29 MART seçimleri öncesinde Başbakan, “İzmir’i istiyorum”deyince; bütün bakanlar bunu kendilerine bir vazife kabul ettiler. Adalet eski Bakanı Mehmet Ali Şahin geldi.
“Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara’dan geçiremiyor”dedi ve gitti.
Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan geldi.
“İzmir’i artık teslim almamız lazım. İzmir’i istenilen konuma getirmek için AK Parti’nin teslim alması lazım. İzmir AKP’ye oy verirse daha fazla yatırım alır”dedi ve gitti.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Devlet Bakanı Mehmet Aydın İzmir milletvekilleri oldukları için katıldıkları toplantılarda bu yorumlara destek çıktılar.
Bakanlar Kurulu’nun diğer üyeleri de fırsat ele geçtikçe İzmir’i yakından takip ettiklerinin mesajlarını verdiler.
* * *
KARŞIYAKA ile Bayraklı arasındaki işçi krizine artık bir “dur” demek gerekiyor. Çünkü olay kontrolden çıkmak üzere...
Hem Karşıyaka hem Bayraklı, bu işte mağdur olduğu gibi İzmirliler de olayların gelişiminden büyük huzursuzluk duyuyor. Karşıyakalılar doğru düzgün hizmet alamıyor.
Bayraklı yeni kurulan bir belediye olduğu için çok önemli eksiklikleri bulunuyor. Şikayetler artıyor.
Seçimin üzerinden neredeyse üç ay geçti ve biz hala aynı gündemle yatıp aynı gündemle kalkıyoruz.
Arpa boyu yol gidebilmiş değiliz.
Örneğin geçen hafta beni çok rahatsız eden bir gelişme oldu.
Karşıyaka Belediyesi Başkan Yardımcısı Hüseyin Çalışkan‘ın eşi Ayfer Çalışkan, aracının içindeyken saldırıya uğradı. Belediye önünde eylem yapan Kent A.Ş.’den çıkarılan işçilerden bir bölümünün Ayfer Çalışkan’ın aracını yumrukladığı söyleniyor. Olay belediye güvenlik görevlilerinin araya girmesiyle yatışmış.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Kriz bizi teğet geçti” dese de gerçekler çok farklı...
Esnaf sıkıntılı; kepenk indirenlerin sayısı oldukça fazla...
Belediyeler sıkıntılı; eskiye göre gelirleri yarı yarıya azalmış durumda, bütçenin yüzde 80’ini personel harcamalarına gidiyor, yatırıma kaynak kalmıyor.
Özel sektör sıkıntılı; açık pozisyonu geçmişe göre çok fazla, ihracat olanakları kısıtlı, geleceğe dönük henüz pozitif işaretler yok.
Çalışanlar sıkıntılı; yapılan tek şey günü idare etmek, çalışanlar için yarınlar için plan yapmak neredeyse imkansız.
Gençler umutsuz ve çaresiz...
Pazar pazar canınızı sıkmak istemiyorum ama ne yazık ki Türkiye’nin fotoğrafı bu...
İZMİRLİ işadamı Cem Bakioğlu, geçenlerde helikopterle Antalya’ya gitmiş ve bazı fotoğraflar çekmiş. Ve dönüşte şöyle bir not yazmış.
“İzmir aşığı bir sanayici olarak yaşamım boyunca kentimi bir adım öne taşıyacak her türlü projeye dahil olmaktan; hissettiklerimi ve düşüncelerimi aktarmaktan ve icrai sorumluluklar almaktan hiçbir zaman çekinmedim.
Seyahatlerimde gördüğüm ve kentime yakışacağını düşündüğüm her konuyu kentin yapısal, sosyal ve kültürel dokusuna yön vericilerle paylaşmaktan ve zaman zaman uygulandıklarını görmekten her zaman mutlu oldum.
Antalya’da turistik yatırımları havadan gözlemlediğimde; aklımda hemen tek bir düşünce, belki de bir dilek oluştu.
Neden Türkiye’nin üçüncü büyük kenti ve hepimizin sevgilisi İzmir, Antalya’daki gibi turizm yatırımlarına kavuşmasın?
Daha çok kısa bir süre önce yerli yabancı turistlerin konaklama yapmadan transit geçtiği, şimdilerde uluslararası zincir otellerin yatırımlarıyla kongre turizmi için
BEKLENEN oldu.
Hüseyin Çapkın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti.
Bence geç yapılmış bir atama...
Başarılı insanlar ödüllendirilmeli, teşvik edilmeli ve alkışlanmalı...
Çapkın, İzmir’de başarılı oldu. Daha da önemlisi İzmirliler de Çapkın’a büyük destek verdi ve sempatiyle yaklaştı.
Her zaman böyle bir diyalog olmaz. Emniyet vatandaş ilişkileri adına da bu dönemi bir kenara yazmak gerekir. Polis, halka yaklaşırken saygı gösterdi; karşılığında saygı gördü.
Polis, vatandaşa sevgiyle yaklaştı; karşılığında sempati buldu.
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ta Türkmenistan’dan açıkladı.
“Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi alanına 1980’den bunu yana çivi bile çakılmadı. Buraya Türkiye’nin en büyük müzesini yapmak istiyoruz. Konsepti hazırladık. Galeriler yatay gezildiğinde tematik, dikey gezildiğinde tarih sırasına göre dizayn edilecek. 40 bin metrekare alanı bulunacak. Bir haftada ancak gezilebilecek. Adı da‘Türkiye Uygarlıklar Müzesi’ olacak. Eylül’de bu proje için yarışmaya çıkacağız...”
Günay‘ın İzmir’e verdiği sözü de hatırlatmak isterim.
“Ankara’ya Türkiye Uygarlıklar Müzesi, İzmir’e de Ege Medeniyetleri Müzesi...”
Eğer modern kentlerimiz olsun istiyor, daha turist gelmesini bekliyor, dünyaca bilinen şehirler yaratmayı arzu ediyorsak bunun yolu müzelerden geçiyor.
Agora Açıkhava, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, İzmir Arkeoloji, Atatürk Müzesi, Bergama Müzesi, Çeşme Müzesi, Efes Müzesi,
SİZ böyle bir resmi asar mısınız? Ben arkasında farklı bir niyet aramıyorum, olmadığını düşünüyorum.
İster ihmal deyin, ister başka birşey...
Ama söyleyebileceğim tek birşey var.
Nerede olursa olsun böyle bir Atatürk resminin, fotoğrafının, heykelinin halkımızın önüne çıkarılmayacak olmasıdır.
Oysa...
Benzer olaylar çoğalınca Türk Standartları Enstitüsü bu konuda bir standart taslağı oluşturdu. Atatürk heykelleri ve resimleri için mimik ve kıyafetle ilgili şartları belirledi.
TSE, bunu yaparken tek başına da hareket etmedi.
BEN İzmir’in iyi bir laboratuvar olduğuna inanıyorum. Hem de her alanda, her konuda... Çok iyi biliyorum.
Uluslar arası büyük firmalar; Türkiye pazarına girerken ilk mağazalarını, ilk kampanyalarını İzmir’den başlatır.
Bilirler ki; İzmir’de bir şey tutarsa Türkiye’de de tutar. Çok örnek verebilirim.
İzmir’de yetişmek, yetkin hale gelmek de önemlidir. “İzmir’de başaran, her yerde başarır” diye bir görüş yerleşmiştir. Doğrudur...
Siyasette de öyledir, bürokraside de...
Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana böyledir. İzmirlinin gönlünü kazanan Türkiye’nin de gönlünü kazanır. Demokrat Parti’nin yükselişi de, Anavatan’ın gelişimi de öyle olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de sıkıntısı budur.
Ne yaparsa yapsın; rüzgar AKP’den yana esmemiştir. Bizim sektör için de bu kural geçerlidir. Türkiye’nin en önemli gazetecileri İzmir’den çıkmıştır.