Büyük buluşma

9 Aralık 2004

Diğeri Erivanda Ermeni Soykırım Enstitüsü...İkisinde de hummalı bir faaliyet vardı.İkisi de elindeki belgeleri derleyip dünya kamuoyuna sunmaya hazırlanıyordu.İkisi de birbirini kolluyordu.Bu hazırlığın nedeni, 90 yıldır beklenen buluşmanın kapıya dayanması...İmkânsız sanılan şey gerçek oluyor:Önümüzdeki bahar, Türk ve Ermeni tarihçiler Viyanada buluşacak ve "soykırım"ı tartışacak. Bir hafta içinde iki önemli arşivin yetkilisiyle görüştüm. Biri Ankarada Türk Tarih Kurumu... Her şey, 3 yıl önce Viyana Üniversitesinden bir profesörün teklifiyle başladı. 1. Dünya Savaşı üzerine uzmanlaşan bu profesör, Türk Tarih Kurumu Başkanı ile Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi Başkanına birer mektup yazarak "Gelin, bir Ermeni-Türk platformu kuralım ve Viyana üzerinden bir diyalog geliştirelim" dedi.Taraflar önce ellerindeki belgeleri birbirlerine verecek, sonra da her iki taraftan ikişer tarihçi buluşup bunları tartışacaktı.Sürpriz öneriyi her iki taraf da kabul etti ve 2004te Viyanada buluşmak üzere sözleşildi.Bu arada her iki taraf da elindeki belgeleri öbür tarafa iletmeye başladı.Türk tarafı, yarısı Osmanlı, yarısı Amerikan, Fransız, Alman arşivlerinden "soykırım yapılmadığını

Yazının Devamı

Kavgalı iki eski dost gibi...

8 Aralık 2004

"- Anneanne bak, arkadaşımı getirdim, kendisi Ermeni" demiş."- Haşa" demiş yaşlı kadın ve fırçalamış torununu:"- Hem Arkadaşım diyorsun, hem hakaret ediyorsun".Bunu, Erivan gezimiz sırasında bir Ermeni dost, fıkra diye anlattı.Her fıkra gibi bunda da abartılı da olsa bir gerçeklik var.Çünkü bir benzerini biz yaşadık.Ermeni müzikleri aldığımız dükkânda Dilek "Türküz" deyince şaşıran satıcı kız, "No problem" ("Sorun değil") diye kekeledi.İki toplum arasında kapanması zor görünen bir uçurum uluorta duruyor. İki yakadan yükselen cılız dostluk nidaları o uçurumun boşluğunda yankılanıp kayboluyor.Erivan gezimizin ilk gününde bunu hemen hissettik. Delikanlı, arkadaşını eve götürmüş. Erivanda ayaza ve sise bulanmış güzelim taş evlerle karşılandık.Bir de kuşkulu bakışlarla...Hani insan çok yakın bir dostuyla kavga edip küser de yıllar sonra bir araya geldiğinde havadan sudan da konuşsa o eski kavganın elektriği hemen hissedilir ya...Doğu Konferansının Ermenistan gezisinde de öyle oldu.Erivan Üniversitesinin soğuk toplantı salonunda, geniş masanın bir tarafında Ermeni hocalar, asistanlar ve öğrenciler toplanmıştı. Öbür tarafa bizler, yani Doğu Konferansının her görüşten katılımcıları

Yazının Devamı

Son düşmanın toprağında

7 Aralık 2004

Ermenistanla köprü arayışı Türkiye "düşman"larıyla barışmaya başladı.Elde birkaç tane kaldı:Biri Ermenistan...Ermenistan deyince aklınıza ne geliyor?"Katledilen Türk diplomatları...""ASALA teröristleri...""Ermeni lobisi""Sözde soykırım iddiaları ve tasarıları..."Bin yıla yakın yan yana yaşadığımız insanlarla ilgili en çok duyduğumuz sözcüklerin bunlar olması acı değil mi?Ne ortak yemeklerimizden dem vururuz, ne Türkiyede Batı tiyatrosunu kuran Ermeni ustalardan..."Karşı yaka"da da durum farklı değildir.Kanlı mazi öne çıkarılır genelde; bizleri birleştiren değil, ayıran unsurlar vurgulanır.O yüzden Türkiye, bağımsızlığını kazanır kazanmaz tanıdığı Ermenistanla hâlâ diplomatik ilişki kuramamış, sınır kapılarını açamamıştır.* * *İşte yeni bir kavşakta yine o eski dosya var önümüzde...ABye tam üyelik lafının geçtiği kimi yerlerde "Ermeni soykırımı" da telaffuz ediliyor hemen..."Soykırım"ı tanımayı ve tazminat ödemeyi tam üyeliğin önkoşulu sayanlar var.Yapılan "soykırım" mıydı, "kırım" mıydı, bir katliam varsa tek taraflı mıydı, karşılıklı mıydı; hep bunları tartışıyoruz.* * *Türkiye eskiden ağzına dahi almadığı ya da başına bir "sözde" ekleyerek sıyrıldığını sandığı bu iddiaları yeni

Yazının Devamı

Yeşil imzalı kartvizit

5 Aralık 2004

Adam, o kartviziti Berber Hasana verip parasını alacaktı.Berber Hasan da kartviziti Rasih Nuriye gösterecekti.Bu, "İşlem tamam" anlamına gelecekti.* * *Rasih Nuri, nisan ortası Berber Hasanın dükkânına gitti.Tıraş olurken konuyu açmaya niyetlendi; berber arkadan "Dikkatli ol" işareti yaptı.Konuşamadılar.Rasih Nuri, tedirgin çıktı dükkândan... Ani bir kararla geri döndü."- Para verirken küçük bir kâğıt düşürmüşüm. Yerlere bir baksanıza" dedi."- Nasıl bir kâğıt?" diye sordu Hasan..."- Küçük bir kart" dedi Rasih Nuri, "...üzerinde yeşil yazılar olacak."Hasan paravanın arkasına gitti. Yeşil kalemle imzalanmış bir kartla döndü.Demek başarmıştı Sabahattin Ali; sınırı geçmişti.* * *Aradan bir ay geçti, ses çıkmadı.Sonra gazetelerde acı haberi okudular:"Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken kılavuzu tarafından öldürülmüş"tü.Kılavuzunun adı Ali Ertekindi.İfadesine göre sınıra doğru yürürken Sabahattin Ali Bulgaristana gidip oradan Türk hükümetini devireceğini söylemişti. Bunu duyunca "milli hisleri galeyana gelen" Ali Ertekin, onu teslim etmeye karar vermiş ve kitap okumakta olduğu bir anda elindeki odunla başına vurmuştu. Sözde amacı yaralamaktı. Öleceğini düşünmemişti.

Yazının Devamı

Avrupa için bir dönüm noktası

2 Aralık 2004

Türkiyeye ana dilde yayın ve eğitim dayatan Avrupa bunlardan vazgeçmeye başladı.Çokkültürlülüğün kalesi sayılan Hollanda, haftada 2.5 saatlik anadilde eğitim uygulamasına "Uyumu güçleştiriyor" gerekçesiyle son verdi.30 yıldır her akşam kamu radyo kanalı NPSden yapılan 45 dakikalık Türkçe yayın da eylülden itibaren haftada 45 dakikaya indirildi.Gerekçe yine aynı:"Bu yayınlar Türklerin uyumuna engel oluyor."Hollandanın 4 büyük kentine her hafta yarım saat Türkçe yayın yapan MTNL televizyonu da yılbaşından itibaren Hollandacaya dönüyor.* * *20 yıldır NPS Türkçe yayınlarını yöneten Ahmet Azdural durumu şöyle değerlendiriyor:"Bir panik havası var. Ayrımcı bir rejime doğru gidiyoruz. İlk kez Hollandalılar Sizler ve bizler diye konuşmaya başladı."11 Eylül saldırısının yaşandığı gün, Azduralın 15 yıllık komşusu kapısını öfkeyle yumruklayıp "Sen ne diyorsun bu işe" diye sormuş.Hollandalı tarihçi Geert Mac, cumartesi makalesinde "Zihnimizin kapısını açtık ve kilerdeki korkularımızı dışavurduk" diye yazdı.Acı ama gerçek:Barış içinde bir arada yaşamanın simgesi "Hollanda modeli" çöküyor.* * *ODTÜ Avrupa Araştırmaları Merkezinin Hollandalı sivil toplum kuruluşu Forumla birlikte düzenlediği

Yazının Devamı

Avrupada diken üstünde

30 Kasım 2004

Hollandalılar onu "Provokatörlerin kralı" olarak tanıyorlar.Şu satırlar ona ait:"Gaz odalarında yakılan şeker hastası Yahudilerin yayacakları karamel kokusunu hayal ediyorum".Bu kadar da değil.Faslılardan "keçi seviciler" (asıl ifadesini buraya yazamıyorum) diye söz etmesi, Müslümanlara "domuzlar" diye saldırması ve Peygamberlerine ("pedofil" diye) hakaret etmesiyle hedef haline gelmişti Van Gogh...Hakkında davalar açılmış, işten kovulmuş, ama annesinin bile kişilik bozuklukları olduğunu söylediği bu deli, pek ciddiye alınmamıştı.Ta ki o filmi çekene kadar..."İtaat" filminde bir Müslüman kadını şeffaf bir peçe içinde çıplak gösterip hakaretlere devam edince vahşi bir saldırıya uğradı ve acımasızca öldürüldü.Katil, Hollanda doğumlu bir Faslıydı.Bunun anlaşılması üzerine camiler kundaklanmaya, Müslümanlara ait işyerleri bombalanmaya, dini okullar yakılıp yıkılmaya başladı."Beyaz Güç" adlı bir ırkçı örgüt "Artık ortaçağın geri zekalılarını ithal etmeyelim" diye kampanya başlattı. Camilere domuz resimleri çizildi. Gerginlik iyice arttı.Hıristiyan Demokratların ağırlıkta olduğu koalisyon hükümeti gerginliği yatıştıracağına yangına körükle gitti.Göçmenlerden sorumlu bakan televizyonda

Yazının Devamı

Tarihi yağmalamak

28 Kasım 2004

Soru şu:"Tarihe sadakat nerede biter; sanatın özgürlüğü nerede başlar?"Kalemini, fırçasını, kamerasını tarihin dipsiz kuyusuna daldıran sanatçı, orada gördüğüyle yetinmek zorunda mıdır; yoksa kendi yaratıcılığınca boyayabilir mi o kuyunun duvarlarını?..Mesela tarihi bir dayanak olmaksızın "Ben Büyük İskenderi biseksüel olarak düşledim" deyip ona göre bir film çekebilir mi?Bunu yapmak sanatçının özgürlük sınırları içindeyse ve bilinenin sınırlarına hapsolmak yaratıcılığı öldürüyorsa biz, her müdahalede renkten renge bürünen bu kurmaca tarihe nasıl inanacağız?Bütün bu renklerden oluşan bir gökkuşağı mı tarih; yoksa bunlardan bağımsız, bambaşka bir gerçekliği mi var insanoğlunun?* * *Berlinin ortasında devasa bir hırsızlık abidesi gibi dikilen Bergama Müzesinde, aralarında Aristo ve Sokratın da bulunduğu filozofların büstleri var. Büstlerin altındaki notta bu eserlerin, filozofların gerçek yüzlerini değil, kamusal rollerine göre yapılmış temsili suretlerini yansıttığı yazıyor.Yani?Milattan önce 4. yüzyılda dahi bir "imaj çağı"ndan söz edilebilir.O büstü yontan heykeltıraş bile gerçeği yansıtmanın değil, bir model yaratmanın peşindeydi.Sokratın yüzü, daha öldüğü gün imajına yenik

Yazının Devamı

Kar, manşet olmak için nereye yağmalı?

27 Kasım 2004

Gazeteler İstanbulda hazırlandığından, gazeteye ister istemez bir İstanbul kokusu siner.Mesela İstanbulda iç sayfalar renkli basılır; Anadoluda çoğu yerde o sayfalar siyah - beyazdır. Dolayısıyla "İşte Kıbrıs bayrağının renkleri" başlıklı bir fotoğrafı İstanbullu okur orijinal renkleriyle görür; Anadolu ise Kıbrıs bayrağının siyah - beyaz ve gri renklerden oluştuğunu düşünür."Gaziosmanpaşada terör" diye bir başlık vardır; Ankara Gaziosmanpaşada oturuyorsanız, endişe içinde haberi okursunuz. Lakin haberi yazan arkadaş, bunun hangi ilin Gaziosmanpaşası olduğunu yazmaz.Kendisininki dışında bir şehir ve o şehirde aynı isimli semt olamayacağından öyle emindir ki...* * *Evet, İstanbul Türkiyenin en büyük kentidir; kalbidir.En çok gazete orada okunur.Orada hayat durursa her yerde durur.Dolayısıyla gazeteler oraya ağırlık verir.Ama gelin görün ki, o gazeteler başka illerde de okunur.Ve İstanbulda, İstanbul için çıkarılmış bir gazeteyi Anadoluda okumak tuhaf olur.Çünkü baktığınız sayfalarla, baktığınız pencereler aynı şeyi söylemez.* * *Özellikle kar yağdığında ortaya çıkar bu durum.Siz bulunduğunuz kentte bir haftadır kar altındasınızdır. Köy yolları, kasaba okulları kapanmıştır.Bununla

Yazının Devamı