Son 10 günde de böyle oldu.Bazı yöneticilerimiz ve bazı "aklı evvellerimiz" atıp tutuyordu.Ama İran doğalgazı kısınca, akla kara belli oldu. Atıp tutmaların karın doyurmadığı anlaşıldı.Ya öbür dış kaynaklar da verdikleri doğalgazı keserlerse...***YILLARDIR söylüyoruz, yazıp çiziyoruz, 10-15 yıl bizi dışa bağımlı olmadan idare edecek olan enerji kaynağı "nükleer"dir, diye. Ama bazıları, "Nükleer tehlikelidir" diye bizi bu alanda geri bıraktı. Oysa "nükleer tehlikeli" ise bu tehlike sınırlarımızda var. Bulgaristan'da, Ukrayna'da, Ermenistan'da, İran ve İsrail'de var. Üstelik bunlar eski teknolojiyle yapılmış nükleer santrallar değil mi?Öyleyse, Türkiye'nin kendi topraklarında hammaddesinin de bulunduğu iddia edilen bu "nükleer santrallar"dan mahrum edilmesinde art niyet aramak gerekmez mi?***Üstelik, bu konuda dışa bağımlılık doğalgazdaki gibi de değil.Mesela, bir salon doldurabilen uranyum alındı mı, bununla 10-15 yıl bir santral çalışabiliyor.Yeni santrallarda eskiler gibi tehlike de yok.Almanya, Çernobil'den sonra, tehlike var, diye hiç nükleer santralını kapattı mı?Kapatmadı.***BUGÜN dünyada 440 nükleer santral çalışıyor. İnşa halinde 26 nükleer reaktör var. Planlanan nükleer
n Sonra, bazı medya yöneticileri, kuyruk acılarını çıkarıp yeni sahiplerine ve patronları hükümet başkanlarına varlıklarını ispatlama çabası gösteriyorlar.İşin özeti budur ve bunun dışında bize göre bir gerçek yoktur.* * *İŞİN uzmanlar tarafından, soru ve cevap şeklinde izahı şöyle yapılmaktadır.Sorular:ğ Bir şirket kullandığı kredilerinin faiz gibi, kur farkı gibi giderlerini bilançosuna "zarar" olarak yazıp vergisinden düşebilir mi, düşemez mi? Kredi giderleri veya başka nedenlerle zarardaki bir şirket, aynı işi alanında faaliyet gösteren başka bir şirketle birleştiğinde, zararını birleşilen şirketin bilançosuna aktarıp bu zararı vergisinden düşebilir mi, düşemez mi?Cevaplar:İş-Doğan'ın Petrol Ofisi hisselerinin alımında kullandığı kredilerin faiz ve kur farklarını gider yazmış olması, bu bakımdan yasal ve doğru bir uygulamadır.Konunun bir de birleşme (vergisiz devir) boyutu vardır. Petrol Ofisi, Sermaye Piyasası Kurulu'ndan da onay alarak Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre İş-Doğan ile birleşmiştir. Başka bir ifadeyle kendi hissedarı olan şirketi devralmıştır.Devir nedeniyle İş-Doğan tasfiyesiz olarak infisah etmiş, tüm hak ve borçları külli halef olan Petrol Ofisi'ne
Milletin bağrına dönüp siyaseti oradan yapmak demek. Yani sine-i millete dönen siyasi parti mensupları Meclis'ten, milletvekilliğinden ayrılacaklar demek.İşte bu çok sözü edildiği halde, pek başvurulmayan siyasi mücadele yolu bugün de siyasetin gündeminde.***2007'nin eşiğinde Türkiye'yi birçok tehlike bekliyor.Bunlar ortada dururken, bir de içte siyasi partilerin incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerle kavgalarına ve ülkeyi toz duman içinde bırakmalarına seyirci kalınamaz.Bu yüzden de işverenlerin örgütü TÜSİAD 72 milyona tercüman oldu ve "Çankaya için toplumsal uzlaşma" istedi.TÜSİAD iktidarın olduğu kadar muhalefetin de kulağını çekti ve "kısa vadeli bakış açılarıyla yürütülen muhalefetten kaçınılmasını" talep etti.***AKP üçte bir oyla, Meclis'in üçte ikisini kazandı.Hükümeti, başbakanlığı ve Meclis başkanlığını aldı ama cumhurbaşkanlığı AKP'li olmayan bir kişide kaldı.AKP şimdi Çankaya'yı ele geçirmek istiyor. Çünkü ilk seçimde tek parti hükümeti, yani AKP hükümeti oluşmayabilir. Hele koalisyon halinde bir de başbakan AKP'li olmazsa.Öyleyse ne yapıp etmeli ve Tayyip Bey'i Çankaya'ya çıkarmalı.Bunun Anayasa'ya aykırı yanı da yok...Kanadoğlu'nun görüşünü biz de zorlama kabul
"Maaşlar deyince de, çalışanların ücretleri arasındaki uçuruma, farka dikkati çekmek istiyorum.Türkiye'de, mesela yüksek tahsilli bir kişi, işçi olsa ayrı, memur olsa ayrı, bankada çalışsa farklı ücret alıyor.Bu yüksek tahsilli kişilerin emekli maaşları da farklı. Bu, her tahsil derecesi için böyle.Neden?Memur emeklisi işçi emeklisinden farklı. O, Bağ-Kur emeklisinden farklı, banka emeklisi hepsinden farklı. Hele hele milletvekili emeklisi çok farklı emekli maaşına nasıl hak kazanır?Hükümet hükümet olsa aynı şartları taşıyan çalışana, çalışırken de, emeklilik halinde de, eşit ücret sağlamak zorunluluğunu hissetmez mi?"* * *SONUNDA elden gelen yapıldı. Yıllardır özlemi çekilen "çalışanları bir potada toplayan" kanun hazırlandı ama Anayasa Mahkemesi bunu bozdu.Yani "çatı çöktü."Evet gazetelerin, TV'lerin çoğu bu haberi, yani Anayasa Mahkemesi'nin kararını, "Çatı çöktü" diye verdi. Milliyet'te Gülçin Üstün'ün haberine ise "Sosyal güvenlikte kargaşa" adı verildi.Türkiye'nin özlemi, çalışanları, çalışmayanları yani emeklileri ortak bir çatı altında toplamaktı. Ama maalesef, yıllar sonra bunun eşiğinden dönüldü.* * *YENİ durum üç çalışan grubundan özellikle memurlar lehine oldu.Yani
Yani AB içinde Türkiye'yi farklı görenler var.Bunları bir yana bırakıp biz içeride olanlara bir bakalım.***"KUZEY Kıbrıs'a uygulanan izolasyonlar kaldırılmadan biz liman ve havaalanlarımızı açmayız."Bunu AKP hükümeti, Erdoğan söyledi durdu.Biz de vatandaş olarak 72 milyon kişi bu cümleyi ezberledik.Sonra bir gün Erdoğan hükümeti sürpriz yaptı ve "Biz bir limanla, bir havaalanını Güney Kıbrıs'a açarız" dedi.Bunun karşılığında da tabii AKP hükümeti AB'den bir fedakârlık, karşı bir jest bekliyordu... Karşı jest, o olur, bu olur, bizi fazla ilgilendirmez. Ama, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs politikasındaki değişiklik bizi, hepimizi ilgilendirir.Çünkü Kıbrıs bizim için, Türkiye için, 72 milyon için stratejik önemi olan bir adadır.Sonra 30-35 senedir yılda şu kadar para Türk halkının vergilerinden Kıbrıs'a destek için gidiyor.Üstelik bu ada için en son 1974'te bizim askerimiz kan dökmedi mi, ölümü göze almadı mı?40 bin askerimiz de bugün adada değil mi?***BİZ haydi halkız. Hükümet halkı, seçim sathı maili dışında küçümseyebilir, adam yerine koymayabilir. Halk da bunun cevabını seçim sandığında verir.Halk adam yerine konulmadı, ama bu politika değişikliğinin Meclis'ten,
Anketler bunu söylüyor.Neden böyle oldu?Avrupa'nın çifte standardı yüzünden."Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür" diyenlerin istediği oluveriyor mu, ne dersiniz?* * *AMA yine de Türkiye'de ben ve benim gibi AB yanlısı birçok kişi var.Bunlar "daha çok refah", "daha çok özgürlük" ve bu ikisinin "kesintisiz sürmesi" için AB'de olmak istiyorlar.AB ülkelerinin sayısı 25'e çıktı ama hâlâ Türkiye'yi aralarında görmek istemeyen AB devletleri var.Bakın Merkel ve Chirac'a. Türkiye'nin AB üyesi olmaması için nasıl da çalışıyorlar.Bunlara Avusturya ve Hollanda da destek veriyor.* * *AKP hükümeti de Türkiye aleyhtarlarının eline bulunmaz bir koz verdi:Kıbrıs.Yıllardır Türkiye, "Kıbrıs BM'nin işidir" dedi durdu.Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet olarak Kıbrıs üzerinde söz sahibiydiler.Ama AKP hükümeti "Ek Protokol"ü imzaladığı günden beri Kıbrıs, AB'nin sorunu oldu.Yani Türkiye, tanımadığı halde, bir devlete, Güney Kıbrıs'a liman ve havaalanlarını açmak durumuyla karşı karşıya kaldı.Türkiye'nin AB'ye alınmamasını isteyenler Kıbrıs'a sarıldı.* * *PAPA'nın Türkiye gezisinden Başbakan Tayyip Erdoğan çok memnundu. Çünkü Papa ona, "Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğini"
Doğru.Ama o kargaşa dönemleri artık geride kalmalıydı, yeni ve beyaz sayfalar açılmalıydı.Oysa biz bu beyaz sayfaları göremeyeceğiz. Ve böyle giderse çocuklarımız ve onların çocukları da göremeyecek. Kargaşa içinde eriyip gideceğiz.Bunları niçin söylüyorum.Şunun için:Bakın daha geçen gün ABD'de çıkan, hepinizin bildiği Newsweek dergisinde bir Türkün yazısı yer aldı. Yazar "Etkili, yüksek askeri çevrelerle konuştum, Türkiye'de yüzde 50 askeri müdahale ihtimali var" diyor.Neden?"Eğer AB yüzünden, Türkiye'de laikliği ortadan kaldıracak bir iktidar oluşursa darbe kaçınılmaz olur da ondan."Ben darbelere karşıyım.Ama, laiklik düşmanı iktidarlara da.Darbeler sonuçta Türkiye'nin aleyhine oldu.Ama darbelere de daima davetiye çıkarıldı.Hep derim, bunu 12 Mart darbesi bana o anda söyletti. "Ah, müdahale biraz önce olsaydı Abdi Bey (Abdi İpekçi) belki de ölmezdi."Bunu bana söyletenler 12 Mart'a davetiye çıkaranlar değil mi? Yani ülkeyi kan gölüne çevirenler, her gün, her gece adam öldürenler.Bugün de, yani cumhuriyetin kuruluşundan 83 yıl sonra hâlâ laikliği tartışıyoruz. Daha doğrusu, AKP içinde, laikliği tartışmak, geriye dönmek isteyen, hatta laiklikten vazgeçilmesini talep edenler var.
Bu fırsat bir daha ele geçmez.AKP yıprandı.AKP'nin, DP, ANAP veya DYP olmadığı da iyice anlaşıldı.* * *ECEVİT karizmatik kişiliği, vizyonu, dürüstlüğü ve deneyimiyle başarı kazandı.İnönü'yü devirdi, ortanın solunu üstlendi, Kıbrıs'ı fethetti, Apo onun döneminde yakalandı.DSP Ecevit, Ecevit DSP oldu. Parti "Ecevit partisi" haline geldi."Eğer Ecevit ayrılsa, DSP kalır mı?" sorusunu sorduracak kadar, partiyle lider bütünleşti.Ve Ecevit öldü.* * *GELDİĞİMİZ noktada DSP tükenme dönemini yaşıyor. Böyle giderse siyaset arenasında DSP diye bir parti kalmayacak.Oysa Türkiye'de fikri bir sol potansiyel var. Peki, neden sol tek bir güç haline gelemiyor?Merkez solun, yani CHP ile DSP'nin böyle bir niyeti ve eylemi hiç olmayacak mı?Ecevit, sol olarak DSP'nin CHP'den farklılığını öne sürerdi.Ortak noktaların arayışı değil de fark arayışı o kadar ön plana çıkarıldığı için de sosyal demokratların bütünleşmesi mümkün olmadı.* * *HEP söylediğimiz gibi, CHP'ye İngiliz İşçi Partisi'ni 18 yıl sonra iktidara taşıyan atılımın bir benzeri gerekiyor.Belki de bir Tony Blair anlayışı, bir "Tony Blair solculuğu"...Tony Blair, her şeyden önce "Yeni İşçi Partisi ve İngiltere için yeni hayat" diyerek yola