Maalesef

31 Mayıs 2010

Fenerbahçe’nin dramatik bir şekilde kaçırdığı şampiyonluk ve kupa kayıpları sonrasında kulüp yönetiminden hüzünlü bir sessizlik devresi beklenirken aksine Sayın Aziz Yıldırım tam bir laf kalabalığı taktiği (!) ile kapatmaya çalışıyor acılı zamanların üzerini.
Bir tek “Ben mi sahaya inip atacağım golü?” sözcüğü üzerine düşünmek lazımdır bizce. Çünkü özrü kabahatinden büyük bu lafın aslında tam da tersinden yorumlanacak öylesine bir anlam derinliği var ki bizce... Evet Bay Başkan, siz sahaya inip atacaksınız hayati önemde beklenen gol sayısını. Bırakınız Zico, Aragones, Daum gibi teknik adamları almak veya göndermek konusunda yaptığınız hayati hataları. Ya Kezman, Maldanado, Josico, Kazım gibi birkaç yanlış futbolcu alım satımı sonrası Güiza isimli çakma santrfor ile işlediğiniz büyük günahın hesapları altından nasıl kalkılacak Sayın Yıldırım.
Kulübün önüne gelen ağır euro faturaları dışında bu yılki maddi - manevi zararların tümünden Güiza ve de onu transfer eden siz sorumlu değil misiniz? Fenerbahçe’de tüm transferler sizden sorulur. Hatta sizden habersiz kuş bile uçamaz şeklinde bir otorite ve disiplini anlatan yorumlar dolaşır kulaktan kulağa kulüp çevrelerinde. Faydaları

Yazının Devamı

Yabancılar cenneti

27 Mayıs 2010

Futbol sezonu müthiş bir final haftasıyla noktalandı ve BURSASPOR, alnının akıyla yakaladığı şampiyonluğun keyfini çıkarmaya hak kazandı.
Bursaspor’un minik bir bütçeyle İstanbul’un büyüklerini sollayıp geçmesi tüm ülkede alkışlarla karşılandı. Ama bazı çevrelerde ise biraz da hayretle bakıldı nedense... Demek ki Bursaspor, yönetim artı seyirci artı Ertuğrul Sağlam ve soyunma odası birlik ve beraberliğine sene boyu kör gözlerle bakmış hayretçi çevreler. Halbuki Sağlam’ın Bursa’da, Şifo Mehmet’in Antalya’da, Trabzon’da Şenol Güneş’in, Eskişehir’de Rıza Çalımbay’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye’de Abdullah Avcı ve Kasımpaşa’da Yılmaz Vural’ın ve de Diyarbakır’ı çalıştırırken Ziya Doğan’ın, İstanbul büyüklerini puan kaybı açısından delik deşik etmeleri İstanbul’daki büyük patronların dikkatlerini çekti mi dersiniz?
Daum’un taraftarını çılgın hale getiren tertip ve taktik yanlışlarıyla kaybedilen puan ve lig zararları öyle kabul edilir, yani yenilir - yutulur hatalar mıdır sevgili Fenerbahçeliler? Eeee, Galatasaray’daki Rijkaard efsanenin (!) balonu da erken patladı bu sezon. Adam, Galatasaray’ın kadro yapısını darmadağın etmek için gelmiş sanki İstanbul’a.
Şimdi Fenerbahçe,

Yazının Devamı

ŞOK...

17 Mayıs 2010

Saraçoğlu’nda nefes kesen 90 dakika futbol oyununun bütün cilveleri yaşanarak tam bir heyecan fırtınası içinde sürüp gitmekteydi.
Oyuna yıldırım gibi bir harekatla başlayan Fenerbahçe, Trabzon’u önce kendi oyun alanına kilitliyor, sonrasında ise yerli yerinde bir paslaşma organizesi kurarak Trabzon ceza sahası içi ve çevresinde ambargo uyguluyordu adeta... Sağdan ve soldan gelen uzun toplar Trabzon defansına zorlu anlar yaşatıyor, kaçan goller ve pozisyonlar dizisinden sonra Güiza’dan gelen sayı ile tribünler bir anda ayaklanıyordu Kadıköy’de... Ancak bu arada Bilica ve Vederson’un defansif disiplinden kopup, hücuma koşmaları da futbolun içinden gelmiş gözlerde endişeler yaratıyordu. Zaten Burak’ın tarihi golü de Vederson’un bölgesindeki inanılmaz kademe hatasıyla yeşeriyor ve Burak sol kulvardan gelen ortayı adeta elini kolunu sallayarak rahatça kullanıyor ve topu Volkan’ın arkasına bırakıyordu. İşte o andan itibaren Fenerbahçe de sanki ‘ŞOK’a giriyordu.
Bu arada Trabzon’da bir derlenip toparlanma başlıyor, Fenerbahçe’de ise gerginlik, coşkuyla oynamadan kopuş durumu gözleniyordu. Normaldi tabii... Hele Bursa’dan peş peşe gelen gol haberleri tribünlerden takıma kadar her

Yazının Devamı

Şampiyon gibi

10 Mayıs 2010

Ankara’da korkular içinde kıvranan, buna karşın kaybedeceği bir şey olmadığı için Fenerbahçe’ye karşı tüm kazanma kartlarını oyuna süren Ankaragücü’nün açık ve korkusuz oyun anlayışları yarışmaktaydı haftanın merakla beklenen 90 dakikasında.
Fenerbahçe’nin oyuna hakim olabilmek adına yavaş, fakat temkinli başlangıçla yarışmaya girmesi doğaldır. Ankaralı sarı-lacivertlilerin de şampiyon namzetinin hayallerini devirmek için şartlanmış bir kavramla oyunu erkenden sarıp-sarmalama istekleri de kendi açılarından normaldi. İşte bu karşılıklı gerekler tarafların hücuma kalkışlarında oldukça elektrikli bir havanın doğmasına sebep oluyordu zaman zaman. Neyse ki bu kritik yarışmada önce Kuddusi Müftüoğlu sonra da yardımcıları çok sakin, fakat çok da dikkatli bir çalışma temposu ile ve doğru kararlarla zorlu maçı kolay bir havaya sokuyorlardı. Bu arada aklı gol yakalama sevdasına takılı Ankaragücü yiyeceği kontrataklara boşvermiş bir havada Fenerbahçe kalesine devamlı yükleniyor, buna karşın özellikle Vederson’un çizgiye kadar inişlerindeki ‘kırmızı alarm’ bölgesindeki görüntülere pek de önem vermiyordu nedense...
Zaten ilk gol de işte bu vurdumduymazlık vaziyetinden doğuyor ve köşe

Yazının Devamı

Kupanın patronu

6 Mayıs 2010

Urfa’da oynanan kupa finali Fenerbahçe adına hem futbol kalitesi olarak hem de sonuç adına yine hüsran ve Daum’un günahları ile dolu olarak yitip gidiyordu.
Öyle ya, yarışmanın 3-4 dakikalık bölümünde top kullanma özelliklerini sarı-lacivertli ayaklarda saklı tutan Fenerbahçe bu çok önemli kazanma anahtarlarını neden erkenden Trabzonspor’a kaptırma yanlışına sapıyordu ki... 5. dakikada Umut yakaladığı mükemmel pası kullanmada lükse kaçmadan direkt dibine bırakabilse Trabzon’un dün Fenerbahçe’yi daha ağır bir skorla safdışı etme gerçeği doğacaktı. Evet, topla buluştuğu anlarda Fenerbahçe sağdan Mehmet’in sol kanattan ise Vederson’un kulvar bindirmelerinden yan top ortaları yakalıyor, ancak Güiza’nın beceriksizlikleri bitmek tükenmek bilmiyordu ki... Bu arada tempolu paslarla başta Umut olmak üzere Engin’in Alanzinho’nun Barış’ın hücum çıkışları Fenerbahçe defansını çok da zorluyor ve daha ilk 45’te Trabzonspor, Fenerbahçe’den üstün bir zaman diliminde sahanın hakim tarafı olmayı hak ediyordu.
* * *
İkinci devredeki oyunun akışı yine kontrollü oynama dikkatleriyle başlıyordu Urfa’da. Kupayı sahiplenme adına gayet normal olan bu dikkat ve itina anlayışı hem Fenerbahçe hem de

Yazının Devamı

Futbol şenliği

2 Mayıs 2010

Fenerbahçe futbol oyunu diye peşinden koşup durduğumuz lezzet arayışının en mükemmellerini sergilemekteydi Eskişehirspor önünde.
Müthiş bir çabuk oynama anlayışının en hızlısını sahaya sürerek oyuna giren sarı-lacivertli 11, kaptan Alex’in sahanın her bölgesine girip çıkan düşünsel zenginliklerini çimene hovardaca döküyor ve Fenerbahçe şampiyonluk yolunda olağanüstü bir inanmışlığın ve kenetlenmişliğin zenginliğini sunuyordu tribünlerdeki sevdalı taraftarlarına...
Yaşadığımız sezonun en zevkli 90 dakikasını sergileyen sarı-lacivertli kadronun bu organizasyondaki gözalıcı patronu Alex’ti tabi... Defansın derli toplu oyun planında oyun giriş çıkışlarının ayak izleri görülmekteydi. Orta alandaki tüm hücum organizasyonlarında yine Alex’in ölçü-biçi konusundaki tüm ince hesaplarını taşıyan paslaşma ölçümlerinin doğru çizgileri ilgi ile izlenmekteydi. Gol konusunda ise fazla lafa ne gerek var; ustanın ilk goldeki vuruşunun teknik haritasını çıkarıp çerçeveliyerek satışa sunsanız Fenerium mağazaları önünde kuyruklar oluşur sanırız.
Tabii Alex’in ekibi de hocalarına ayak uydurmakta, üstün başarılar sürüyorlardı zevkli yarışmanın gündemine. Emre’nin - Selçuk’un - Lugano-Bilica

Yazının Devamı

Sırat köprüsü

26 Nisan 2010

Adeta sırat köprüsünden geçermiş gibi stres ve heyecan yüklü bir yarışmanın içinden yürüyerek yoluna devam etmek adına yoğun bir çaba harcıyordu Fenerbahçe.
Çünkü Kasımpaşa evinde oynamanın avantajıyla sahada mevzilenmiş, Fenerbahçe’nin bırakınız oyun tarzını yarışta adeta nefes alışlarını dahi denetler bir titizlik ve dikkatle takip etmekteydi bu ilginç mücadeleyi... Defansif düzenini önce orta alanda hareket halinde tutan Kasımpaşa kaptığı toplarla hemen baskın hücumlara çıkıyor, Fenerbahçe’nin topa hakim olması durumunda ise derhal kendi kalesi çevresinde kalabalık bir savunma ordusu oluşturuyordu. Yani iki takım da futbolun çeşitli pozisyon örneklerinden göz alıcı gösteriler sergilerken, Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nın mütevazı varlığından çok daha görkemli bir futbol ve kazanma yarışı sarıp sarmalıyordu maçın gündemini.
İkinci yarıda Fenerbahçe’nin defans hattını daha ileri alıp, Kasımpaşa’nın oynama alanını daraltmaya çalıştığı görülmekteydi. Daum’un golsüz bitecek bir sonucun şampiyonluk yarışında bir işe yaramayacağının telaşında olduğunun açık fotoğrafıydı bu durum...
Gerçekten de ilk yarıda Fenerbahçe oyun alanında kolayca top koşturan Cenk - Şahin - Sancak - Murat

Yazının Devamı

Zor da olsa

19 Nisan 2010

Fenerbahçe önemli olduğu çok da iyi bilinen Beşiktaş derbisi sonunda zaman zaman zorlansa da, çok kritik anlar yaşasa da sonuçta hayati 3 puanı kazanmanın keyfiyle ayrılıyordu Saraçoğlu’ndan.
Karşısına kontrollü ve defansif ağırlıklı bir düşünce formatıyla çıkan siyah-beyazlı on biri ilk yarıda kolayca kontrolü altına alan sarı lacivertli ekip, kaptanı Alex’in sihirli vuruşuyla aradığı golü de çok erken buluyor ve Saraçoğlu’nda kesin bir sarı-lacivertli oyun hakimiyeti yaşanıyordu.
Beşiktaş’ın karşısına dar alanlar kurup, küçük fakat sağlama basan pas trafiğini yerleştiren Fenerbahçeli oyuncular siyah-beyazlı ekibin zaman zaman kamikaze tarzı dalışlarına da gerekli fiziki cevapları veriyorlar ve dar alanları mükemmel kontrol eden bir oyun ruhuyla sahada tam bir Fenerbahçe hakimiyetini sergiliyorlardı.
Peki ‘Beşiktaş’ın arada bir yakalayabildiği toplarla hücuma kalkışları, neden Bobo-Tello gibi golcü isimlerin ayaklarında bir türlü canlanamıyor ve Volkan’ın kalesinde tehlikeli gol korkuları yaşanmıyordu?’ diye sorarsanız söyleyelim. Çünkü Fenerbahçe geri dörtlüsü ve Bilica-Lugano ikilisi daha tehlike doğmadan hemen rakiplere basıyorlar ve Beşiktaş’ın gol ihtimallerini daha

Yazının Devamı