Ah Fener vah Fener!

12 Eylül 2010

İlk yarıda oynanan futboldaki Fenerbahçe takımının durgunluğu ve suskunluğu sanki ikinci yarıda doğacak “Kayseri fırtınasının” habercisi gibiydi, futbolu bilinçli gözlerle izleyenler için...
Kayseri de Fenerbahçe de birbirine çok benzeyen “kontrollü futbol” anlayışlarıyla yiyip bitiriyorlardı 90 dakikalık futbol oyununun yarı zamanını...
Hadi Kayseri’nin kendi evinde oluşundan, rakibinin ise İstanbul devlerinden Fenerbahçe olmasından kaynaklanan dikkatle kontratağa dayalı oyun anlayışını kabullenelim. Ama sarı-lacivertli takımın üç puan kovalamasındaki yavaş kalışlarını koca 45’te göze batan tek gollük pozisyon üretemez halini nasıl algılayıp sizlere anlatabileceğiz ki?
Orta alanda “al gülüm-ver gülüm” pasları yanlara ve geriye oynandıkça oyun daha da yavaşlaşıp çekilmez bir hale geliyordu adeta... Mehmet Topuz’un sağ kanatta tek olumlu depar ve top taşımasına rastlamadık ilk devrede... Alex zaten disiplinli ve planlı oynayan Kayseri savunmasının markaj hesapları içinde eriyip gidiyordu çokça zaman... Niang ileride “öksüz adam” rolleri yaşıyordu zorunlu olarak ve pas desteği yoksulluğundan... Caner ise solda çırpınıp duruyordu iyi niyetle... Ama hücuma çıkış komple bir kavram

Yazının Devamı

Sevinç dalgaları

8 Eylül 2010

Sahamızda oynamanın verdiği cesaret ve güven duyguları maksadını aşıp, aşırılık çizgisine yükseldiği anlarda kazanma ile kaybetmenin arasında gidip, geliyordu dünkü nefes kesici 90 dakika.
Belçika’nın yepyeni bir gençlik kadrosu kurarak bu ekibi uluslararası yarışmalara hazırladığını 2010 elemeleri sonrasındaki zamanlardan beri duymaktayız... Ayrıca Belçika’nın yaş ortalamasının 23, bizimkilerin ise 27’nin üstündeki oranlarda olduğu, günlerdir basınımızın dilinde.
Öyleyse bu bizden daha genç ve hızlı ekibe karşı ikinci yarıdaki tempomuzu ilk 45’in yarısında sahaya döküp, Belçika’nın kazanma umutlarını daha erkenden kıramaz mıydık? Gerçi Onur’un yediği gollerdeki açık ve net yanlışlar, hele ilk sayıdaki kale içinde çakılı kalışı, ikinci goldeki bariz hatası dünkü sıcak ve kıvanç dolu galibiyete rağmen üzerinde ısrarla durmamız gereken bir eksikliğin adıdır Milli Takımımız’da.
İleri uçta Tuncay’la başlamanın dayanılmaz hafifliğini Milli Takım’ın her hücum çıkışında ve ilerideki planlarında sırtında taşımak zorunda mıdır yani Türkiye? Futbol sadece iyi niyet ve güce dayalı bir oyunu değildir ki! Son hareketlerde sürekli hatalar içinde Tuncay... Hele oyunun başlarında Arda’nın

Yazının Devamı

Sadece galibiyet

4 Eylül 2010

Milli Takım’ın, Kazakistan önünde sergilediği futbolun öyle üst düzey bir kalite taşımadığını farklı sonuca rağmen belirtmemiz gerekmektedir.
Galibiyet zaten beklenen bir sonuçtu. Ancak defans - orta alan ve hücum bölgesindeki ilişkilerin pek parlak olduğu da söylenemez. Orta alandaki hazırlık pasları ve hücuma çıkış atakları oldukça yavaştı. Çabuk düşünüp - çabuk hareketlenme dediğimiz organizasyonlar için parlak laflar etmemiz doğru olmaz.
Çünkü Hamit’in enfes volesiyle gelen ikinci sayıdan sonra Kazak kardeşlerimizin oyundan kopup, kaderlerine razı bir tempo düşüklüğüne yuvarlandıkları açıkça ortadaydı... Bu büyük avantajı birkaç gün sonra oynayacağımız Belçika maçında yakalayabilir miyiz? Tabii ki hayır! İşte bu açıdan da bakarak değerlendirmek gerekir dünkü net skorlu galibiyeti.
İleri ikili Nihat ve Tuncay’ın bildiğimiz son hareket arızaları dünkü farklı sonuca rağmen yine gündemdeydi. Hele Nihat’ın attığı gole rağmen ortaya koyduğu futbol ve pozisyon fotoğrafları, gruptaki diğer kaliteli ekipler önünde ne kıymet ifade eder tartışmak lazımdır.
Bir de teknik kulübedeki bir hakikate parmak basmak gerekiyor bizce... Bu takım Guus Hiddink’in değil, Oğuz Çetin’in ekibidir

Yazının Devamı

Emre, Okan, Alex ve Niang

30 Ağustos 2010

Fenerbahçe kendi evinde ıssız tribünler gibi içi boş ve sadece beleş golleri hoş bir 90 dakikayı yaşatmaya çalışıyordu.
Yok, Okan ilk kez ligde forma giyiyormuş, Caner geri dörtlünün solunda acaba kaç karat defansif maharetlere sahipmiş...
İşte Aykut Kocaman hazırlık kamplarında yapılması gereken bu teknik arayışları, Manisa önündeki üç puan kavgasında görerek değerlendirmeye (!) çalışıyordu kadro yetersizliği ve sakatlar sebepleriyle de... Böylesine rahat olması gereken bir yarışmada Fenerbahçe kazanmak için ille de ıkınıp sıkılıyorsa eğer bu takımın gelecek kritik haftalardaki önemli maçları, teknik kulübe fikirlerine değil de Tanrı’nın takdirlerine kalmış demektir.
Sarı-lacivertli takımın savunmadaki orta ikilisi yani Lugano - Bilica birlikteliği, geçen yıla göre büyük bir zelzele altından kalkmış gibi ezilip, büzülmekteydi Manisa hücumları karşısında... Mehmet Topuz’un sağ kanatta Gökhan Gönül’ün yokluğunda gençliğinin tüm zindeliğini, futbol bilgeliğinin bütün teknik detaylarını artık sergilemesi gerekiyordu. Ama hazret hâlâ Fenerbahçe’ye alışıp, alışamama mazeretinin arkalarına saklanmaktaydı sanki.
Cristian dünkü farklı sonuca rağmen oyunun neresinde vardı, neresinde

Yazının Devamı

Buraya kadar

27 Ağustos 2010

İlk yarısı Fenerbahçe adına kabus halinde geçen tur maçının detaylarına hiç girmeyeceğiz. Çünkü rakibin isteğine boyun eğercesine bir durağanlık içinde sıkışıp kalan Fenerbahçe’yi ne mazide seyrettik ne de yakın zamanlarda...İkinci 45’e olmak veya olmamak parolasıyla başlıyordu sarı-lacivertli ekip. Emre’nin golü Fenerbahçe’ye ilaç gibi gelirken, içimiz korkularla da dolup dolup taşıyordu aslında.
Fenerbahçe ilk yarıda kendi oyun alanına sıkışıp kalmanın işe yaramazlığını fark etmiş olacak ki, tüm hatlarıyla PAOK’un üzerine yıkıyordu teknik ağırlıklarını... Yunan ekibinin ilk 45’te başarıyla uyguladığı kendi oyun alanına kilitleme tuzağını Aykut hoca ekibi devre arası tartışmış olacak ki, sarı-lacivertliler ikinci devreye hızlı ve umut dağıtan tempoda başlıyorlardı. Fenerbahçe’nin temposundaki başrol oyuncuları Gökhan Gönül başta olmak üzere Stoch ve Niang’ın seri, çabuk ve dengeli ataklarıydı.
Bu arada Fenerbahçe’de varlığı tartışılan Alex’in de oyunun ikinci perdesinde bölgesine hakim olup, takımının hücum rotalarına önemli katkılar yapmak için çırpınıp durduğunu da belirtmeliyiz. İkinci yarıdaki Fenerbahçe çıkışından etkilenip oyundan düşme emareleri gösteren PAOK’un durumu

Yazının Devamı

Trabzonspor yılı olabilir

24 Ağustos 2010

İlk yarısı 5 golle biten bir başka Trabzonspor - Fenerbahçe maçı oynanmış mıdır acaba geçmişteki futbol tarihimizde?
İki takımın da maç başlar başlamaz alan markajı görevlerine koşup, birbirlerine çok yakın oynamaları tarafların pas trafiği kurgularını alt üst ediyor, ne Fenerbahçeli ayaklar ne de Trabzonsporlu oyuncular yerli yerinde ve bilinçli paslar üretme konusunda başarılı olabiliyorlardı bir süre...
Yani bir bakıma 15 dakika tam bir Hababam yarışması oynanıyordu Trabzon’da... İşte tam da bu düşüncelerin seyirci kafalarını tırmaladığı sırada Mehmet Topuz manasız bir kafa vuruşuyla genç kaleci Mert’i avlıyor ve gol panayırı halinde geçen ilk 45 dakikanın perdesi açılıyordu Avni Aker’de... Gol şaşkınlığına düşüp takılan sarı-lacivertliler karşı ataklara çıkış yolları ararken Yattara’nın sağdan gelişi ve yaptığı mükemmel aşırtmayla yarattığı ikinci sayı Fenerbahçe’yi adeta şoka sokuyor ve sarı-lacivertliler kaybedecek ne kaldı silkinişiyle Trabzon kalesine ataklar yapmaya ve açık oynamaya başlıyordu.
Evet Semih’in çizgiden ustaca penaltı noktasına çevirdiği top Lugano’nun kafasıyla Trabzon kalesine iniyordu. Ancak Trabzon’da gol yağmuru dinmek bilmiyordu bir türlü.

Yazının Devamı

F.Bahçe tura yakın

20 Ağustos 2010

Fenerbahçe, Selanik’teki zorlu deplasmanın ilk yarısında, Avrupa maçlarına hiç de layık olmayan bir futbol kıyafetsizliği içinde sıkışıp kalmıştı.
PAOK’un tam bir oyun disiplini içerisinde ortaya koyduğu bol paslı ve hatasız top kullanımları, sarı-lacivertli ekibi oynamaya çalıştığı futbol bütünlüğünün çok üzerindeydi doğrusu... Fenerbahçe’nin oyun planlarını iyi incelemişti PAOK teknik kulübesi. Artık sağır sultanların bile öğrendiği toplar Alex’te toplanır, onun yönlendirmesiyle Fenerbahçe hücuma kalkar şeklindeki klişe anlayışının, deşifre olduğunu bilmeyen teknik adamlar mı kaldı ortalardaki, PAOK’un patronları bu gerçeği göremesinler?
Evet, Gökhan Gönül’ün sağ kulvar çıkışları, yan top ortaları içten ve emekle yoğrulan uğraşlardı. İyi ama Fenerbahçe’nin rakip kalede çoğalan PAOK savunmasını alt edecek sivri, seri ve iş bitirici isimler yoktu ki ortalarda. Bir tek Semih’ten sihirbazlık bekleyerek maç kazanılamazki. İyi ki, ilk yarıdaki bu sorunları, Aykut hoca yerinde okudu da Fenerbahçe ikinci 45’te karşı ayaklanma başlatabildi.
* * *
Niang’ın oyuna girişi, sarı-lacivertli ekibin ikinci devreye hızla başlaması, birden değişik hava yaratıyordu Selanik’te... Niang’ın tam

Yazının Devamı

Acabalar dünyası

16 Ağustos 2010

Fenerbahçe’nin dün geceki futbolu, ligin ilk haftasında şaşırtıcı gelişmelerin ışıldaklarıyla donanımlıydı tribünleri ıssız gecedeki yarışmada...
Öyle ya, hazırlık maçlarındaki sonuç fotoğraflarını renklerine bir türlü yakıştıramayan sarı-lacivert tutkunları, on yıllardır ilk yarısı dört gollü üstünlükle biten bir lig ve puan maçına hiç şahit olamamışlardı ki... Evet, Şifo Mehmet de soyunma odasında müthiş bir Fenerbahçe yanılgısının tuzağına düşmek ıstırabıyla izlemek zorunda kalıyordu gol fırtınası halinde geçen dakikaları. Fenerbahçe’nin, Young Boys’a elenişindeki hazin tablo çelmişti anlaşılan Mehmet hocanın aklını... Yani sarı-lacivertli defansı erken avlayıp, puanları yakalama hayallerine erken kapılıp açık oynamak. Necati’nin geçen yılki acar ve işbitirici oyun üslubuna aşırı güvenmek gibi taktik değerler yanılgısı bitirmişti aslında Antalya’nın daha ilk 45’te işini...
Fenerbahçe’de ise geçen yıl Daum isimli inatçı ve kompleksli adama sezon boyunca anlatmak için çırpındığımız Alex-Semih ikilisinin düşünsel ve oyun içi ilişkilerindeki sihirli bütünleşmeleri idi sadece... Ama Güiza saplantısı vardı adamın... Bu uğurda Fenerbahçe şampiyonluğu kaybetti son arda, tabi Daum da

Yazının Devamı