi biyografisinin yapıtaşları onlar...Okunamayanlar ise......sadece kendisinin bildiği hakiki hayatının sırları...* * *Şairin Doğu Berlindeki evini de gezdim.Eski bir binanın ikinci katında yüksek tavanlı aydınlık bir daire...Salonun pencere kenarında küçük bir çalışma masası...Masanın üzerinde Olivetti daktilo...Brechtin son nefesini verdiği tek kişilik yatağın başucunda 11 Ağustos 1956 tarihli New York Times duruyor.Son okuduğu gazete bu...Ölmeden önce cenaze töreninin ayrıntılarını yazıp bırakmış:"Ölü, metal bir tabuta konulacak. Konuşma olmayacak, müzik çalmayacak. Başucunda sade bir mezar taşı bulunacak."O gazeteyi okuduktan 3 gün sonra, 58 yaşında ölmüş.* * *4 bin kitaplık kütüphanesine baktım:Marxlar, Leninler, Engelsler... Nâzımlar..."Ölene kadar bu evde eşi Helene Weigelle yaşadı" diyor müze - evin mihmandarı... Ve ekliyor:"Ama evliyken hayatında

Yazının Devamı

İskeçe dersleri

20 Kasım 2004

Türk - Yunan ilişkilerinin hem ne kadar zayıf hem ne kadar sağlam olduğunu kanıtladı.* * *Önce zayıflıktan başlayalım:Bu olay gösterdi ki, durulmuş görünen sular, cami avlusunda dekolte sergileyen bir kendini bilmezin kabartabileceği kadar hassastır.Tahrik bu kadar kolaydır.Çin, Uygur Türklerine, Türkiye bir dönem kendi Kürtlerine ne yaptıysa, Yunanistan yıllarca Batı Trakya Türkleri üzerinde onu denedi:Etnik kimliği unutturmak için Müslüman kimliğinin altını çizdi."Siz Türk değil, zorla Müslümanlaştırılmış Helenlersiniz" dedi.O yüzden Batı Trakyada hâlâ adında Türk sözcüğü geçen dernek kurmak yasak. Müftü sorunu sürüyor. Halk, kendi seçtiği müftüyü tanıyor. Ancak Atina kendi atadığı müftüyle muhatap oluyor.Cemaate ait vakıf mülkleri, Yunanistanın atadığı vakıf yöneticilerinin idaresi altında...Ve Batı Trakya, Avrupa Birliğinin en ihmal edilmiş bölgesi olmaya devam ediyor.Olayın yaşandığı Şahin köyü, ABnin doğu sınırında; ancak bir dönem girişin izne tabi olduğu bu dağlık köyün Avrupa sınırları içinde olduğunu söylemek imkânsız. 23 yıllık AB üyeliği boyunca Avrupa fonlarıyla palazlanan Yunan kentlerinin refahından zerrece pay verilmeyen bu muhafazakâr köy, örtülü kadınları, Kuran

Yazının Devamı

Savaş çıkıyordu!

18 Kasım 2004

İskeçede öyle oldu.Selanikten bayram tatilinden dönüyorduk. Erken yola çıkıp Batı Trakyada birkaç gün geçirmek istedik. İskeçenin dağ köylerine çıktık.O ara ekranda protestocu bir kalabalığın görüntülerini gördük.Sordum:"Şahinde olaylar var" dediler.Ve olay küllenmeden Şahine gittik.Şahin, İskeçe ile Bulgar sınırı arasında 5 bin nüfuslu bir dağ köyü... Kapalı coğrafi yapı, muhafazakâr, dindar bir Türk toplumunun korunmasını sağlamış. Köyde 3 cami var. Bayramın son günü, camilerden birinde Hafızlık Cemiyetinin Kuran kursunu bitiren öğrenciler için hatim indirilirken haber gelmiş: "Yukarı camide Yunanlı kadınlar çıplak film çekiyor." Camideki ahali bu haber üzerine infial halinde yola koyulmuş. Bazen siz haber peşine düşersiniz, bazen haber sizin kucağınıza düşer. Şimdi şu "çıplak kadınlar" meselesini anlatalım.İşin temelinde Türkiyede pek aşina olduğumuz bir konu var: Dizi kavgası...Bizde olduğu gibi Yunanistanda da yerli diziler büyük ilgi görüyor.Birkaç ay önce Antenna kanalı, "Asla Elveda Deme" adlı ilginç bir diziye başladı. Gümülcineye hukuk okumaya gelen Atinalı bir kızla, Ayazma köyünde öğretmenlik yapan bir Türk delikanlı arasındaki aşk hikâyesiydi bu... Gerçek bir

Yazının Devamı

Bayram şairleri

16 Kasım 2004

Zavallı telefon, titreme nöbetine tutulmuş gibi sarsıla sarsıla gün boyu tebrik kabul ediyor.Kimi sıcak, içten satırlar; kimi beylik, sıradan mesajlar...Ama bütün bunlar arasında asıl iple çektiklerim, "maniler"...Kimi dostlar, yıl boyu içlerinde cevher gibi taşıdıkları şairane duyguları bayramda, bir cep mesajı hacminde yoğunlaştırıp el aleme ulaştırma telaşına giriyor.Öyle olunca da cep telefonları adeta aşıklar bayramına özgü bir atışma seansına sahne oluyor.Maninin biri gidiyor, biri geliyor.* * *Diyelim gün şöyle başlıyor:"Güneşin güzel yüzü/ yüreğine doğsun/ kabuslar senden uzak / mutluluk başucunda olsun/ gün öyle bir güne doğsun ki / bayramınız kutlu olsun".Bunu alan, telefonun tuşlarını önüne çekip başlıyor döktürmeye:"Birinci günü kutlu/ ikinci günü mutlu/ üçüncü gün umutlu/ dördüncü gün özel / diğer günler birbirinden güzel olsun..."* * *Mısralar mısraları, dizeler dizeleri kovalıyor ve gelen ilginç bir mesaj, hemen "forvartlanıp" anonim bir şiir haline getiriliyor."Manidar" milletim, okul sıralarında "Bana defterinin kalbin kadar temiz bu sayfasını ayırdığın için teşekkür ederim" diye başlayarak döktürdüğü hatıra notlarından beri küflenmeye terk ettiği şairlik

Yazının Devamı

Savaşta bayram

14 Kasım 2004

Karayolunun uçsuz bucaksızlığında saçlarımızı rüzgarın okşayışına bıraktık.Arabanın teybinde Metallica çalıyordu.Ve hoparlörlerin gümbürtüsü arttıkça arabanın hız göstergesi de artıyordu.Teypteki grup, elektro gitarların ve cehennem tamtamlarının eşliğinde çığlık çığlığa haykırdıkça çılgın bir hıza ulaştığımızı fark ettik.Müzik, adeta ölüme çağırıyordu.***O çağrının intihar sarhoşluğunu hissettiğimden, Felluceyi cehenneme çeviren Amerikan askerlerine, harekata başlamadan önce heavy metal dinletildiğini öğrendiğimde hiç şaşırmadım.Haberlere bakılırsa Coniler, operasyon arifesinde M - 16larını kaldırarak müziğe eşlik etmişler ve bu ecel dansı esnasında "Siz, hükümdarsınız. Kutsal bir ışıksınız" diye pohpohlayan bir kadın sesiyle hepten ajite olmuşlardı.Bu "metalik ayin"in, savaş sırasında da sürdüğünü Fahrenheit 9/11 belgeselinde görmüştük. Kulaklıklarından beyinlerine akan müziğin afyonuyla kendinden geçen Amerikan askerleri, yok etme iştahıyla ana avrat küfrederek katliama girişiyordu.***Heavy metalin, dünyanın en gürültülü uçağı sayılan Concordeun sesiyle yarışan bir volümde korku, şiddet, hiddet ve ırkçılık yayan türlerini tanıyanlar için normal bütün bunlar...80lerin apolitik

Yazının Devamı

Duvarı geri verin!

13 Kasım 2004

Soğuk içine işliyordu insanın; üşüdüm.15 yıl önce o gün, orada, balyozlarla devrilmişti duvar...30 yıl dünyayı birbirinden ayıran o koca kalkan paramparça edilmiş, sonra da her bir parçası hediyelik eşya niyetine piyasaya verilmişti.Duvarın iki yakasındakiler onları ayıran barikatın enkazı üzerinde kavuşmuş, barış şarkıları eşliğinde sevince boğulmuştu.Biz, izlerken umut dolmuştuk.O duvarın enkazından yepyeni bir dünya doğacağına inanıyorduk.Lakin o şenliğin 15. yıldönümünde kimseler yoktu eski enkazın başında...Bernauer Caddesindeki sade anıtın önünde üç beş sembolik buket, birkaç kuru demeç... Hepsi o kadar...* * *Yaser Arafat can çekişiyordu akşam haberlerinde...Şenlik yapan İsrail, Kudüse yeni bir duvar örüyordu.Amerika, Fellucede dünyanın gözü önünde katliama girişiyordu.Ve Berlin Duvarının taze izi boyunca dolaşırken, kulağımda şom ağızlı bir kahinin, Leonard Cohenin felaket şarkısı çınlıyordu:"Berlin Duvarını geri verin bana / Stalini ve Aziz Paulu verin /İstikbali gördüm kankam / İstikbal: katliam..."* * *Cohen, 10 yıl önce yeni çağın falında görmüştü; "düşüp kalkan halklar"ı, "yolda yangınlar"ı, "uçuşan fantomlar"ı...İşte o fal açılıyor şimdi...Berlinde kime sorsam duvarı

Yazının Devamı