Maçtan sonra Trabzonsporlu ile Polis arasındaki gerginliği bir kenara bırakırsanız -ki, mağlup olan takım taraftarını kapı dışarı etmek bu işe önayak olmak anlamına gelir - Ziraat Türkiye Kupası finalindeki saha ve tribün görüntüsü çok ciddi bir mesaj vermiştir futbol mikserlerine.
“Bıktık dalaşmaktan ve kullanılmaktan”!..
Evet...
Her türlü azmettirmeye, tahrike rağmen Kupa finali “makul futbol gerginlikleri” sınırlarındadır.
Tribün de saha da kulübeler de öyle..
Kimse Zokora’nın tekmesine, Tolunay Kafkas’ın basın toplantısında kükremesine takmasın.
Olur o kadar. Şiddet olmadan gerginlik futbolun üzerindeki kaymaktır.
Futbol tarihimizde ilk defa olmuyor “koşullara göre başarılı” hocayla yolları ayırmak. Seyirciye şirin görünmek, “daha önemli hedeflerimiz var” imajı yaratmak veya ortalığı bulandırıp cambaza baktırmak için çok yapıldı.
Lakin, Beşiktaş’ın durumunda hayret ile ibret arası bir şey Samet Aybaba’yı yollamak.
İstifa falan etmedi, yönetim kendisiyle çalışmak istemedi.
Neden?
Şampiyon olacak takım kurmuşlar da beceremeyip üçüncü olduğu için mi?
Hayır...
“Ortalarda yer alıp bu seneyi geçiştirelim” planlarını yukarıya çekip şampiyonluk ümidi bile yarattığı için belki!..
Böyle giderse seneye üç büyüklere bir önerim var: “Zırhlı forma” üretsinler, yok satar. Ve tribünde pankart: “Vefat dolayısıyla kapalıyız”! İşte 3 pankartta ligimizin hali:
Aziz Yıldırım haklı çıktı
Her şeyden önce, “sanki iyi niyet ve uzlaşma zafiyeti bir tek onda varmış gibi” yazdığım sayın Aziz Yıldırım’ın hakkını teslim etmeliyim !
Galatasaray için “Bunlar yapar eder sonra elini uzatır” teşhisinin çürüdüğünü sandım.
Ve resmen hata yaptım.
***
Malum... Galatasaray Başkanı sayın Ünal Aysal, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda yaşanan muzlu ırkçılık vakasını kaza olarak nitelemiş ve “Bir an önce geride bırakmamız lazım” demişti.
Diyelim ki, sayın Aziz Yıldırım yerden göğe kadar haklı... Şu Galatasaraylılar “yapar eder” sonra elini uzatır!..
Diyelim ki, Galatasaray Başkanı sayın Ünal Aysal da aynı...
“Şike sürecinde nasıl belden aşağı çalıştı”... Ondan sonra “Lizbon’a gitmek ha”.
Yemezler!..
Çoktan çözmüş onları Aziz Yıldırım!
Notunu vermiş.
Bunca yılın başkanı... Güvenmek lazım.
Olacak iş, anlaşılacak aymazlık değil... Mesele, geldi iki tane çikita muz ile onları tutan iki elin sahibine dayandı.
Tabi, bir de “Meireles’in eli nerede”!..
Göze çarpan, irdelenen, öne çıkarılan, önemli ve acil mesele bu olur tabi bizimki gibi beyni magazinle yıkanmış bir ülkede:
Yani, temel içgüdüdüler...
“Gıda ve seks”!
Bir de “yaşamı sürdürme içgüdüsü” var ki, rahmetli Burak Yıldırım onu gündeme getiremeyecek durumda.
***
İdrak ile yapılamayan otokontrol, demir yumrukla mıhlanacak kafalara çaresiz. Savcı, yargıç, emniyet, disiplin, tahkim hepsi göreve...
İsterseniz durum tespitiyle başlayalım!.. Futbolda yıllardır uğraştığımız “Türk ekolü” yaratma çabalarımızda geldiğimiz nokta nedir?
Vasat futbol ama sosu bol!.. Hem de en acı sos:
Cinayet, ırkçılık, şike...
Küfür, bela, tehdit gırla.
Biletten cümle aralarına kadar sahtekarlık.
Laf sokma, sızlanma, ima, şüphe, komplo.
Kasap havası çalınca ceketini beline dolayıp piste fırlayan nazik beyleri, latif hanımları çok gördüm.
Darbuka düm-tekiyle kendini tutmaya çalışsa bile vücudundaki her kasın istemsiz harekete geçtiği insanları da bilirim.
Kapı gıcırtısına bile “iki göbecik” atanları anlarım.
Ama “hakem düdüğüne” oynayana ilk kez rastlıyorum!
Notasız, ritimsiz, melodisiz, cırtlak, tek düze bir nohut sesine hem de...
***
Neydi derbideki Galatasaray’ın hali? Nedendi?
Skoru hiçbir sonucu etkilemeyecek yolun sonundaki bir derbinin “en fazla” futbol ayini gibi geçmesi, sahadan başka şey umursanmayıp sahada olup bitmesi beklenir değil mi?..
Galatasaray şampiyonluğu ilan etmiş, eleği asmış...
Fenerbahçe kupa finaline çıkmış Avrupa’yı garantilemiş...
Ama iş bitmemiş!
Bitmez de bizde...
Sanki uzun bir yarışın startındalar, sanki tüm sezonun kırılma noktası bu Pazar.
Çünkü çok iyi biliyorlar: