Aziz Yıldırım’dan başka aday yok; 5271 üye gidiyor sandığın başına... 100 otobüs dolusu insan. İş güç özel hayat hepsi bir yana... İki geçersiz oy dışında hepsi giriyor oy kullanma kuyruğuna, “Aziz Yıldırım” diyor.
Yeryüzünde var mıdır acaba başka bir örnek.
Başkan hapiste. Mahkum mu olacak tahliye mi belli değil. Tulum çıkarıyor!
Aslında ne demek istiyor Fenerbahçe?..
* * *
Çok basit.
Başkan Aziz Yıldırım “ne dediyse” altına imzasını atıyor.
Artık yeter... Futbolu mu temizliyorsunuz, adamın burnunu mu sürtüyorsunuz, Fenerbahçeliler’i “değişime” mi zorluyorsunuz; her neyse, 10,5 aydır içerdeki Aziz Yıldırım’ın mağduriyeti kabak tadı verdi.
Üstelik bir işe de yaramadı!..
* * *
Ne Yıldırım “pes” etti, ne de Fenerbahçe taraftarı.
Hatta tam tersine:
Aziz Bey ciddi kariyer yapıyor Metris’te!..
Şimdilik İstanbul Belediye Başkanlığı teklifi geldi; bir bu kadar daha kalırsa Allah bilir Cumhurbaşkanı olarak çıkacak Mandela gibi.
Oh dünya varmış... Her şey güllük gülistanlık. Bahar geldi memleketin taşına toprağına...
Hatta futboluna!..
Dargınlar barışıyor, kulüpler kucaklaşıyor, centilmenlik, anlayış gırla.
Hayat güzelmiş be kardeşim!
* * *
Evet...
Fenerbahçe maçı kazanıp rakibi alkışlayınca zerre kadar olay çıkmıyor! Mis gibi törenler yapılıyor, konfetilerle Kupa alınıyor. “Aydınlık” göz kamaştırıyor.
Aynen devam edin lütfen!.. Ara vermeyin, rötar yapmayın, tereddüt etmeyin. Damardan, okkalı, aşağılayıcı olsun demeçler.
Acımayın.
Vurun, kırın, ufalayın ki, “nefret ile düşmanlık” ellerini ovuşturup bayram yapsın.
Tribünler tatilde, yerini sokaklar alsın.
Bastırın Nihat Bey... Ha gayret Ünal Bey!
* * *
Siz, sayın Nihat Özdemir...
“Alo, sayın Başbakanım hakem kornerimizi vermedi. Bir zahmet ilgilenebilir misiniz lütfen”!..
“Bi Dakka, onlar da kafamıza su atıyor ama Başbakanım”!!!
Gelecek sezonda böyle diyalogları okursanız hiç şaşırmayın; uyarması benden.
Yahu, koskoca ülkenin Başbakan’ı kupanın nerede verilmesi gerektiği ile uğraştırılır mı?
Kendileri sokaktaki adamı coşturup çileden çıkartıp sonra sarmaş dolaş maç yemeği yerken, Platini’ye ricacı olmaktan, maçta küfür eden kadın ve çocukları edebe davet etmeye kadar futbolun sevimsiz işlerini Başbakan’a yaptırmak neyin nesi?
Saracoğlu’nun ışıklarını da yaktırsaydınız bari!
90 dakikadan 9 saat önce bir gözü “lacivert” diğeri “sarı”, fıkır fıkır Kadıköy insanları doluydu sokaklar...
Sanki düğün var!
Tek fark, antendeki havlular sarı lacivert bayrak olmuş.... Komparsita Fenerbahçe marşı.
Bahariye kaldırımlarında beni sollayan iki delikanlının Fenerbahçe-Galatasaray maçı konuşmadan yürümesi tuhafıma gitti. Neyse, turistmiş onlar.
* * *
O da ne!.. Elinde üç Galatasaray bayrağı ile salına salına ticaret yapmaya çalışan bir seyyar esnaf...
“Teşvik” mi alıyor ne?..
Bir kulüp başkanının “hak aramak”, “otorite tazelemek” veya “gündem değiştirmek” için kavga tetiklemesine ilk kez tanık olmuyoruz futbol tarihimizde.
Lakin, böylesine “cephe genişletmek” ilk kez Trabzonspor Başkanı sayın Sadri Şener’e nasip oldu.
Federasyon’dan futbolcuya, medyadan rakip takıma kadar dev bir yelpazeye “perde atışı ile” salvo!..
* * *
Bitmedi. Sayın Şener’in giriştiği “topyekun savaşta” birkaç tane daha “akıl almaz durum” var:
Birincisi, sergilediği şu “tarz” ve uyguladığı “strateji” açısından “en beklenmedik kişidir” kendisi.
Nazik, esprili, yapıcı, çelebi bir başkandan “en agresif yönetici” yaratan kim?
Adam silahı kendi kafasına dayar ve bağırır: “Çağırın valiyi, bakanı buraya gelsin, yoksa sıkarım kafama”!..
Sıkar.
Haksızlığa uğradığını ve hak arama yollarının tükendiğini düşünüp, “toplum düzenini ve adalet kavramını sarsacak bir eylemle” olaya dikkat çekmek istemektedir.
O kadar ciddidir ki, canını koyar ortaya.
O kadar mağdurdur ki, “en beterini” kendi eliyle yapmaya kararlıdır.
O yüzden tüyleri diken diken eder bu girişimi.