Körlerin dansı

6 Aralık 2008

Fenerbahçe’nin derbi maçlarındaki akılcı ve sonucu yakalayıp koruyan oyun mantığından sonra Denizli’deki dağınık ve de sisteme dayalı bir futboldan çok uzaklarda yaşayan oyuna tahammül etmek zordu doğrusu...
Fenerbahçe’nin hücumlara çıkışla ilgili bir oyun planı olduğunu söyleyebilene aşkolsun... Aragones’in Güiza-Josico-Vederson-Kazım-Alex gibi isimlerden tesadüflerin dışında sayı beklemesi mucize adeta... Alex’in sakat olup olmadığı Fenerbahçe taraftarı için çok da önemli değildir. Çünkü sakat futbolcu oynamaz, oynatılmamalıdır. Dün oyuna girdikten sonra Fenerbahçe’nin kaderini kurtaran Deivid ve Emre niçin ilk on birde değillerdi? Herhalde sakat oldukları için... Öyleyse Alex neden ilk on birde... Sihirbaz futbolcu olduğu için mi? Futbol oyununda tılsımlı oyuncu yoktur dostlar. Sağlıklı olduğu zaman pozisyon ve golleri üstün yeteneğiyle yaratan futbolcular vardır sadece... Özellikle ilk yarıda sahada uyuklarcasına koşuşan Fenerbahçeli ayakları gördükçe Denizli daha bir hevesle ve “ha gayret” dercesine sarılıyordu oyuna... Hele sarı-lacivertlilerin orta alandaki savurgan halini gördükçe ev sahibi takımda moraller yükseliyor ve Denizlispor ani yüklenmelerle hayli de zora

Yazının Devamı

En kötü gün

4 Aralık 2008

İbrahim ONUK’u 1950 yılında tanıdım... Ankara Muhafız Gücü’ne eğitim sonrası, Sivas’tan gönderildiğim zamanlardı. Muhafız alayında tanıdığım ilk şefkatli bakışları sevgili İbrahim ONUK ve Sebahattin ERMAN’ın gözlerinde hissetmiştim.
Sonrası hayatımın en unutulmaz iki sezonluk anılarıyla geçti Çankaya’da... Beşiktaş’a giden Mustafa ERTAN üstadın formasını bana uygun görmüştü teknik komite. İşte tam iki yıl bu saygın formayla yarışmak yanında askerlik kavramının saygın ögeleriyle tanışmak, ONUK ve ERMAN komutanlar başta olmak üzere sayısız asker arkadaşlar edinmek gibi çok değerli kazanımları elde etmiş olmanın bahtiyarlığını hâlâ hissederim...
İbrahim ONUK inanılmaz bir futbol sevdalısı, aynı zamanda da müthiş bir organizatördü o zamanlarda. Futbol Federasyonu Hasan POLAT başkanlığında, ONUK komutandan sorulurdu aslında. Henüz yeni kurulmuş Milli Lig’in oturup, yerleşmesi için gerekli her türlü teknik ve de idari kararlar ONUK’un kafasında şekillenir ve hayata geçerdi. Zaten Hasan Polat başkan İstanbul’da çalıştığı için tüm Türkiye’nin her türlü futbol meselesini ONUK çözerdi...

Aziz kahramanlar
Ayrıca rahmetliler İsmail HAKKI GÜNGÖR - İsmet SERTKAYA, Sahabattin ERMAN ve İbrahim

Yazının Devamı

İhtirasa kapılmadan

30 Kasım 2008

Kadıköy’de Beşiktaş’ı ağırlayan Fenerbahçe belki de bu sezonun en rahat oyununu sergileyerek kazanıyordu bu çok önemli derbi maçını.
Selçuk’un sayısı gelene kadar sahada sadece sarı-lacivertli oyuncuların top çevirip, sıfır pas hatasıyla oyunu götürdüğü ortadaydı... Yani Fenerbahçe’nin dünkü yarışma parolası korkunun ecele faydası yoktur sloganıydı. Takımın sahaya yerleşim şablonunu bozmadan yapılan dengeli pas döngüsü futbol oyununun özünde rakibi topsuzluğa mahkum etmektir bir yerde.
Evet Kartal’ın kazandığı gol de ilginçti. Rüştü’den Ekrem’e uzanan tek pas ve de onun Nobre’ye kestiği ara topuyla gelen gol. Yani iki pasla elde edilen bir sonuçtu. Ancak bu sayıya rağmen Fenerbahçe’nin hiç bozulmadan saha yaygınlığını aynen koruması ve maç boyunca oyun disiplininden kopmaması dünkü sonucun en önemli ciddiyetiydi.
Güiza’nın attığı gol de unutulması zor bir fotoğraftı. Sonrasında kaçırdığı net pozisyonlar da hafızalarda kazılı kalması doğal bir acayiplikler serisiydi. Bu arada Cisse’nin peş peşe aldığı sarı kartlar sonrası kırmızılanmasına Bünyamin Gezer ne yapabilirdi ki... Maçın ilk tertibinde Holosko - Bobo - Tello gibi Kartal’ın klişe haline gelmiş isimlerinden en az ikisini

Yazının Devamı

Maceranın sonu!

26 Kasım 2008

İkinci sayıdaki çaresizliğini de acıklı bir şekilde izledikten sonra kolayca anlıyoruz ki, “Artık Fenerbahçe için Avrupa Süper Ligi macerası bitmiştir”...

Fenerbahçe’nin kendi evinde, kendi seyircisi önünde Porto’ya bu kadar kolay, ilk yarım saat içinde teslim oluşu kabul edilebilir değildi gerçekten...
Oyuna dikkatle başlıyorsunuz, birkaç organize atakla tribünlere umut da dağıtıyorsunuz ancak 19. dakikada önce Volkan’ın dengesiz çıkışı, sonrası ise Yasin’in pozisyonu seyreder saflığı sonucu golü yiyorsunuz. Şimdi, rakibe bu kadar kolay sayı imkanı veren bir takımdan oyunun sonrasında ne beklersiniz ki?
Yasin’in geçmiş yılları da dahil genel durumunu bir hatırlayınız. Böylesine şaşkın, kararsız, zamanla belleği sıfıra yakın bir oyuncuyla Avrupa yolculuğunda yarışabilir misiniz? İkinci sayıdaki çaresizliğini de acıklı bir şekilde izledikten sonra kolayca anlıyoruz ki, “Artık Fenerbahçe için Avrupa Süper Ligi macerası bitmiştir”...
Adeta Porto’ya hayat veren iki gollük büyük hatalardan sonra takımda bir bütün olarak moral mi kalır? Tabii orta alanda Emre’nin tanınmaz futboluna da yorum katmak çok zordu hani... Etrafında Uğur Boral ve Gökhan gibi çabuk, Deivid - Carlos - Alex gibi

Yazının Devamı

Yalan deparlar

23 Kasım 2008

Fenerbahçe de, Ankaragücü de tatsız, tuzsuz bir puan kapışmasının keyifsizliğini yaşatıyorlardı Ankara’da taraftarlarına...
Hadi Ankaragücü’nün yarışmadaki üstün pres anlayışını ve Fenerbahçe’yi kendi oyun alanından çıkartmamak için sürekli atak oynama gayretlerini hem doğru olarak yorumlayalım hem de takdir edelim... Peki Fenerbahçe için iyi düşünceler geliştirebilir miyiz böylesine renksiz bir müsabaka sonrasında...?
Alex bu takımda kurtarıcı. O oynarsa takımın hücum formatı işlemeye başlıyor. Ancak rakipler üstadı dar alanlara sıkıştırıp, hareketlenme yeteneklerini kısıtladıkça hazret kilitlenip kalıyor. Alex tabii sihirbaz değil. Fakat sarı-lacivertli ekibin gol pozisyonları ve gol kokan umutları ona bağlı olduğu sürece bu pozisyon tıkanmaları sürüp gidecek anlaşılan...
Emre geçen haftaki Ankaraspor oyununun en renkli hareketlerini yapıp, topu başarıyla kullanan ismiydi. Ama Ankara deplasmanında ondan büyük şeyler bekleyenler hayal kırıklığına uğradı diyebiliriz. Çünkü Emre de orta alan bindirmelerinin hengamesi içinde kaynayıp gitti. Alex de, Emre de, Fenerbahçe’ye hayat vermeleri için alınmış starlar. Onlar genç rakiplerinin çabuk ve tatlı sert oynamaları karşısında

Yazının Devamı

Fener lezzeti

16 Kasım 2008

Fenerbahçe, geçmiş derbi haftasının getirdiği yenilenme ve kazanma azmi ile sezonun ikinci gözalacıcı 90 dakikasını yaratmaktaydı Ankaraspor önünde... Ligde başarı dolu haftalar yaratarak Kadıköy’e inmiş Ankaraspor’un ilk yarım saatlik oyun planları korkutucu bir yarışma formatı şeklinde geçiyordu aslında...
Müthiş bir pres disiplini içinde sarı-lacivertli kadroyu kendi sahasına hapsedercesine tempo ve atak bindirmeleri yaratan Ankara, Carlos ve Deivid ikilisinin paslaşma diyalogundan gelen şık golle önce gevşemeye, sonra da vasat bir tempoya inmeye başlıyordu.
Gol sonrası maçın kontrolünü eline alan taraf Fenerbahçe’ydi tabii. Orta alandaki paslaşma kaliteleri, hücum dengelerindeki toparlanma Fenerbahçe’nin oyundaki ağırlığını net bir şekilde gözler önüne seriyor, Roberto Carlos - Uğur-Deivid - Gökhan gibi isimlerin göbek ve kanat çıkışlarıyla da yarışma bayağı renklenmeye doğru ilerliyordu Kadıköy’de...
Semih’in erkenden sakatlanıp çıkması ve Emre’nin oyuna dahil oluşu Fenerbahçe’nin oyun kurgusuna yepyeni ifadeler getiriyordu işin aslında... Sakatlıklar sonrası kopuk ve soluksuz haftalar yaşayan Emre’nin dünkü top kullanışları, sol ayağından çıkan pasların zarif izlenimleri

Yazının Devamı

Yeniden doğuş

10 Kasım 2008

Futbolda, hele hele böylesine muhteşem anlarla yaşanmış gecelerde aşırı iyimserlik ve de bilimsellik taslamak pek de akıllıca olmuyor bizce...
Gördünüz, ince hesaplara dayalı ve matematiksel anlatımlı hiçbir tarife uymuyor futbolcu tayfasının yarışma anlayışları... Birlikte gördük işte, sezon başından beri hata üstüne hata yapanFenerbahçe on biri, dün gece yepyeni bir tarih sayfası açıyordu kendi evinde. Buna karşın Galatasaray’ın grafik olarak Fenerbahçe’den çok da önde göründüğü bilgisayarlı veriler dün gece eriyip gitmekteydi Saracoğlu’nda. Hele hele ilk dakikada gelmiş bir gol avantajına rağmen Arda’sıyla, Lincoln’üyle, Kewell’ıyla, Baros’uyla, özellikle de Ayhan’ıyla her maçta orta alan tezgahı kuran ve rakiplere kök söktüren Cim-Bom’lu ayaklar nerelerdeydi dünkü gecede, bir bilen var mı?
Fenerbahçe’nin de öyle taktiğe dayalı bir anlayıştan çok tamamen içgüdülere, disipline ve de namus dolu alın teri emekleriyle dün geceyi yarattığını görmeliyiz. Selçuk başta olmak üzere Gökhan, Uğur Boral, Semih, Lugano, Volkan ve Deivid gibi isimler, sanki yarışmaktan öte kazanmaya yeminli bir hisleriyle koşuyorlardı kendi çimenlerinde. Ehh.. bir takım incinmiş gururunu ve izzeti nefisini

Yazının Devamı

Cesur direniş

6 Kasım 2008

Arsenal ile Fenerbahçe sanki sıkı bir galibiyet yakalamak için değil de birer puan almak adına yarışmaktaydılar Londra’da. Arsenal gruptaki önderliğinden emin bir hava taşımanın rahatlığıyla oynuyordu belki de. İlk devreyi Fenerbahçe yarı alanında oynayan Arsenal gol pozisyonlarını hovardaca harcıyor ve sarı-lacivertli takımı bu zorlu deplasmanda puan koparmanın ihtimallerine doğru itiyordu adeta.
Arsenal’in bu dağınık paslaşma trafikleri Volkan’ın göz doldurucu kurtarışları, sarı-lacivertli defansın çabuk düşünüp, çabuk hareketlenmesiyle de gelişmeye başlıyor ve Fenerbahçe yarışmadan puan koparmanın yollarında emin adımlarla koşuyordu. Ancak kontratağa taşınan karşı ataklarda ne Güiza ne Semih ne de Kazım’ın becerileri takıma gol katkısı adına yeterli olmaktan uzak kalıyordu.
Wenger’in gençlik ağırlıklı kramponları ikinci 45’te sonuç almak adına oyuna hızla giriyordu. Ancak Fenerbahçe de, Arsenal’in İstanbul’daki fırtına gibi esen futbolundan çok uzaklarda olduğunun farkındaydı. Sarı-lacivertli ekibin en özürlü bölgesi olarak bilinen orta sahada Selçuk - Maldonado - Semih - Gökhan - Uğur gibi isimler cesur paslarla rakibin defans bloğu üzerine sürekli çıkış yapıyorlar ve

Yazının Devamı