<#comment>#comment>Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
Beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor.
Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü...
"mrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan s"z edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu g"zlerindeki kederse...hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse...elmalar pembe, kiremitler pembe, g"kyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse,kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O... her roman O'ndan s"z ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...bir anlık ayrılık, bir "mür gibi geliyor ve gider gitmez "zlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz
<#comment>#comment>O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
™zel Tim'ci Ayhan Çarkın' ın Ayşe Arman' la yaptığı r"portajı okurken, 15 yıl boyunca dağın iki karşı yamacında birbiriyle savaşan gençlerin birbirine ne kadar benzediklerini fark ettim ürpererek...7 yıl "nce PKK'nın kaçırıp 26 gün rehin tuttuğu AFP muhabiri meslektaşımız Kadri Gürsel, daha sonra "dağın "te yanı" ndaki hayata dair g"zlemlerini bir kitapta toplamıştı. ("Dağdakiler", Metis, 1996). Kadri' yi kaçıranlar "lmeyi ve "ldürmeyi yüceltiyorlardı. Ayhan Çarkın, "Hiçbir şey, bana onları "ldürmekten daha çok mutluluk veremez" diyordu. Kadri' yi kaçıranlar, kadınları, çocukları "ldürmelerini "savaşın kaçınılmaz gerçekliği" diye izah ediyorlardı. Çarkın, "G"zümü kırpmadan "ldürürüm" diyordu. Kadri' yi kaçıranlar, gerçek durumu yansıtmayan basına "fkeleniyorlardı en fazla; Ayhan Çarkın da... Kadri' yi kaçıranlar en çok dağda çatışmadayken kendilerini iyi hissediyor, en çok dağları "zlüyorlardı... Tıpkı Ayhan Çarkın gibi...* * * Savaş "yle bir kaostur ki, gün gelir cephedeki kesif barut kokusu içinde katille kurban birbirine karışır. Savaş, birileri için vazgeçilmez bir rant yarattı. "šlkeyi kurtarma" misyonundan, "kendini kurtarma" yolları bulanlar oldu.šlkesi
<#comment>#comment>Savaş öyle bir kaostur ki, gün gelir cephedeki kesif barut kokusu içinde katille kurban birbirine karışır.
Özel Tim'ci Ayhan Çarkın'ın Ayşe Arman'la yaptığı röportajı okurken, 15 yıl boyunca dağın iki karşı yamacında birbiriyle savaşan gençlerin birbirine ne kadar benzediklerini fark ettim ürpererek...
7 yıl önce PKK'nın kaçırıp 26 gün rehin tuttuğu AFP muhabiri meslektaşımız Kadri Gürsel, daha sonra "dağın öte yanı"ndaki hayata dair gözlemlerini bir kitapta toplamıştı. ("Dağdakiler", Metis, 1996).
Kadri'yi kaçıranlar ölmeyi ve öldürmeyi yüceltiyorlardı.
Ayhan Çarkın, "Hiçbir şey, bana onları öldürmekten daha çok mutluluk veremez" diyordu.
Kadri'yi kaçıranlar, kadınları, çocukları öldürmelerini "savaşın kaçınılmaz gerçekliği" diye izah ediyorlardı.
Bir yıldır üzerinde çalıştığımız Nazım Hikmet belgeseli için şairin gençlik, hapislik, gurbetlik d"neminden fotoğraflar, g"rüntüler bulmuştuk. Ama Moskova'daki g"rkemli cenaze t"reninden bir tek fotoğraf bile yoktu ortada...Moskova'da, Sofya'da, Bakü'de r"portaj yaptığımız herkes o t"reni anlattı uzun uzun... Merakım hepten perçinlendi.B"yle "nemli bir g"rüntü nasıl olur da 40 yıl ortaya çıkmazdı?Belgeselim yapımcısı olan Nazım Hikmet Kültür Sanat Vakfı, Moskova'daki sponsoru olan Rus Türk İşadamları Birliği, CNN Türk, biz, hepimiz seferber olduk. Aylar geçti, g"rüntüden haber çıkmadı.O arada belgesel yayına girdi. Son b"lüm montajlandı. Ama hep bir eksiklik duygusu vardı içimde...Finalini arayan bir film gibiydi belgesel...* * * Bir yıldır bu fotoğrafın peşindeydim. "Kaset bulundu. Geliyor!" Sabırsızlıkla beklemeye koyulduk.Aylardır merakla beklediğimiz kaset, perşembe gecesi saat 23.00'te büronun kapısından girdi içeri...İzledik ve heyecandan dilimiz tutuldu. Nazım' ın son g"rüntüleriydi bunlar...Montajı yıktık ve 2 gün aralıksız çalışıp son b"lümü yeniden kurguladık. Bugün CNN Türk'te gün boyu belgeselin daha "nce yayımlanmış b"lümlerini, gece de cenaze t"reninin de yer
<#comment>#comment>Bir yıldır bu fotoğrafın peşindeydim.
Bir yıldır üzerinde çalıştığımız Nazım Hikmet belgeseli için şairin gençlik, hapislik, gurbetlik döneminden fotoğraflar, görüntüler bulmuştuk. Ama Moskova'daki görkemli cenaze töreninden bir tek fotoğraf bile yoktu ortada...
Moskova'da, Sofya'da, Bakü'de röportaj yaptığımız herkes o töreni anlattı uzun uzun... Merakım hepten perçinlendi.
Böyle önemli bir görüntü nasıl olur da 40 yıl ortaya çıkmazdı?
Belgeselim yapımcısı olan Nazım Hikmet Kültür Sanat Vakfı, Moskova'daki sponsoru olan Rus Türk İşadamları Birliği, CNN Türk, biz, hepimiz seferber olduk. Aylar geçti, görüntüden haber çıkmadı.
O arada belgesel yayına girdi. Son bölüm montajlandı. Ama hep bir eksiklik duygusu vardı içimde...
Denildi ki: "Çocuğunuza sevgi, saygı g"sterin", "anlayışlı olun", "arkadaşlık kurun", "dinleyin, tartışın, dertleşin." Bunlar çocuklarımızı içine düştükleri intihar salgınından, şiddet sarmalından, umutsuzluk rüzgarından kurtarmaya yeter mi?Yetermiş gibi geliyor insana...Oysa Hürriyet'te Şermin Sarıbaş'ın Lara'nın ailesiyle yaptığı o nefis r"portaj hepimize g"sterdi ki - ne yazık ki - yetmiyor. Lara' nın ailesi, karne gününde Milli Eğitim Bakanlığı'nın ailelere tavsiye ettiklerinin hemen hepsini yapmış.İlgilenmiş çocuğuyla... Dost olmuş. Kah "zgür bırakıp, kah kurallar koymuş. Arkadaşlarıyla tanışmış, hem bir başına bırakıp, hem uzaktan g"zlemiş. Müzik ve spor zevki aşılamış. Psikolog desteği almış.Kurtaramamış.O halde "şeytan" başka bir yerde aranmalı...* * * Karne günü çocuklara not cetveli, velilere uyarı mektubu verildi. Batman'da kafasına bir poşet geçirip 7. kattan atlayan, beynini Kalaşnikof'la dağıtan, kendini çamaşır ipiyle asan veya bir bidon benzinle vücudunu tutuşturan kızların bir gerekçesi var.Peki Ortak"y'de oturan, šsküdar Amerikan'da okuyan, gitar çalıp, voleybol oynayan, kedisi, odası, anası, babası, bilgisayarı, istikbali olan pırıl pırıl bir kız niye intihar