Kim demiş Türkiye’de gereksiz gözaltılar, abartılmış tutuklamalar olduğunu!.. Beşiktaş-Galatasaray maçında “sahadan toplanan adamlar” ifadelerini verip tıpış tıpış evlerine döndüler işte.
Büyük bir ihtimalle ekip otosuyla evlerine bırakılmışlardır!
Arkadaşlar sahaya girmemişler zaten. Arkadan itmişler.
Ayıp olmasa “tazminat” bile isterler kulüpten:
“Para veriyoruz maçı seyredemiyoruz. İtiyorlar sahaya düşüyoruz. Yöneticiler uyuyor mu” diye.
* * *
Haklılar.
Sevgili Emre Belözoğlu “Kalbimde ırkçılık adına bir duygu varsa Allah bu kalbi söküp çıkarsın yerinden” dedin ya...
“Samimi” olduğuna sonuna kadar inanıyoruz ama... İşte tam da “bu gerekçe ile” iki misli kızıyoruz sana!..
Deliriyoruz.
Adımız gibi biliyoruz:
Irkçı değilsin. Olamazsın!
* * *
Çünkü, atalarından, ülkenden, tarihinden öyle bir şey öğrenmedin.
Fenerbahçe seyircisi çok fena alışmış yani... Televizyonda maç seyretmeye de tıpkı Şükrü Saraçoğlu’na gider gibi 15 dakika kala ağır aksak geliyorlar. Ben ne bileyim; önce moralim bozuldu “kendin pişir kendin ye” diye... Ama düdükle birlikte hem stat hem de bizim kafe doluydu.
* * *
Seyircilerimiz arasında suratından düşen bin parça, mutsuz bir genç var. Üstelik atkısından belli Fenerbahçeli... Yan sandalyeme aldım ve sordum:
“Derdin nedir senin”?
17 yaşındaki Mert, arkadaşlarıyla birlikte Saracoğlu’na girmek üzereyken babası telefon etmiş, “Gel beraber seyredeceğiz” demiş. 70 lirası cebine kalsa da sevinemiyor garibim. Zaten maç boyunca bir yanında ben, bir yanında babası; en çok “Ama be” diyebildi protesto babında.
Fenerbahçe iyi bir nesil yetiştiriyor şahidim! Baba sözü dinleyip stadın kapısından dönmek kolay mı?
“Gerçek gibi görünenin” arkasını araştırmak, artık “milli sporumuz” haline geldi değil mi?..
O zaman, Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçında Ali Koç’a yapılan çirkin saldırının arkasında neler olabilir, düşünelim.
Birinci ihtimal, ölçüyü kaçıran fanatik bir taraftar.
Hangi hüsnü kuruntuya sahiptir öyle bir şapşal:
Zaten “üstü kapalı” direktifler alıyorsun kendi kulübünün yöneticilerinden... Adam, “Git rakip yöneticiyi tekmele” diyecek değil ya; gerisini anla.
Nasıl olsa cezası falan yok bu işin!.. Saldır gitsin.
Bakarsın dikkati çekersin, televizyon fenomeni bile olursun kardeşim. İlerde tribün lideri payesiyle BMW’lere binmek de var.
Bu memleketin sokaklarında, evlerinde, okullarında, kafelerinde ve dahi telefon muhabbetlerinde “birinci konu” nedir?
Çarpan elektrik zammı, uçan benzin fiyatları mı?
Adalet, eğitim sistemi?..
Suriye meselesi?
Hayır... Geçmiş-gelecek veya o günkü derbi.
BEREKET Mİ, DEHŞET Mİ?
Bakmayın futbolu sever göründüğümüze!.. Bizde, statlar da derbilerde dolar, “stor”lar da.
Süper Final’i bilmem, ama Lig bugün bitmiş olsa “Sezonun iki şampiyonu var” diye yazardım!..
Biricisi “maddi gerçek” Galatasaray, ikincisi “maneviyat kontenjanından” Fenerbahçe.
Peki, nasıl başardılar?
“Dayanışma” ile.
Sihirli sözcükler; “dayanışma” ve onu yaratan “yardımlaşma”!
Galatasaray’ın dayanışması sahada... Yeşil çimenlerin üzerinde. Fenerbahçe’ninki tesislerde... Yönetim’de.
Galatasaray’daki “kavga” az buz iş değil. Olay savcılık incelemesine alınırsa kimse şaşırmasın, - ki, Riera’nın götürüldüğü hastanedeki emniyet görevlisi rapor tutmuşsa, olacağı budur.
Kapıyı kilitle, adamı eşek sudan gelinceye kadar sopala!..
Yok ya.
* * *
İsmi lazım değil çok iyi hukukçu bir dostuma sordum; “Kırık varsa savcılık harekete geçmek zorunda ve 1 ila 6 yıl arası hapis cezası ister” dedi.
Söz konusu Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesi.
Kasten adam yaralama; 1-3 yıl...
Fırat Aydınus, Avni Aker Stadı’nda pazar akşamı oynanan karşılaşmanın 41. dakikasında Cristian Baroni’nin attığı golü, yardımcısı Serkan Ok’un, Moussa Sow için kaldırdığı ofsayt bayrağına rağmen geçerli saydı.
Sonra ne oldu?
Sen misin golü veren!
Tüm kanallardaki saatleri üst üste koyarsanız en az “bir ay” tartıştı “uzmanlar”.
Anlı şanlı ve “hoca” lakaplı eski hakemlerden bazıları, işi “Aydınus’un kokartını sökmeye” kadar vardırdı.
Mesela Erman Toroğlu... Mesela Ahmet Çakar.
“Buz gibi ofsayttı” onlara göre.