Mesaj kutuma ilginç ve farklı konulardan yorumlar düşüyor. Son dönemde siyasetin gerginliği ekonomiye, işyerlerine de yansımış durumda. Örneğin, “Yeni bir iş bulsam da başka bir yere geçsem...” diyenlerin sayısında oldukça artış var. Nedenlerine bakıyorum; sorun sadece ekonomik değil. Yani maaşından memnun olmayanların sayısı oldukça fazla olmasına rağmen bunu bile idare edilebilecek unsurlar arasında gösterenlerin sayısı hiç de az değil.
Söylemeliyim ki, en fazla yazı ve yorum üniversitelerden, öğretim görevlilerinden geliyor.
Üniversite öğretim görevlilerinin çoğunda bir huzursuzluk olduğunu düşünüyorum. Gelen yorumlardan anlıyorum ki; üniversitelerdeki seçimler bir güvensizlik ortamı yaratıyor ve psikolojik baskılardan kurtulmak biraz zaman alıyor.
Türkiye’nin bu konuyu ilerleyen günlerde yeniden ele alması gerekiyor. Özel sektör, kamu ayrımı yapmak istemiyorum. Bazı örneklerden yola çıkarak bir genellemenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Ama gerçek olan...
Kamudakinin
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın İspanya’daki türban çıkışına MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yanıt vermişti.
“Velev ki...” diye başlayan cümle daha tartışılmadan; bir hafta içinde her şey olup bitmişti.
AKP, iktidardaki ilk döneminde “Hükümetiz ama yasayı değiştirecek yeterli çoğunluğa sahip değiliz” savunmasının ardına saklanıp; türban konusunu pek açmamaya gayret gösterirken...
MHP’nin bu yaklaşımı karşısında yasayı değiştirmekten başka bir çaresi kalmamıştı.
Sonrasını biliyorsunuz.
Önce YÖK sayesinde üniversiteler karıştı.
Ardından kapatma davası geldi.
Elimde, yaklaşan belediye seçimleriyle ilgili yapılmış bir anket çalışması var.
Adaylar henüz belli olmadığı için sorular başkan olacak kişinin hangi özelliklere sahip olmasına odaklaşıyor.
Bunlardan sadece birini bugünkü köşemde irdelemek istiyorum.
Anketi yapan firma soruyor.
“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Avrupa ve dünyada örnek bir şehir olması için nasıl bir belediye başkanına sahip olması gerekir?”
İşte İzmirlilerin verdiği yanıtlar...
Yüzde 38.1’i genç, çalışkan, işlerinde başarılı bir başkan görmek
Geçen gün ajanslardan bilgisiyarlarımıza düşen bir haber gündemin yoğunluğundan satır aralarında kaybolup gitti.
Habere konu olan kişi; Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’da çalışan Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu’ydu.
Çiftçioğlu, yaşamının 18 yılını yurtdışında bilimsel çalışmalara adayan, edindiği tecrübe ve birikimini bundan sonra ülkesinde harcamak isteyen bir kişiydi.
Bu genç bilim insanı; Türkiye’ye dönmek istediğinde kendisini anlatacak, nerede istihdam edilebileceği gibi konularda muhatap bir kuruluş aramış ama bulamamış.
Bunun üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na başvurmuş, derdini anlatmaya çalışmış.
Bakanlık konuyla ilgilendikten sonra yurt dışından ülkesine dönmek isteyen bilim adamlarının istihdam edilmelerini sağlayacak “koordinatör bir kurum” oluşturulması için girişimler başlatmış.
Bence son derece yerinde bir adım...
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile sabah kahvaltısında buluştuk. Gürcistan’daki gelişmelerden genel siyasete, yaklaşan yerel seçimlerden adayların niteliklerine kadar geniş bir sohbet yaptık.
Elbette karşılıklı fikir alışverişinde de bulunduk. Yani konuşan sadece Gönül değildi.
Bizler de siyasetin fotoğrafını çekmeye çalıştık.
Şu düşüncelerimi kendisiyle de paylaştım.
Türkiye artık yeni bir siyaset diline sahip olmalı. Bu üslup ve stratejiler partiler üstü, geleceğin kentlerini yaratacak planlar içinde
Dün kaldığım yerden devam ediyorum. Ben, 2009 Mart seçimlerinin Türk siyasetinde çok önemli bir dönüm noktası olacağına inanıyor ve inatla bu konuyu işliyorum. Bir ayrıntı daha... Nasıl 1994’teki seçimler bugünün siyaset fotoğrafını etkilediyse, 2009’daki seçimlerin de sembolik bir anlamı olacak. Burada hiç kuşkusuz İzmir’in durumu, konumu ayrı bir önem kazanacak. Gelin; 1994’te olanları, değerli meslektaşım, Hürriyet’ten Serdar Devrim’in yaşadıklarıyla bir özetleyelim. Devrim’in görüşü şu...
“Anavatan Partisi’nin basireti
Geçmişe baktığımızda Türk siyasetinde çok önemli tarihler ve kırılma noktaları bulunuyor.
Anavatan Partisi, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına çıkışıyla ivme kaybetmeye başladı. Aynı süreç Süleyman Demirel’in Köşk’e gidişiyle de yaşandı.
Hiçbir konuda uzlaşamayan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in birbirlerini aklayan siyasi affı da böyle kritik bir karardı. Bu karar her iki liderin de siyasi sonunu hazırladı.
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla esen rüzgarı arkasına alan DSP’nin ve Bülent Ecevit’in yeniden doğuşu tarih
Gelin şu arsenikli su meselesine bir bakalım. Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye genelinde sekiz ayrı yerde veri toplama merkezi bulunuyor.
Bu iller arasında İzmir de var.
İzmir’deki veriler diğer illere göre daha sağlıklı tutuluyor. Vali Kutlu Aktaş döneminden bu yana tüm veriler karşılaştırmalı olarak değerlendiriliyor.
Kanser vakaları Türkiye’ye özgü değil, bütün dünyada artıyor. Örneğin ABD’de 100 bin kişide 400-450 kişinin kansere yakalandığı görülürken, bu rakamlar Türkiye için çok daha düşük... 150-250 arasında gidip geliyor.
Eli&s