Bir ihtimal daha var!

2 Şubat 2002


<#comment>İş başvurusu yapan adamdan 6 tane vesikalık fotoğraf istemişler:
"Vesikalık da ne" diye sormuş.
"Yani omuzundan yukarısının resmini çektireceksin" demişler.
O da arkadaşından rica etmiş; "Yarın gel de çek" diye...
Ertesi gün arkadaşı gittiğinde bizimkinin çukur kazdığını görmüş.
"N'apıyorsun" diye sormuş:

Yazının Devamı

Arap'ın dişleri

31 Ocak 2002

Kapakta ağız dolusu "fkeyle slogan atan bir Arap genci vardı.Ertesi hafta derginin "Okur mektupları" sayfasında bir mektup ve altında bir açıklama çıktı.Mektup, kapaktaki g"stericinin dişlerinin ne kadar düzgün olduğuna dikkat çekiyordu. Mektubun yazarı "dişçisine dünyanın parasını verdiği halde bu kadar düzgün dişlere sahip değildi". Açıklamada ise dergi y"netimi, o hafta bu türden çok sayıda mektup aldıklarını, kiminin gencin genetik yapısını, kiminin yaşadığı yerdeki su kaynaklarını vs. sorduğunu - biraz da hayretle - belirtiyordu.Bir yanda enkaz altında New Yorklular, bombardıman altında Afganlılar, "te yanda bu toz duman içinde bir Arap g"stericinin dişlerini merak eden Amerikalılar...Şaşmamak elde değil!..* * * Derya Sazak' ın son kitabı "11 Eylül G"lgesinde Saddam" (Doğan Kitap, 2002) savaştaki "Amerikan haleti ruhiyesi" ni daha iyi anlamamızı sağlıyor. Derya, bir Danimarka gazetesine atfen, savaşın iki cephesinde dilin nasıl farklı kullanıldığını, daha doğrusu İngilizcenin bu savaşa nasıl katıldığını belgeliyor:İngilizcede "Müttefikler düşmanı etkisiz hale getiriyor" denildiğinde bunun Iraklılar için anlamı ""ldürüyor"."Büyük zarar veriyor" sa, bunun Arapçası

Yazının Devamı

Arap'ın dişleri

31 Ocak 2002


<#comment>ABD, Afganistan bombardımanını başlattıktan birkaç hafta sonra Time dergisi Arap dünyasının tepkisini kapak yaptı.
Kapakta ağız dolusu öfkeyle slogan atan bir Arap genci vardı.
Ertesi hafta derginin "Okur mektupları" sayfasında bir mektup ve altında bir açıklama çıktı.
Mektup, kapaktaki göstericinin dişlerinin ne kadar düzgün olduğuna dikkat çekiyordu. Mektubun yazarı "dişçisine dünyanın parasını verdiği halde bu kadar düzgün dişlere sahip değildi".Açıklamada ise dergi yönetimi, o hafta bu türden çok sayıda mektup aldıklarını, kiminin gencin genetik yapısını, kiminin yaşadığı yerdeki su kaynaklarını vs. sorduğunu - biraz da hayretle - belirtiyordu.
Bir yanda enkaz altında New Yorklular, bombardıman altında Afganlılar, öte yanda bu toz duman içinde bir Arap göstericinin dişlerini merak eden Amerikalılar...
Şaşmamak elde değil!..

Yazının Devamı

Volkan da olsan, sonu kül olmaktır

29 Ocak 2002

"Size 2 kişilik davetiye g"nderiyorum. Bir dostunuzu da getirebilirsiniz. Tabii varsa..."Churchill şu karşılığı vermiş: "Oyununuzun galasına gelemiyorum. 2. gece gelmek isterim. Tabii 2. gün de oynanabilirse..."* * * Hayatta olduğu gibi siyasette de nüktenin zarafeti, olgunluk ve kendine güven g"stergesidir. Bunlar yoksa, nüktenin yerini küfür alır; nüktedanın yerini küfürbaz.Türkiye siyasetinin iki amansız rakibi, Osman B"lükbaşı ile İsmet İn"nü aynı uçakta gidiyorlarmış. Torunu İn"nü' ye elindeki parayı g"sterip sormuş: "- Bunu aşağı atsam ne olur dede?"Paşa' dan "nce B"lükbaşı atlamış lafın üstüne: "Parayı atsan, bulan biri sevinir. Dedeni at ki bütün millet sevinsin".* * *Sabah' ta Hulusi Turgut, Demirkırat belgeselinden beri hep isteyip yapamadığım şeyi yaptı:Türk siyasetinin duayeni, 89 yaşındaki Osman B"lükbaşı ile hasta yatağında g"rüştü.1946 - 1973 d"neminin g"zde politikacısı, hitabet ustası B"lükbaşı, siyasete veda ettiğinden beri çevresine bir duvar "rmüş, "hatıralarını mezara g"türme" kararlılığıyla kimseyle konuşmaz olmuştu. B"lükbaşı' nın anılarında, sadece çok partili hayatımızın rengarenk serüveni değil, siyasette espri ve zekanın nasıl yıllar

Yazının Devamı

Volkan da olsan, sonu kül olmaktır

29 Ocak 2002


<#comment>Yazar Bernard Shaw, İngiliz Başbakanı Churchill'i piyesinin galasına davet etmiş. Davetiyenin kenarına da küçük bir not düşmüş:
"Size 2 kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu da getirebilirsiniz. Tabii varsa..."Churchill şu karşılığı vermiş:
"Oyununuzun galasına gelemiyorum. 2. gece gelmek isterim. Tabii 2. gün de oynanabilirse..."* * *Hayatta olduğu gibi siyasette de nüktenin zarafeti, olgunluk ve kendine güven göstergesidir. Bunlar yoksa, nüktenin yerini küfür alır; nüktedanın yerini küfürbaz.
Türkiye siyasetinin iki amansız rakibi, Osman Bölükbaşı ile İsmet İnönü aynı uçakta gidiyorlarmış. Torunu İnönü'ye elindeki parayı gösterip sormuş:
"- Bunu aşağı atsam ne olur dede?"Paşa'dan önce Bölükbaşı atlamış lafın üstüne:
"Parayı atsan, bulan biri sevinir. Dedeni at ki bütün millet sevinsin".* * *Sabah'ta Hulusi Turgut, Demirkırat belgeselinden beri hep isteyip yapamadığım şeyi yaptı:

Yazının Devamı

"Keşke burada olsaydın"

27 Ocak 2002

Gitarın açtığı yoldan bir bateri atak yapıyor, sonra bir çığlık, ağır melodik motiflerle ilerleyen parçayı yırtarcasına yükseliyordu: "Hatırlıyor musun, gençliğinde güneş gibi parıldardın/Şimdi semada kara deliklere benziyor bakışların/Patlat kendini çılgın elmas / Haydi gel ve parılda!.." Kimbilir kaç uykusuz gecenin ortağıydı, kapağında yanarak el sıkışan adam olan bu albüm; kaç ayrılık kabusunun, kaç kavuşma hasretinin yoldaşıydı. "Şimdi aynı akvaryumda yüzen iki yitik ruhsuz yalnızca/Yıllar yılı aynı eski toprakları aşındırarak ne bulduk ki?Aynı eski korkulardan başka... / Burada olsaydın keşke..."* * * Şarkıya ilham veren adamın gerçek "yküsünü nice sonra "ğrendim. (Pink Floyd, Stüdyo İmge, 1996)Adı; Syd Barret' ti.Cambridge Lisesi'nden arkadaşı Roger Waters' la okul çıkışı, burs paralarını barlarda harcar, geceleri motor yarıştırır, sonra uyuşturucu ve seks için eve kapanırlardı.O yıllarda bir yandan gitar çalmayı "ğreniyor, bir yandan da Rolling Stones dinleyip, ilerde kuracakları grubu hayal ediyorlardı.20 yaşına gelince hayalleri gerçek oldu. Syd gitar, Roger bas çalıyor, aynı liseden Rick Wright klavyede, Nick Mason davulda oturuyordu.Gruba isim ararken Syd,

Yazının Devamı

"Keşke burada olsaydın"

27 Ocak 2002


<#comment>O hüzünlü gitar soloyu ilk duyduğumda 15'imde olmalıyım.
Gitarın açtığı yoldan bir bateri atak yapıyor, sonra bir çığlık, ağır melodik motiflerle ilerleyen parçayı yırtarcasına yükseliyordu:
"Hatırlıyor musun, gençliğinde güneş gibi parıldardın/Şimdi semada kara deliklere benziyor bakışların/Patlat kendini çılgın elmas / Haydi gel ve parılda!.."Kimbilir kaç uykusuz gecenin ortağıydı, kapağında yanarak el sıkışan adam olan bu albüm; kaç ayrılık kabusunun, kaç kavuşma hasretinin yoldaşıydı.
"Şimdi aynı akvaryumda yüzen iki yitik ruhsuz yalnızca/Yıllar yılı aynı eski toprakları aşındırarak ne bulduk ki?Aynı eski korkulardan başka... / Burada olsaydın keşke..."* * *Şarkıya ilham veren adamın gerçek öyküsünü nice sonra öğrendim. (Pink Floyd, Stüdyo İmge, 1996)
Adı; Syd Barret'ti.
Cambridge Lisesi'nden arkadaşı Roger Waters'la okul çıkışı, burs paralarını barlarda harcar, geceleri motor yarıştırır, sonra uyuşturucu ve seks için eve kapanırlardı.

Yazının Devamı

Fadime kötü yola mı düştü?

26 Ocak 2002

12 Eylülden sonra siyasi mülteci olarak Maraştan İsveçe giden ve "küçük Maraş" sayılan Uppsalaya yerleşen Şahindal ailesinin kızı Fadime, 1998de İsveçli bir erkekle arkadaşlığa başladı.Oğlu bir İsveçli kıza tutulsa muhtemelen iftihar edecek olan baba, bu işe çok kızdı. Kızını uyardı. Vazgeçmeyince de tehdide başladı.O ana kadar pek sıradan olan bu hikaye, Fadimenin polise gidip babasıyla ağabeylerini şikayet etmesiyle sıradışı bir hale geldi.İsveç vatandaşı olan 2. kuşak, darkafalılığı nedeniyle 1i şikayet ediyordu.***Kadın özgürlüğü mücadelesinde dünyanın en çok mesafe almış ülkesi sayılan İsveçte Fadime bir anda medyanın ilgi odağı oldu. Parlamentoda yabancıların uyum sorunu hakkında konuştu. Ailesinin entegrasyonunu sağlayamadığı için İsveç hükümetini suçladı ve harekete geçmeye çağırdı... Çözüm uğruna kendini feda etmeye hazırdı.Fadime, hem sosyologların inceleme konusuydu artık, hem de "göçmen kadınların başkaldırısının sembolü..."***O ara, Fadimenin İsveçli sevgilisi bir trafik kazasında öldü. İş bu boyutlara varınca Fadime evi terk edip gizlenmeye başladı.İsveç hükümeti kendisine başka bir kimlik vermeyi teklif ettiyse de, Fadime reddetti; o bu kimliğiyle kabullenilmek

Yazının Devamı