Bugün görücüye çıkıyoruz

23 Eylül 2004

Mahallemizin en yaman delikanlısı, varlıklı muhitten bir kıza abayı yaktı.Yaktı dediysem, ta ne zaman... Kız yaşlandı nerdeyse, bizimkinin bıyığı ağardı, lakin vuslat bir türlü hasıl olamadı.Niye mi?Kızın babası nemrut da ondan...Yıllardır ayak direr birleşmelerine; bahane üstüne bahane...Yok bizimkinin işi gücü, parası pulu yokmuş. Onların kriterlerine uymaz, "ondan adam olmaz"mış.Bizimki büzüldü, ezildi, ama caymayı da nefsine yediremedi.İnat etti, değiştirdi kendini...Ayakkabısının arkasına basmaktan vazgeçti; her gün mahalleliyi sopadan geçirmekten de...Kokoreç yemez, parayı çarçur etmez oldu.Düzgün bir işe girdi. Kılık kıyafeti düzeltti. Bıyıkları kesti.Kız tarafından geldiler, bakıp incelediler. Muhtemel kayınpedere "Hakkaten düzelmiş" diye rapor ettiler.Bahanesi kalmadı adamın... Artık "Kabul etmezsem başıma dert olur bu" mu dedi, yoksa "Alalım oğlanı, çalıştırırız buralarda" diye mi düşündü, neyse ne, "Ekimde gelsin söz keselim, aralıkta da nikah tarihini görüşelim" diye haber gönderdi.Mahalle ayağa kalktı. Nihayet ahalimiz zengin muhite dahil olacaktı.Elbirliğiyle oğlanın son eksik gediğini tamamlamaya koyulduk.Maziden kalma sicili vardı karakolda; onu da sildirdik mi

Yazının Devamı

Aileyi koruyacaksak boşanmak da yasaklansın

21 Eylül 2004

Janice, 20lerinde, mavi gözlü, siyah saçlı bir kızdı. Yüzü hala gözümün önünde...İrlanda televizyonundaki tartışmada "Neden boşanmaya karşı çıktığını" şöyle açıklamıştı:"Evlendiğim gün kilisede yürürken, bunun sonsuza kadar süreceğinden emin olmak isterim".***1986 yazıydı ve ben - sırf meraktan - Dubline, çok ilginç bir referandumu izlemeye gitmiştim.Nüfusunun yarısı 25 yaşın altında olan İrlanda, o pazar "Boşanmaya evet ya da hayır" diyecekti.Koyu Katolik nüfusu ve yüzde 80leri bulan ayine gitme oranıyla Avrupanın belki de en dindar ülkesiydi İrlanda... ve yaşlı kıtada - Maltayla birlikte - boşanmanın anayasa hükmüyle yasaklandığı iki ülkeden biriydi.Tutuculuk sadece boşanma konusunda da değildi.Çoğu okulda kız ve erkek öğrenciler ayrı sınıflarda okuyordu.Kürtaj ise referandumla yasaklanmıştı.Ülkenin liberal başbakanı, Kiliseye bayrak açarak bu tutucu kaleyi delmeye ve evlilikleri dağılmış 70 bin çifti salıvermeye hazırlanıyordu.O pazar 3.5 milyon İrlandalı, 70 bin mutsuz çiftin kaderini belirleyecekti.***Anketler "Boşanmaya evet" diyenlerin önde gittiğini gösteriyordu, ama son turda Kilise ağırlığını koydu ve pazar ayininde mesajı verdi:"İsa, boşanmaya Hayır diyor".Akşam,

Yazının Devamı

Avrupayı zinaya satmak

19 Eylül 2004

Kadıncağızın canhıraş çığlıklarını duyup yardıma koştuğumuzda bizim ayyaş kapıyı açar ve hep aynı şeyi söylerdi:"Size ne ulan, bu bizim iç işimiz!.."***Başbakanın "AB iç işimize karışmasın" açıklaması, "Severim de döverim de, size ne" üslubu taşıyor.Eskiden AB karşıtı "astığım astık"çıların kullandığı bu söylem, "Gönlümüzce işkence yapamayacak mıyız yani" yakınması içerirdi.Neyse ki, -bir ara Abdullah Gülün de söylediği gibi- günümüzün dünyası, insan haklarına dair hiçbir şeyi, hiç kimsenin "iç işi" saymıyor.İdam cezası bu sayede kaldırıldı.İşkenceciler bu sayede caydırıldı.Cesur reform paketleriyle düşünce suç olmaktan çıkarıldı. Ve o koca nehirleri geçen hükümet, şimdi zina deresinde boğuluyor.***Uygarlık tarihi, biraz da, insanın özel yaşamının koruma altına alınmasının tarihidir.Yüzyıllarca insan hayatına hükmeden, mahremiyeti yok eden, zinacıyı recmeden toplum, modernleşmeyle birlikte cezalandırıcı güç olmaktan çıkar.Birey, yasaların koruyucu zırhıyla kuşanır.Düşündüğünde serbesttir.İnancında da...Özel yaşamında da...Bunlar, suç kapsamında değildir.Bedelini özel dünyasında öder.***Başbakanın zinayı cezalandırma ısrarı, insanoğlunun, asırlarca uğraşarak, kişisel özgürlükleri

Yazının Devamı

Bu cezaya isyan ediyorum!

18 Eylül 2004

Tam 240 dakika (yani 4 saat) belgeseller ve eğitici filmler izleyeceğiz.Program, muhtemelen Alacahöyük kazılarının öyküsüyle başlayacak.Sonra türküler ve oyun havaları çalınacak. Arada "Ormanı yakma", "Yere tükürme" konulu eğitim spotları yayımlanacak. Ardından "Türk çömlek sanatı" belgeseli...Kanal kendini toplumsal hizmete mi adıyor?Hayır. atv cezalı...Mayısta yayımlanan 240 dakikalık "Akademi Türkiye" programı gizli reklam yasağını çiğnediği için, kanal - karartılmayacak ama - yasa gereği, aynı süreyle RTÜKün hazırlattığı "topluma faydalı" programları yayımlamak zorunda kalacak.***Kanal D de "Reklamlar arasında en az 20 dakika bulunmalıdır" hükmünü çiğnediği için cezalı...Hepimizi çıldırtan, birbirine bitişik reklam kuşakları yüzünden o da 57 dakika belgesel yayımlayacak.Herhalde yasa hazırlanırken birileri dedi ki:"Bunlar belgesel ve eğitim filmi yerine magazin ve reklam yayımlıyorlar. Ekran karartmak yetmez. Daha ağır bir ceza verelim".Ve ceza bulunmuş:"Belgesel yayınlasınlar".Cezalandırılan sadece kanal değil tabii... seyirci de cezalı:"Bu gece 4 saat belgesel seyredilecek. Sey - ret!"***Halkını belgeselle döven başka bir devlet var mıdır acaba?Veya "Cezalısın, belgesel

Yazının Devamı

Öcalan, Öcalana karşı

16 Eylül 2004

"ABDnin girişimimize olumlu yaklaşması, özgürlük hareketinin kazanç hanesine yazılacak bir gelişmedir".Bu işbirliğini duyurduğumuzda (önceki günkü yazımda adını zikretmeyi unuttuğum) dönemin Amerikan Büyükelçisi Robert Pearson, Milliyeti elinde sallayarak ekrana çıkmış ve "İğrenç yalanlar" demişti.Yerine gelen Mr. Edelman ise daha geçen hafta aynı haberleri anımsatıp bizi "insafsız imalar yapmakla" suçlamıştı.* * *Aslında ABD - PKK buluşmasında şaşacak bir şey yok.Bölgeye yerleşmeye çalışan ABDnin PKK ile görüşmemesi tuhaf olurdu.Garipsediğimiz, ABDnin bir yandan bu görüşmeleri sürdürürken, öbür yandan Türkiyeye "Üstlerine gidiyorum" mesajı vermesiydi.Neyse ki sonra bundan vazgeçtiler. "PKKya yönelik operasyon filan yok" dediler.Olup biteni doğru "okuma"lıyız.Bölgede bir şeyler değişiyor."PKK sonrası dönem"in yeni fotoğrafında, ikiye bölünmüş bir örgüt resmi çıkıyor.İki kanadın başında da birer Öcalan var.İlk Öcalanı - henüz bilmediğimiz bir pazarlıkla - Türkiyeye teslim eden Amerika, şimdi başka bir Öcalanı sahneye sürüyor.Böylece, Ankaranın Aponun yakalanmasıyla sahip olduğu "Kürt kartı"nı elinden alıyor.Kuzey Irakta Türkiyeyi (ve Türkmenleri) devre dışı bırakırken Kürt

Yazının Devamı

Edelman demokrasisi

14 Eylül 2004

"Demokrasiye yeni kavuşmuş Iraka düzen ve refah getirme çabalarımız bu ülkede masum insanları öldürenlerin tehdidi altındadır" dedi.Ne tatsız tesadüf:Aynı gün gazetenin 1. sayfasında "masum insanları öldürenler"in kimler olduğu yazılıydı: Amerika, Telafere "demokrasi götürürken", sivil - milis ayırt etmeden tank, top, uçak ateşi açmış, bu saldırıda 100den fazla Türkmen ölmüştü. Amerikan askerleri, hastaneye giden sivilleri bile kurşunlamıştı.Ankara, ABD yönetimini ilk kez "ayrımsız ve aşırı güç kullanmakla" suçlamış ve "Saldırıyı durdur" uyarısı yapmıştı.Gazeteye göre Dışişleri, Mr. Edelmana şöyle demişti:"Defalarca talepte bulunmamıza rağmen terör örgütü PKK/Kongra - Geli bertaraf etmek için hiçbir operasyon yapılmazken Telaferde sivil Türkmenleri hedef alan güç kullanımını anlayabilmemiz mümkün değil".* * *Büyükelçinin yazısına dönelim.Diyor ki Mr. Edelman:"Iraktaki PKK varlığına karşı (..) teröristlerin etkisiz hale getirilmesi gayretlerimiz sürmektedir".Görüldüğü gibi Ankaranın kendisine söyledikleriyle, kendisinin Ankaraya söyledikleri tamamen birbirine zıttır.Kaldı ki, Irakta PKKya yönelik bir askeri harekatın gündemde olmadığını Mr. Edelman daha geçenlerde bizzat

Yazının Devamı

Milliyetçiliğin sonbaharı

11 Eylül 2004

Arkadaşım, eski günlerdeki gibi, - hem de "Yunana karşı" oynanan - bir milli maçta yer gök inler sanıyordu.Ama oturduğumuz "pub"da, ekranda maç olmasına rağmen kimse dönüp bakmıyor, müzik susmuyordu.Hiçbir yere ay - yıldızlı bayrak asılmamıştı."Buralar sosyetik, sıradan bir birahaneye gidelim" dedik.Ne de olsa milli hissiyat, zengin semtlerden, fukara mahallelerine indikçe artardı.Fakat heyhat!Orada da - seyirci biraz daha fazla olsa da - eski galeyandan eser yoktu.Önceki hafta Trabzonda oynanan maçta da, statta Türk bayrağından çok Gürcistan bayrağı olduğunu, Futbol Federasyonu Başkanı söylemişti. Başkana göre "Ülkemize milli takım ruhu ve heyecanını yerleştirmemiz gerekiyor"du.Peki ne oldu da milli ruh çağırır hale geldik?Spor sayfalarında mehteran kostümüyle Viyana kapılarını zorlayan şanlı topçumuz nereye kayboldu?* * *Sanırım bunun, Türk futbolunun mevzi kaybından çok, ulus - devletinmevzi kaybıyla ilgisi var.Görünen o ki, milli forma, toplumu sarmalamaya yetmeyecek kadar bollaştı.Nicedir insanlar, vücutlarına tam oturan başka formalarla geziyor:Kolejli, Galatasaraylı, Adanalı, Mülkiyeli, Fetullahçı, Rotaryen ya da Kedi Sevenler Derneği üyesi olmak veya bir internet grubuna

Yazının Devamı

3 suç, 3 suçlu...

9 Eylül 2004

Suçu:"Türk Ceza Kanununun (TCK) 159. maddesine muhalefet..."1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunundan bize miras bu maddeye göre devletin "manevi" bir şahsiyeti var; onu tahkir eden ceza görüyor.Üstelik 115 yıllık bu ideolojik kalıntı, "reform görmüş" yeni TCKda da muhafaza ediliyor.Başkaya, "Akıntıya Karşı Yazılar" kitabında 12 Eylüldeki işkenceyi, Sivas katliamında devletin sorumluluğunu eleştirmiş.Bu yüzden 3 yıla kadar hapsi isteniyor."Eleştiri", suç olmaktan çıkmıştı sözde; ama biraz ağır konuşunca devletin "maneviyatı" bozuluyor; faşizan kalkanlar devreye giriveriyor.Oysa ifade özgürlüğünün tarihi, devletin eleştiri kaldırabilme tarihidir aynı zamanda..."Avrupalı Türkiye", bugün yeni bir samimiyet sınavına giriyor.* * *Bir sınav da Almanyadan...Yazar Cezmi Ersöz, geçen ay Anadolu Federasyonu Derneğinin davetiyle Heiderbergde bir yaz kampına katıldı. Dernek üyelerinin ailece hem tatil yapıp hem kültürel etkinlikler düzenlediği kampta 17si çocuk 55 kişi vardı.Cezmi orada edebiyat, sanat, siyaset üzerine bir konuşma yaptı.Ertesi sabah 6.15te, silahlı ve çelik yelekli 150 polis kampı bastı. Çadırdakiler yaka paça dışarı çıkarıldı. Cep telefonlarına, eşyalarına el kondu.Sonra

Yazının Devamı