Hakkâri’de çok önemli bir kongre yapıldı, ama basında hak ettiği yeri alamadı.
Hakkâri Üniversitesi’nin düzenlediği “Kürt Kadını Kongresi”, en iyi açılım örneklerinden biriydi.
Kentin “Kürtçe bilen” valisi Muammer Türker ile “Harvard’lı” rektörü Prof. İbrahim Belenli ev sahibiydi.
Vali, açılışta okunan Kürtçe türküye eşlik etti.
Rektör, aralarında Cumhuriyet Başsavcısı’nın da bulunduğu davetlileri Kürtçe selamladı, “Sayın Valimizden biraz telaffuz dersi almam gerekiyor” dedi.
Ve Kürt kadını için şunları söyledi.
“Geleneksel kültüre bağlılık ile modernleşme arasındaki çatışmada nerede yer alacağını bilmeyen Kürt kadını, diğer hemcinslerine göre siyasete çok fazla ilgi duyuyor. Aşiret yapısının ve geleneksel ataerkil kültürün baskıcılığı, kamusal alanda yaşadığı iletişim sorunlarının ağırlığı altında şaşırtıcı bir dışa dönüklük ortaya çıkarıyor.”
“Prompter”, televizyoncuların nicedir aşina olduğu bir alet...
Okuyacakları metin, kendilerini çeken kamera önüne yerleştirilen bir cama yansıtılıyor. Böylece kameraya bakarken doğaçlama konuşuyormuş gibi yapma imkânı buluyorlar.
Zamanla bu cihazı siyasetçiler de keşfetti.
Örneğin Başbakan, kapalı salon toplantılarında, grup konuşmalarında hep prompter kullanıyor. Kürsünün hemen sağına ve soluna yerleştirilen camlar, karşıdan bakınca şeffaf görünüyor; ama Erdoğan, orada yapacağı konuşmanın metnini kendi konuşma hızına göre akarken görüyor.
Ve gerçekten çok yetkin bir şekilde bir sağa bir sola dönerek, ezbere konuşuyormuş süsü vererek ve “hiç çaktırmadan” okuyor.
* * *
Niye hep prompter istediğimize gelince...
Biri erkeklerin, diğeri kadınların diline düşmüş iki sözcük, bir çetede buluştu geçen hafta... Askeri hakim olarak görev yapan bir hava albayın, para karşılığı sahte çürük raporu sağlayan çeteyle ilişkisi teknik takibe takılınca skandal patladı.
İddiaya göre çete üyeleri Albay’ı Şişli’deki bir otelde iki kadınla buluşturmuştu. Lobide Albay’la görüntülenen kadınlar, daha sonra dinlemeye alınmışlardı. Aralarındaki sohbetten, kadınların Albay’a “Bamya” lakabını taktıkları ortaya çıktı.
Sonra da bazı gazeteler, rüşvet operasyonunun kahramanını, “Bamya” adıyla manşetten takip ettiler.
Çürüğe çıkmak
Bir cümlede buluşan iki sözcüğü iktidar bağlamında ele almak ilginç olabilir.
Askerlik, Türkler için en az sünnet kadar önemli bir erkeklik sembolü... Askerlik yapmamış adama kız verilmez, askerden kaçana da erkek denilmez buralarda...
Hele “çürüğe çıkmak”, düpedüz itibarsızlaşmaya eşdeğerdir. Göz bozukluğu nedeniyle askere alınmadığı için kahrolan delikanlılar görüyoruz. Engelli erkeklere bir günlüğüne üniforma giydirilip yüreklerinin okşandığını biliyoruz.
Milliyet’te yönetim değişti. Görev değişimi, farklı yorumlara yol açtı.
Milliyet’in güven ve itibarla özdeşleşmiş bir ismi var.
Bence Sedat Ergin, Genel Yayın Yönetmenliği döneminde ilkeli tavrı, siyasi duruşu ve haber titizliğiyle bu isme ciddi katkı yaptı.
Milliyet’e yaraşır, dengeli, adil bir muhalif çizgi izledi.
Buna rağmen görevi bırakmak zorunda kalmasını, gazetede radikal bir tavır değişikliği hazırlığına değil, ağırlıkla tiraj sorununa bağlıyorum.
O sorunun oluşumunda da, aslında Milliyet meselesini de aşan, iki kutuplaşmaya dikkat çekmek istiyorum.
* * *
4 yıl önce Sicilya’da oynanan İnter-Messina maçında İtalyan ırkçılar, Messina’nın Fildişi Sahili’nden transfer edilen siyahi oyuncusu Marc Zoro’yu protesto ettiler.
Top ne zaman Zoro’ya gelse İnter taraftarı ayağa kalkıyor, maymun gibi zıplayarak “Huh... huh...” diye sesler çıkarıyordu.
Zoro‘nun sabrı maçın 66. dakikasında taştı.
Top sürerken durdu. Topu eline aldı.
“Yetti artık” diyerek sahanın dışına yürüdü.
* * *
Bursalı seyircinin Diyarbakırspor’a yaptığı da farklı değil.
Başkent, pazar günü, tarihinin en tuhaf referandumunu yaptı. Gökçek’in meşhur 7. Cadde anketi, itirazlar sonucu “alkolsüz olarak”, yani içki sorusu sorulmaksızın yapıldı.
Bahçelievler’de oturanlara “7. Cadde trafiğe kapansın mı?” diye soruldu.
800 kişi “Kapansın” dedi.
1000 kişi “Kapanmasın” diye oy verdi.
Ne olacak şimdi?
Hiiiç!
Caddenin geleceğine Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi karar verecekmiş.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Türk aile yapısıyla örtüşmeyen dizilerden yakındı.
“Güçlü aile yapısı”na zarar verecek görüntülerin yer aldığı dizilerin şifreli yayımlanması için çalışma başlattıklarını açıkladı.
Eski tartışma:
Diziler “yanlış hayatlar” mı kurguluyor?
Yoksa yaşadığımız hayatı mı yansıtıyor?
İkincisi doğruysa onları gizlemekle aynayı taşlamış olmuyor muyuz?
Hadi filmleri, dizileri sansürledik, bütün karakterleri “Türk aile yapısı”na uygun mazbut, sadık, aseksüel insanlar haline soktuk diyelim.
Hayatımda izlediğim en muhteşem konserdi. Konserden ziyade ayin gibiydi. İngiliz alternatif rock grubu Coldplay’i oğlum sayesinde tanımış, dinlemiş, sevmiştim; ama onları sahnede izleyince, günümüzün en büyük müzik gruplarından biri olarak şapka çıkardım.
7 milyon albüm
Aslında grubun henüz 10 yıllık bir mazisi var.
University College London’da biraraya gelmişler.
1998’den itibaren İngiltere’de küçük kulüplerde çalmışlar.
Sonra bir albüm anlaşmasıyla kaderleri değişmiş.
Son 10 yıldır yaptıkları her albümle rock listelerini salladılar.