Gazetecilik için ne diyorlar?
4. kuvvet.
Yani yasama, yürütme, yargı ve medya. Dördüncü kuvvet olmak her şeyden önce doğru bildiğini söylemek, yazmak demektir. Yani sözleriniz, haberleriniz, köşe yazılarınız objektif olacak. Memleket yararına, doğru neyse onu duyuracaksınız, ona yer vereceksiniz. Onun bunun, yanlışın sözcüsü olmayacaksınız, hatır gönül için inanmadığınız şeyi savunup halkı yanıltmaya çalışmayacaksınız.
* * *
Bu özeti niye yazdım... Medyanın bu konuda en kötü sınavı verdiği günleri yaşadığı için. Evet, bunu bugün söylüyorum, tarih örnekleriyle yazacak.
* * *
İşte bir seçim daha geçirdik. 7 Haziran genel seçimleri. Bu kim bilir bizim gördüğümüz kaçıncı seçim? Bu meslekte 50 yıl geçirdik, gece gündüz çalıştık. Hep gazetede, haber içinde olduk. Kaç ihtilal, darbe, müdahale, seçim, hükümet, koalisyon, siyasi idam, çatışma, suikast gördük. Kaç politikacı tanıdık, kaç gazeteci ve gazete izledik.
Acaba şu mu, bu mu?
Günlerce tartıştık.
İşte sonuç.
AKP 13 yıl sonra tek başına iktidar olamayacak. Tek parti hükümeti bitti.
AKP’nin bir kısım oyunu Güneydoğu’da HDP’ye, Orta Anadolu’da ise MHP’ye kaptırdığını söyleyebiliriz.
Ama AKP 13 yıldır tek başına iktidarda kaldı, yıprandı, bu zor. 7 Haziran’daki oyu almak AKP için yine de iyi sayılabilir, diyenler olacaktır.
* * *
Ben Aksaray’da doğdum, Fatih’te büyüdüm, Ataköy’de, Moda’da yaşadım, Levent’te yaşlandım.
Yani ömrüm İstanbul’da geçti.
İyi tanırım İstanbul’u.
Mesleğim de tanımayı gerektiriyor.
Uzun uzun seneler önce Aksaray’da oturduğumuz sokaktan, CHP’li ocak başkanı ve yanılmıyorsam muhtar da olan “Kambur Cevat”ın, CHP’li takımıyla, nasıl resmigeçit yapar gibi, göğsünü kabartarak, adeta halkı küçümseyerek geçtiğini hatırlıyorum. O günler öyleydi, iktidar onlarındı.
Onlar hep bizim sokakları kullanarak CHP ocak binasına gidip gelirlerdi.
2 gün sonra “ak” mı, “kara” mı göreceğiz.
“Ak” derken Ak Parti demek istemiyorum, öyle zannedilmesin.
Ben hâlâ tarafsızım.
Ortadayım.
Ama son gün yani pazar günü sandık başında tarafsızlığımı bozup, oy vereceğim.
Kime?
Kime, hangi partiye olduğunu şimdi söylemek etki yaratabilir.
Benim bir ölçüm var.
Önce, gazetelerin hangi görüşe angaje olduğunu biliyorum.
Sonra onların büyüttükleri haberlere bakıyorum.
Halk için, Türkiye için büyütmek zorunda kalınan, yani önemli veya ilginç görünen haberleri, tek tek her gün 15-20 gazeteyi izledikten sonra görüyorum. Bunlara TV’ler ve interneti de ekleyin.
Böylece tarafsız karar verebiliyorum yani kararlarımın sağlamasını da yapabiliyorum. “Şuna önem verilmiş, buna verilmemiş”, diye.
Bu açıdan CHP’nin “100 yılın projesi”ne de baktım.
Olay bir gün önceye kadar öyle takdim edildi ki, öyle büyütüldü ki, ben CHP’nin bu mega projesinin açıklandıktan sonra gazetelerde manşetlerde yer alacağını zannettim.
Nerede?
Ben çok seçim gördüm ama bu seferki eskilere göre karışık.
Sonuç az çok önceden belli olurdu; şimdi ise tahmin güç.
Liderler konuşup durdukça kafa karıştırıyorlar.
Bana göre liderler de söylediklerine inanmıyor ama olsun.
Ya tutarsa.
Yani, “Birkaç seçmeni bile ikna edersem kârdır, aldatırsam kârdır, inandırırsam kârdır. Şurada seçime kaç gün kaldı ki, at gitsin, yutturursam ne âlâ” gibi düşünüyorlar gibime geliyor.
Artık ciddi medya da liderlerin bu boş sözlerine iyi yer vermiyor. Mesela, cumartesi günü ciddi ve büyük 2 gazetemiz liderlere, yani seçim konuşmalarına 1. sayfada alt tarafta küçücük bir yer ayırmıştı.
MİLLİYET’LE 50 YIL
Benim 2 evim var.
Eşimle, çocuklarımla yaşadığım ev ve “Milliyet”.
Bayram, tatil demeden her gün “Milliyet”te oldum, bugüne geldim.
Bu benim için iftihar vesilesidir.
“Milliyet” gibi bir gazete ve yalnız o gazetede 50 yıl.
Ne mutlu bana...
Bol keseden atma yarışı var.
Şimdi ne olacak?
Dananın kuyruğu kopacak.
Az kaldı.
Tam bir ay.
7’sinde “seçim”, 8’inde “biçim”.
Tek parti hükümeti mi, 2’li veya 3’lü koalisyon mu?
AKP+MHP mi, yoksa başka bir 3’lü koalisyon hükümet biçimini mi göreceğiz.