Yerel seçimlere yedi ay kaldı. Ağustosu bitti sayın...
Eylül, ekim, kasım...
Bazı partiler aralıkta, çoğunluk da ocak ayında adaylarının isimlerini kamuoyuna açıklarlar.
Halkımız adayları çok önceden öğrenmek istiyorsa da, genel başkanlar teşkilatları küstürmemek için son dakikaya kadar beklemeyi tercih edeceklerdir.
Maalesef bu değişmiyor.
Baskı ne kadar güçlü olursa olsun, liderler bildiklerini okuyor.
Beklentilere göre değil kafalarına göre hareket ediyorlar.
Düşünebiliyor musunuz? Kızılırmak’tan aldığı suyu sessiz sedasız Ankaralılara içiren Belediye Başkanı Melih Gökçek, kendi ayıbını örtmek için bir manevra yaptı ve o gün bugündür; Türkiye, İzmir’in suyunu konuşuyor.
Gökçek iddia ediyor.
“Bizim değil, İzmir’in suyuna bakın... Arsenik insan hayatını tehdit ediyor...”
“İzmir’deki kanser vakalarında artış var...”
“İzmir’i zehirliyorlar...”
İspat...
Yok...
Okurlarımızdan mesajlar alıyoruz.
Diyorlar ki...
“Siyaset haberleri AKP ve CHP arasında gidip geliyor. Ya Erdoğan’ın sözleri tartışılıyor ya da Baykal’ın... Bu ülkede başka partiler ve liderler de yok mu?”
Gazeteleri okuyanlar, televizyonları izleyenler; medya denilen o büyük camiayı takip edenler çok da haksız değil. Sayfaları çeviriyorsunuz, televizyon kumandanızdan haberler arasında bir geçiş yapıyorsunuz; genellikle iki partinin haberlerini görüyorsunuz.
Aslında bu fotoğraf tam da siyasetimizin içinde bulunduğu durumu anlatmıyor
Meral Tamer, geçenlerde çok güzel bir yazı yazdı. Tamer, Worldwatch Enstitüsü’nün yayınladığı “Dünyanın Durumu 2008 Raporu”nda çok önemli başlıkları ele almıştı.
ABD’de 2001’de kurulan Sadelik Forumu’ndan da örnekler veriliyordu.
Forum; adil ve sürdürülebilir yaşam biçimleri kurmak ve sürdürmek isteyen insanların oluşturduğu bir ağ.
Bazı istatistiki bilgiler de verilmiş. Avustralya’daki bir araştırmaya göre katılımcıların yüzde 23’ü beş yıl içinde bir vites küçültme hareketine katılmış.
ABD’de yapılmış bir araştırmada da, katılımcıların yüzde 28’inin sadeleşmeye yönelik bazı adımlar atıldığını, yüzde 62’sinin de bunu yapmak istediğini göstermiş.
Sosyolog Amitai Etzioni bu özelliklere uyar üç insan tipini şöyle tarif etmiş.
Vites küçültenler...
Prof. Dr. Mehmet Füzün’ün rektörlük öyküsü yeni değildir.
Namık Çevik’in görevinin son dönemlerinde bir araya gelen ve ortak çalışmaya başlayan Demokrasi Platformu Grubu’nun içinde Füzün’ün yanında Prof. Dr. Emin Alıcı ve Prof. Dr. Fethi İdiman da vardır. Sonraki yıllarda her ikisi de Dokuz Eylül’ün rektörlüğünü yapar.
Daha sonra Füzün ile Alıcı’nın yolları ayrılır.
Son süreçte Birleşik Dokuz Eylül Grubu çıkar. Her iki oluşumun da ilk toplantıları Füzün’ün aktif katılımıyla gerçekleşir. 2007 Nisan’ında yapılan ilk toplantıda rektör seçimlerine ortak adayla gidilme kararı çıkar.
Önce ilkeler ve projeler belirlenir, 2007’nin Kasım’ında ise bir ön seçim yapılır.
Füzün’ün ismi bu ortak iradeyle belirlenir.
Ve seçimlere hazırlanır.
Dün AKP, kuruluşunun yedinci yılını kutladı. 14 Ağustos 2001’de kurulan AKP, 3 Kasım 2002’de tek başına iktidara geldi.
Eğer AKP’nin; Fazilet’in, Refah’ın devamı olduğunu gösteren kanıtlar olmasaydı siyasi literatüre girebilecek bir başarı olurdu. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin hiçbir partinin uzantısı olmadığını söylese de aksi yönde de çok kanıt olduğunu hatırlatmak isterim.
Meclis eski Başkanı Bülent Arınç, partiden ayrılan Abdüllatif Şener için neler söylüyor?
“Milli görüş gömleğini ben giydiysem, oda giydi. Merve
Mazhar Zorlu işadamlığının ötesinde aynı zamanda iyi bir spor adamıydı. Türk sanayisine birçok ilki kazandırdığı gibi Türk futboluna da önemli projeler kazandırmıştı.
Sağlığında sık sık buluşur sohbet ederdik.
Mazhar Zorlu her buluştuğumuzda anlatırdı.
“Birşeyleri değiştirmek için ehil insanların iktidarda olması lazım. İktidar güç sahibi olmak için değil; doğruları yapmak, adaletli davranmak ve geleceği şekillendirmek için önemlidir...”
Zorlu siyasetle de ilgilenirdi ama onun bu sözleri daha çok sivil toplum örgütleri, odalar, dernekler
Saint Joseph’te beraber okuduğumuz, hatta sıra arkadaşlığı yaptığımız bir arkadaşım aradı. Buluşup, eski günleri konuştuk. Tabii ki yeni projeleri de... Arkadaşım üniversiteyi Fransa’da okudu ve orada kaldı. Hep sosyolog olmayı hayal etti. Bu hayalini de gerçekleştirdi, şimdi Fransa’nın en saygın sosyologlarından biri olarak gösteriliyor.
Avrupa Birliği üzerine araştırmalar yaptı, bazı raporları önemli kurumlar tarafından referans olarak gösterildi.
Son dönemde bir kitap hazırlığı yapıyor.
Konusu...
“Muhafazakarlaştırma...”
Türkiye&rsquo