Kendi kendini kıskaca aldı desek daha doğru olur.Önce Lübnan'a asker yollayıp yollamama tartışması çıktı. Türkiye ikiye bölündü. Lübnan'a, yani dışarıya asker gönderme gibi bir olay iç politika malzemesi yapıldı.Sonra bir haftada verilen şehitler PKK'ya gereği kadar sert cevap verilmediği gerçeğini gündeme getirdi.Ve Başbakan'ın "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözü Türkiye'yi bir daha ikiye böldü.Bunun üstüne Barzani'nin davranış ve sözleri tuz biber ekti. "Artık Kuzey Irak'ta Irak bayrağı değil, Kürt bayrağı kullanılacaktır. Bizi kızdırırsanız yarın bağımsızlığımızı ilan ederiz."Barzani'nin bu sözleri Ankara'nın, daha doğrusu AKP'nin kırmızı çizgilerinden birinin bağımsız bir Kürt devleti olduğunu hatırlattı. Ve reddedilen 1 Mart tezkeresini akıllara getirdi.Tüm göstergeler, bağımsız bir Kürt devletinin gerçekleşmesi yolunda artık atılacak bir tek adımın bile kalmadığı, işin bir söze baktığını gösterir noktaya gelmişti.* * *"TÜRKİYE kıskaçta" derken özetle bunları düşünmüştüm. Gaileler artarken, yurt içinde birlik ve beraberlikten de eser kalmamıştı.Baksanıza Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyon raporu da Türkiye aleyhine hükümler taşıyordu. Hele "Türkiye Ermeni ve
Hele üniversitelerimiz.Çok yazdık ama tekrarda yarar var.Üniversitelerde iki sorun var:1) Herkes üniversiteye girmek istiyor.2) Üniversitelerimiz yeterli eğitimi vermiyor.Herkesin üniversiteye girmek istediği, üniversite kapısında bekleyen gençlerimizden belli. Üniversiteye giriş sınavında bu yıl 1 milyon 500 bin öğrenci vardı. Çoğu istemediği mesleğin eğitimine başlıyor. Dershanelere devam eden genç sayısı da on binleri aştı. Bunların hepsi, üniversiteye girmek isteyenlerin her yıl arttığını gösteriyor.Peki üniversiteye gireceklerin tespiti nasıl yapılıyor? Memleketin belli sektörlerinde bu mezunlara ihtiyaç var mı?***ÜNİVERSİTENİN yolu liseden geçer. Yani liseye gidenin amacı üniversiteye girmek. Üniversiteye giremeyecek olan meslek okuluna gidecektir.Avrupa'da meslek okuluna giden yüzde 60, üniversiteye girmek için liseye yazılan yüzde 30 iken bizde tersidir.Bunları yeni yazmıyoruz, yeni söylemiyoruz. Hep yazdık, söyledik. Ama kalıcı, cesaretli karar alan yok.***ÜNİVERSİTELERİMİZDE yeterli eğitim verilmiyor. Üniversite sayısı lise gibi çoğalıyor.YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç bunun nedenini, üniversitelere temel teşkil eden ortaöğretimin gerektiği gibi kurumsallaşmamasında
Bu da bizim milli eğitimimiz için yüz karası.* * *MİLLİ eğitimin yüz karaları bununla bitmiyor.Bu yıl da özel okul ücretlerine zam geldi. Hem de yüksek zamlar.Yine de velilerin bir kısmı boğazından keserek çocuğunun özel okul ücretini ödeyecek.Niye?"Özel okulda en az bir yabancı dili çocuğum öğreniyor" diye.Çünkü 70-80 kişilik sınıflarda, devlet okullarında, haftada birkaç saatle, yabancı dil öğrenilmiyor.Tecrübeyle bilinen bir gerçek var. Bugün devlet lisesinde öğrenilen yabancı dil "Yabancı dil biliyorum" demeye yetmiyor.Globalleşen dünyada, artık gençlerin en azından İngilizce bilmeden iyi iş sahibi olmaları ise imkânsız gibi bir şey.* * *ÖZEL üniversitelerde de benzer durum var.Öğrencilerin ve velilerin çoğu yabancı dille eğitim yapan bu özel üniversiteleri tercih ediyor.Oysa vakıf üniversiteleri bu yıl yüzde 5-28 arasındaki oranlarda ücretlerini yükseltti.En pahalı yüksek öğretimin verildiği okullar sıralamasında 20 bin YTL ile Koç ve Sabancı üniversiteleri başı çekiyor.Öğrencilerin en çok tercih ettikleri özel üniversitelerin ortalama ücreti ise 14 bin YTL oldu.* * *YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, hukuk fakültelerindeki eğitim süresinin 5 yıla çıkarılacağını belirterek,
Bunun çeşitli sebepleri var, ama biz bu sebeplerin bazılarından söz edebiliriz.Şöyle ki, önce ABD, büyüklüğüne yaraşır bir tarafsızlık içinde değil. Her şeyden önce o görüntüyü vermiyor. Yani haklıyı sırf haklı olduğu için savunmuyor. Artık yansız görüntüsünü açıkça terk etti.Soğuk Savaş varken, dünya iki kutupluyken, ABD tehlike altında kabul edilen bazı halkların savunucusu sayılırdı.Bugün tek kutuplu dünyada ABD küçük toplulukları kendisi eziyor. Birçok yerde kendi istediği idari ve coğrafi şekli empoze etmenin, kabul ettirmenin yollarını arıyor. Yani, "Benden yana olan haklıdır"ı savunuyor.* * *Bakın, ABD Irak'a barış için girdi.Barış bir yana kan gövdeyi götürüyor. Irak 3'e bölündü.Sünniler Şiiler birbirine düşürüldü. Irak dünyaya kötü örnek oldu.Adeta bütün İslam dünyasında bir Sünni-Şii rekabeti, çatışması başladı. İki taraf birbirinin gözünü oymak için fırsat kolluyor. Bunu başlatan Amerika oldu. Bu İslam dünyası için felakettir.* * *Bir de yeni Ortadoğu haritası var ki evlere şenlik. Bu harita ABD'li askerlerin dergisinde yayımlandı. Hem de ABD Dışişleri Bakanı'nın "Yeni Ortadoğu" söylemleri sırasında. Ve Washington Türkiye'den toprak kopartan bu harita için zar zor ve
Hem de bir dükkânda.Kim demiş "Fakir bir ülkede yaşıyoruz" diye?..Kim demiş, "Palamutun tanesi ancak bir milyon liraya düşünce halk sofrasında deniz ürünleri görüyor" diye?* * *Vergiler de ikide bir açıklanır.Hangi meslek sahipleri ne ödedi bu açıklamalardan öğreniriz.Ve hep iyi kazandırdığını zannettiğimiz mesleklerin sahiplerinin bir bölümünün genelde az vergi ödediğini görürüz.Hayret ederiz."Şu adamların yaşantılarına bak, bir de ödedikleri vergiye bak" deriz.Bodrum'da, Antalya'da, Çeşme'de, Marmaris'te, Göcek'te özel teknelerle mavi yolculuklarda zevki sefa sürdürenlerin bir kısmı bu vergi kaçıranlardır.Eskiden bunlar için "Nereden buldun?" vardı. Şimdi yok."Hayat standardı esası" vardı, yok.Peki bu başıboşluk böyle sürüp gidecek mi?Gitmeli mi?Hayır.* * *Bunun böyle gidemeyeceğini "Vergi Konseyi"nin çalışmalarından anlıyoruz.Vergi Konseyi, "kontrol mekanizması" kuruyor. Hayat standardı esas 2001'de kaldırılınca gelir vergisi sistemimizde hiç otokontrol kalmadığını bu konsey söylüyor.Bir şeyi "yanlış" diye tümden kaldırmak var, bir de düzeltip daha doğru bir şekilde tekrar sistemin içine koymak var.Bugün vergi tabanları çok kuvvetli, gelişmiş ülkelerde dahi otokontrol
Ben geçen hafta bu köşede buna dikkati çekmek istedim.İstediğim "dikkat" çekilmiş oldu.Bir haftada bu konuda çok yazı ve haber okuduk.Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek utanmadan "Macera zamanı değil" diyerek katliama karşı sessiz kalışını izah etti!..Suudi Arabistan Hizbullah'ı suçladı. Onlara destek veren İran'ı kınadı. Yani İsrail'in, yani Amerika'nın yanında yer aldı.Kral Abdullah günler sonra sessizliğini bozdu.O da BM'den bölgeye müdahale isteyebildi!..Arap Birliği "savaş"ı BM'ye havale etmekle yetindi.Oysa dünyada İsrail'in yaptığının bir katliam olduğunu bağıran pek çok ülke vardı.Yani, Arap rejimlerinin başındakiler korktular. Hizbullah ve Hamas'ın zayıflatılması uğruna Arap çocuklarının öldürülmesine seyirci kaldılar."Bu ne biçim Araplık?.." diye sormak hakkımız değil mi?* * *BM, diğer bazı ülkeler gibi Türkiye'den de, Lübnan'da görev yapacak güce asker istiyor.Türkiye hükümeti de asker göndermekten yana.Yalnız bunun için ateşkesin sağlanmasını şart koşuyor.Oysa Türkiye kamuoyu bu konuda ikiye ayrılmış durumda.Birinci grup, asker göndermek, Ortadoğu'da söz sahibi olmak demektir, diyor.İkinci gruba göre ise, Kuzey Irak dururken Lübnan'a asker yollamak da ne oluyor?Üstelik
1) Türkiye Kuzey Irak'ı dize getirmeli ve PKK'ya böylece son vermeli.2) Türkiye 30 yıl PKK'ya karşı kesin zafer kazanamadığına göre Kuzey ırak operasyonu da hüsranla biter.Bu iki görüşü ele almadan önce şunu tekrarlamadan edemeyeceğim.Başımıza gelenler 1 Mart tezkeresinin reddi sebebiyledir.Türkiye, tezkerenin reddiyle hem Kuzey Irak ve bölge üzerindeki kontrolünü, hem de ABD ile stratejik ortaklığını kaybetti. O gün, "Irak'a girersek askerlerimizden ölenler olur" diyenler, üç günde 15 askerimiz kendi topraklarımızda öldürülünce ne hissettiler acaba?Yarın Türkiye'nin başına daha büyük felaketler gelirse ve binlerce askerimiz şehit olursa, bundan retçiler mesuldür. Tarih bunu böyle yazacak.* * *KUZEY Irak operasyonuna karşı olanlar, işin bir "Kandil Dağı"yla bitmediğini, kara harekâtının geniş ve dağlık alanda, hele kış şartlarında, Türk askerini perişan edebileceğini ileri sürüyorlar.Aksi görüşte olanlarsa hava bombardımanı sayesinde sonuç alınabileceğini iddia ediyorlar.Hangi yol tercih edilirse edilsin, bunun, yani operasyon planlandığının Başbakan tarafından açıklanmasını yerinde bulmayanlar ve "Bu, düşman için 'kaçın' anlamı taşır" diyenler de var.* * *SON duruma
Son günlerde birdenbire terör azdı ve şehitlerimiz çoğaldı.Peş peşe cenazeler kalkıyor.Subay, asker, korucu şehit ediliyor.Bürokratlarımız da asker ve sivil cenazelerin başında konuşuyor. Şehit ailelerini teselli ediyor.Oysa onların başlıca görevi bu mu?Değil.Onların, özellikle de askerin görevi yalnız şehit cenazesi kaldırmak olmamalı, terörü kaynağında kurutmak olmalı.* * *TEKRAR edelim:İsrail'in bir askeri Filistinliler tarafından kaçırıldı. İsrail dünyayı ayağa kaldırdı.İsrail komşularına adeta savaş ilan etti. İlerliyor. Durmuyor. Bombalıyor. Sivilleri öldürüyor. Dünya da seyrediyor. Hatta İsrail'in yaptığına "meşru müdafaa" diyenler de var.* * *BİZİM teröristimizin sıkıştı mı kaçtığı yer neresi? Bizim teröristimizin yardım aldığı yer neresi? Bizim teröristimizin yaşadığı yer neresi?Kuzey Irak değil mi?Bunu bütün dünya biliyor.Peki Ankara, İsrail'in yaptığını neden yapmıyor?Bizimki "meşru müdafaa" değil mi?* * *GEÇEN gün Talabani ve Barzani ortak basın toplantısı yaptılar. İki "kukla" sözüm ona Ankara'ya gözdağı verdiler ve "sınır ihlali" yapılmasına göz yummayacaklarını da söylediler.Bu iki adamın şımarması 1 Mart tezkeresinin reddiyle başladı.Ret oyları sanki şehitlerin