Köşe yazarı değil, romancı olsam son 2 haftada olup biteni bambaşka boyutlarıyla yazmak isterdim.
En çok Baykal’ın yalnızlaşmasını kâğıda dökmeye çalışırdım dilim döndüğünce...
“Devrik Kral”ın penceresinden bakardım sokağa...
Dev kalabalıkların kuşatmasından, bir gecede terk edilmişliğin tenhasına geçmenin onun ruhunda yarattığı hezimeti işlerdim.
“Sakın bizi bırakma” diye kapısında ağlaşanların bir gün içinde “Bırak artık bizi” isyanına geçmelerini, batmaktan olan gemiden, kalkmakta olan gemiye atlamak için birbirlerini ezmelerini nasıl bir iç çekişle ve hangi ibret hissiyle izlediğini anlamaya çalışırdım.
Uzunca bir dönem kendisinin de nasiplendiği iktidarın çekim gücünün nasıl kitleleri ışığa koşan kelebeklere dönüştürdüğünü ondan dinler, aniden ışıksız ve kelebeksiz kalıvermenin trajedisini gözlerinde gözlerdim.
“Kral öldü” taziyesiyle “Yaşasın yeni kral” tezahüratının böyle peş peşe duyulmasının Devrik Kral’da yarattığı depresyonu en iyi o tarif edebilirdi.
Ankara
Türk siyasetinde bir liderin doğuşuna tanıklık ettik dün... Kılıçdaroğlu, partililer, seyirciler, gazetecilerden oluşan dev bir jüri önünde ilk olağan(üstü) kongre sınavına girdi ve kürsü hâkimiyeti, samimiyeti, belâgatiyle herkesi etkiledi.
Önceki gün “Nasıl bir konuşma yapacaksınız?” diye sorduğumda “Sıcak bir konuşma” demişti. Öyleydi.
Sıcak, (torunu gibi) duru ve en önemlisi (“eski bürokrat” diye burun bükenleri yalanlarcasına) “sivil”di.
“Geliyoruz” diye başladığı konuşmasını, “Hep beraber iktidara koşacağız” diye noktaladı. Sadece hükümet eleştirisi duymaya alışkın kurultay salonu, belki de ilk kez ayrıntılı bir vaatler manzumesi, bir iktidar hamlesi, “Ben hazırım” diyen bir gölge başbakan sesi duydu.
Kılıçdaroğlu, Rahşan Ecevit’in yanına gidip kasketi de takınca herkes onu “Karaoğlan”a benzetti. O da bu 1970 model umut kampanyasını sözleriyle besledi:
Nâzım Hikmet’ten, Ahmet Arif’ten dizeler söyledi. Cumhuriyetten, laiklikten değil, işsizlerden, yoksullardan, çöpten kâğıt toplayanlardan, gece aç yatanlardan söz etti.
Geçen sene 29 Mart seçimlerine bir hafta kala Kılıçdaroğlu’nu kürsüde izlemek ve belagatini görmek üzere Çağlayan mitingine gitmiştim.
Birçok insan da onun için gelmişti.
Herkesin elinde onun fotoğrafı vardı.
Ancak o gün sadece Baykal konuştu.
Kılıçdaroğlu, liderin arkasında boynunda CHP atkısıyla sırasını nafile bekledi. Konuşamadan sahneden indi.
Bugün, rövanş günü...
Baykal evinde bekliyor.
“Neee? 1966 doğumlu mu?” İngiltere’nin yeni Başbakanı Cameron’ın yaşını duyduğumda ilk tepkim bu oldu.
44 yaşında bir Başbakan...
Britanya’da son 200 yılın en genç başbakanı...
35 yaşındayken milletvekili olmuş.
39 yaşında partisinin Genel Başkanlığı’na seçilmiş.
Aristokrat kökenli... Ceketsiz, kravatsız, beyaz gömlekli görüntüsü, vurgulu konuşması ve ayak bileği yunus dövmeli hamile eşiyle yürüttü kampanyasını...
Görevi aldığında şöyle dedi:
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun cep telefonunda İngiliz meslektaşı Miliband’ın yolladığı bir teşekkür mesajı duruyor.
Mesajda Miliband, kasım sonu İran karasularına izinsiz girdikleri için gözaltına alınan 5 İngilizin iadesindeki çabaları için Davutoğlu’na teşekkür ediyor.
Türkiye o krizde İngilizlerin serbest bırakılmasını sağlayarak Tahran’a söz geçirebileceğini Batı’ya gösterdi.
Nükleer krizin çözümünde de kilit aktörlerden biri haline geldi. Ve bu konumuyla dün Tahran’da imzalanan anlaşmada taraf olabildi.
* * *
Batı ile İran arasındaki anlaşmazlığın perde arkasında “Nükleer enerjiye kim hükmedecek?” kavgası var.
Yaşlı Avrupa, Çinliler gibi düşük ücret vererek ekonomik gücünü perçinleyemiyor.
2003’te, Karaoğlan Belgeseli için röportaj yaptığımız Bülent ve Rahşan Ecevit kamera önünde tartışmaya başladılar. O tartışma belgeselde yer almadı. Ancak “Ecevit ve Gizli Arşivi” adlı kitapta yayımladık. Mehmet Haberal’ın avukatları bunu mahkemeye delil olarak sundular. İşte o tartışma, mahkeme dosyasından önce Milliyet’te...
Önceki gün 2. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Bülent Ecevit’in, eşi Rahşan Ecevit’le birlikte “Karaoğlan Belgeseli“ için verdiği röportajın video kaydının CNN Türk’ten istenmesine karar verdi.
Röportajın getirtilip mahkemede izlenmesini isteyenler, sanık Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatlarıydı.
Mahkemeye getirtilmesi istenen röportajı yapan ise bizdik:
Rıdvan Akar ve ben...
İş göremez raporu
CHP’de 5 gündür sürdürülen “sözde lider arayışı”, kabak tadı vermeye başladı.
Sıkıcı bir gölge oyunu sahneleniyor.
Perde önünde bazı siluetler var, ama “oynatıcı”nın el hareketini bekledikleri için, kımıldamadan duruyorlar.
“Oynatıcı” ise, “Hadi ben elimi oynatmadan kımıldayın da göreyim” havasında...
Çoğumuz ilk dakikadan beri biliyoruz ki, aslında bu yolla seçeneksizliğin apaçık ortaya çıkmasını bekliyor; ki geri döndüğünde “Eh, ben şans verdim, kimse çıkmadı; ne yapayım” diyebilsin.
Birisi kafasını çıkarmaya kalkışsa, “CHP’yi yeniden tanzim tezgâhının mimarı” damgasını yiyecek.
Böyle lider arayışı mı olur?
Baykal “kaset komplosu”ndan iktidarı sorumlu tutuyor. Erdoğan ise “İlk andan itibaren görüntülerin yayınının engellenmesi ve bu özel durum üzerinden siyaset yapılmaması için talimat verdim” diyor.
Bu olumlu bir yaklaşım...
Ancak Başbakan burada kesmiyor; devam ediyor:
“İddianın uydurma olmasını temenni ettik. Ama Baykal’ın yalanlamaması üzüntümüzü artırmıştır.” Yani?
Başbakan “bu özel durum üzerinden siyaset yapıyor.” Bunu seçim meydanlarında da sürdürebilir.
“Hitler bıyıklı Milli Şef”i hatırlatmanın zamanıdır.
* * *