Ölü çocuklar diyarı

9 Şubat 2002


<#comment>Karne günü çocuklara not cetveli, velilere uyarı mektubu verildi.
Denildi ki: "Çocuğunuza sevgi, saygı gösterin", "anlayışlı olun", "arkadaşlık kurun", "dinleyin, tartışın, dertleşin."Bunlar çocuklarımızı içine düştükleri intihar salgınından, şiddet sarmalından, umutsuzluk rüzgarından kurtarmaya yeter mi?
Yetermiş gibi geliyor insana...
Oysa Hürriyet'te Şermin Sarıbaş'ın Lara'nın ailesiyle yaptığı o nefis röportaj hepimize gösterdi ki - ne yazık ki - yetmiyor.
Lara'nın ailesi, karne gününde Milli Eğitim Bakanlığı'nın ailelere tavsiye ettiklerinin hemen hepsini yapmış.
İlgilenmiş çocuğuyla... Dost olmuş. Kah özgür bırakıp, kah kurallar koymuş. Arkadaşlarıyla tanışmış, hem bir başına bırakıp, hem uzaktan gözlemiş. Müzik ve spor zevki aşılamış. Psikolog desteği almış.

Yazının Devamı

Bir avuç kül

7 Şubat 2002

Bana, Osman B"lükbaşı için "nceden yazmak kısmet oldu.Geçen salı bu k"şede, Hulusi Turgut' un bir yazı dizisine atfen onu saygıyla anan bir yazı yazdım.Ve dün, B"lükbaşı' nın "lüm haberi ulaştı elimize...* * * Hep insanların arkasından yazı yazarız. Yıllar yılı onunla aynı safta veya karşısında siyaset yapmış arkadaşlarından ya da yakın çevresinden kimse yoktu başucunda...™zellikle MHP'lilere kırgındı.Politikanın yalnız savaşçısı, son yolculuğuna da yalnız gitti.Son ana kadar dost kaldığı ender insanlardan biri olan Demirel' e 2 yıl "nce kendini yorgun hissettiğini s"yleyince, Demirel, kendi doktoru Prof. Dr. Osman Müftüoğlu' ndan B"lükbaşı ile ilgilenmesini rica etmişti. Prof. Müftüoğlu, hastasına, 2 yıldır Ankara Numune Hastanesi'ndeki "zel bir süitte bakıyordu.Dün, "Kimbilir ne renkli anılarınız olmuştur" dedim, birini anlattı:* * * B"lükbaşı' nın prostatı varmış. Yeni çıkan bir ilaçla tedavisi mümkünmüş. Ancak ilaç, erkeklik hormonlarını yok ediyormuş.Kendisine durumu izah etmişler. Biraz da bozularak razı olmuş: "Peki halin icabını yerine getirin o zaman..." demiş.Ertesi gün bir doktor, elinde iğneyle çıkagelince küplere binmiş B"lükbaşı... Hemen Müftüoğlu' nu

Yazının Devamı

Bir avuç kül

7 Şubat 2002


<#comment>Hep insanların arkasından yazı yazarız.
Bana, Osman Bölükbaşı için önceden yazmak kısmet oldu.
Geçen salı bu köşede, Hulusi Turgut'un bir yazı dizisine atfen onu saygıyla anan bir yazı yazdım.
Ve dün, Bölükbaşı'nın ölüm haberi ulaştı elimize...

* * *

Yazının Devamı

™ldüren deprem değil, yoksulluk

5 Şubat 2002

Haziran 2000'de "Afyon'da deprem olacak. Tedbir alın" demiş, dinletememişti.Sonuç; Barka' nın toprağa verildiği gün Afyon'da 46 "lü, 172 yaralı vardı.İhtimal ki yine enkaz başında tevekkülle ağlaşanların bir kısmı "Mukadderat" diye naçar boyun eğecektir. "Çünkü Yaratan, günahla sulanmış bir toprağa dersini b"yle vermiştir." Jeologlar, dün yaptıkları gibi yarın da kırık fay hatlarından dem vurup "Bekliyorduk, uyarmıştık" diyecek, "Deprem "ldürmez, ihmal "ldürür" manisini yineleyeceklerdir.* * * Toprak, Prof. Aykut Barka' yı bağrına aldığı gün silkindi "fkeyle; hocanın ikazını ciddiye almamızı istercesine... 1756'da Lizbon yerle bir olduğunda da din adamları, bunun "Tanrı'nın gazabı" olduğunu s"ylemişler, "Bunlar itikadımızı sınamak için..." demişlerdi; "...eğer bunca acıya rağmen inancımızı yitirmezsek, ahrette mükafatımız büyük olacak". O zaman da "teologlar" ın karşısına "jeologlar" dikilmişti: "İnancın çağı" nın, yerini ağır ağır "aklın çağı" na bıraktığı devirlerdi.Hurafelere karnı doyan bilim, dayanaklarını inançta değil, ispatta arıyor, keşfediyor, icat ediyor, tecrübe ediyordu. Voltaire o d"nemde ortaya çıkıp, yaşanan acılara kutsal kılıflar dikilmemesini

Yazının Devamı

Öldüren deprem değil, yoksulluk

5 Şubat 2002


<#comment>Toprak, Prof. Aykut Barka'yı bağrına aldığı gün silkindi öfkeyle; hocanın ikazını ciddiye almamızı istercesine...
Haziran 2000'de "Afyon'da deprem olacak. Tedbir alın" demiş, dinletememişti.
Sonuç;
Barka'nın toprağa verildiği gün Afyon'da 46 ölü, 172 yaralı vardı.
İhtimal ki yine enkaz başında tevekkülle ağlaşanların bir kısmı"Mukadderat" diye naçar boyun eğecektir.
"Çünkü Yaratan, günahla sulanmış bir toprağa dersini böyle vermiştir."Jeologlar, dün yaptıkları gibi yarın da kırık fay hatlarından dem vurup "Bekliyorduk, uyarmıştık" diyecek, "Deprem öldürmez, ihmal öldürür" manisini yineleyeceklerdir.

Yazının Devamı

Bulûğ rengi siluetler

3 Şubat 2002

Neredeyse çeyrek asır olmuş g"rmeyeli birbirimizi...Yıllar yılı her sabah alacasında toplanıp sivilceli bir ergenliği tahta sıralarda diz dize tüketmiş ve bir ilk yaz akşamı okulun koca demirli kapısından d"rt bir yana dağılarak istikbalimize doğru uzaklaşmıştık. Hayat, yazılmayı bekleyen, sayfaları boş bir kitap gibi "nümüzde duruyordu apaçık....."ns"zü alelade karalanmış, sevinçli sürprizlere susamış, bakir bir kitap gibi...* * *Yıllar yılı yaza yırta tamamlamaya çalıştığımız ve finali için alabildiğine meraklandığımız kitabın ortalarında bir yerde, insanın "ns"z sayfalarına d"nüp o acemice karalanmış sayfaları yeniden okuması ne tuhaf...Ne tuhaf, çeyrek asır "nce o büyük demir kapıda ayrıldığı eski sıra arkadaşlarını bellekten tek tek s"küp kazıması......o bul–ğ rengi siluetlerin üzerine yılların düşürdüğü tebeşir tozunu kaldırıp altından yalansız, riyasız ilk gençlik anıları çıkarması...* * *™nümüze ergenlikten kalma fotoğraflı bir sınıf albümü açarak ve geçen yılların suretlerimizde yarattığı değişime şaşarak s"yleştik, gülüştük gece boyu...Yitik hocalardan, tatlı anılardan, renkli simalardan s"z ettik doyasıya; "Sıfır buçuk Ayla" dan, "Pilli bebek" ten, "Ayyaş Hayri" den,

Yazının Devamı

Bulûğ rengi siluetler

3 Şubat 2002


<#comment>Geçen akşam liseden sınıf arkadaşlarımla şen şakrak bir yemekte buluştuk.
Neredeyse çeyrek asır olmuş görmeyeli birbirimizi...
Yıllar yılı her sabah alacasında toplanıp sivilceli bir ergenliği tahta sıralarda diz dize tüketmiş ve bir ilk yaz akşamı okulun koca demirli kapısından dört bir yana dağılarak istikbalimize doğru uzaklaşmıştık.
Hayat, yazılmayı bekleyen, sayfaları boş bir kitap gibi önümüzde duruyordu apaçık...
..önsözü alelade karalanmış, sevinçli sürprizlere susamış, bakir bir kitap gibi...

Yazının Devamı

Bir ihtimal daha var!

2 Şubat 2002

"Vesikalık da ne" diye sormuş. "Yani omuzundan yukarısının resmini çektireceksin" demişler.O da arkadaşından rica etmiş; "Yarın gel de çek" diye...Ertesi gün arkadaşı gittiğinde bizimkinin çukur kazdığını g"rmüş. "N'apıyorsun" diye sormuş: "Fotoğrafta omuzdan altımın çıkmaması lazım. O yüzden çukura girip poz vereceğim" demiş.Arkadaşın g"züne arkadaki çukurlar takılmış: "Onlar ne için" diye sormuş: "E, 6 tane istediler ya, 6 çukur kazdım" demiş bizimki...Dalga geçerek gülmüş arkadaşı: "Oğlum, amma geri zekalısın..." demiş "...sen niye 6 çukur kazıyorsun, ben 6 tane fotoğraf makinesi getirmiştim zaten..."* * * Fıkranın hangi y"remize mensup vatandaşlarımıza maledildiğini yazamıyorum, çünkü Türk Ceza Yasası'nın değiştirilmek istenen 312. maddesi "halkı b"lge farklılığı g"zeterek kamu düzenini bozma olasılığı" yaratanları 3 yıla kadar hapsediyor.Bu fıkranın o b"lge yurttaşlarını tahrik edip etmeyeceğini, ederse bu tahrikin kamu düzenini bozma "ihtimal" i olup olmadığını hakim takdir edecek. "Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum/ suni teneffüs saatlerinde" dediği gibi Yılmaz Erdoğan'ın, devlet de "yurttaşlarının birbirine düşebilme ihtimalinden korkuyor,

Yazının Devamı