Cim-Bom mat oldu

20 Mart 2003


<#comment> Erteleme maçının, Galatasaray adına renkli ve coşkulu oynandığını söyleyebilmek öylesine zor ki... Galatasaray, her maçta yeni adamları gol bulmakla görevlendirdikçe, o bölgede sürekli dikiş tutturacak adamlar yaratmak, doğal olarak çok zorlaşıyor.
Ümit Karan gole çok yaklaştı oyunda zaman zaman... Yani Ümit’te ısrar etmek ve onu her maç oynatmak işin doğrusu. Ama onun yanında, Arif’in de ikinci golcü olarak devamlı forma giymesi de, galiba bir başka doğru olacak Fatih Terim adına... Öyle ya, Lukunku’dan ümitler kesilince, artık uçtaki ikiliyi takıma monte etme zamanı geldi de geçiyor bile... Volkan ve Cihan, orta alanda her hafta Sarı - Kırmızılı formaya daha ısınmış bir grafik çizmekteler... Ergün Penbe de, Galatasaray adına kötü giden oyuna rağmen, sahadaki her zamanki temposuyla boğuşan adamdı Cim - Bom’da... Sol kanattan sayısız top kesti, rakip ceza sahası içine... Ancak karamboller arasından kalkıp, kafayı yapıştıracak "uzun adam" yokluğu öylesine sırıtıyor ki, Galatasaray hücumlarında, yan toplara defanstan kopup gelen Xavier’in sokulmasına rağmen... Revivo, Cim - Bom’da "misafir sanatçı" rollerinde oynuyor sanki. Fatih hocanın hepimizin iyi bildiği ve takdir

Yazının Devamı

Zor da olsa

16 Mart 2003


<#comment> Son haftaların üstün moralli Galatasaray’ı oturmaya başlamış yeni düzeni ve bilinen taraftar ambiansı ile Ali Sami Yen’den, Güngören’e taşınmıştı sanki...
Cim - Bom, Mustafa Çulcu’nun düdüğüyle yine bilinen savunma ağını ceza sahası ve kendi oyun alanına yayıyor, "ayağa top" titizliğini koruyarak İstanbul’un oyun planlarını bozmaya çalışıyordu.
Gerçi Sarı - Siyahlılar, daha çok defans ve orta saha gücüyle Galatasaray’ı önlemeye çalışıyor ve kontrataklarla da sayı bulma şansını yaratmaya çalışıyorlardı. İlk yarıda Revivo, rakip savunmanın içinde kayboluyor, yakaladığı topları düzeltip, sert şutlar atmak meziyetlerine sahipken, niçin küçük yan paslarla oyundaki gol şanslarını hiç denemiyordu bunu anlamakta zorlandık gerçekten... Böylesine güneşli ve mükemmel bir futbol havasında rakip savunmayı delik - deşik vuruşla ve ataklarla hırpalaması gereken Revivo’nun tesirsiz oyunu şöhretine hiç yakışmıyordu doğrusu... Ayrıca Lukunku’nun topla buluştuğu anlardaki garip top bilmezliği, bu adama santrfor olarak belbağlamışlarda "sükut - u hayal" e dönüşüyor korkarım... Cim - Bom’da Cihan, Volkan, Ümit Davala, hele hele Ergün gibi bir futbol ustasının rakip defansa gol

Yazının Devamı

Kıskançlık illeti

14 Mart 2003


<#comment> Futbolda "olaylı haftalar" birbirini kovalarcasına koşuyor sanki... İnönü Stadı’nda, son çeyrek yılın en hızlı, en klas, en çabuk ve çağdaş futbolunu sergileyen Gençlerbirliği ve Beşiktaş, bize bugüne kadar ki Türkiye Kupaları’nın en mükemmel oyununu sundular. Enfes pas zenginliği, dar alandaki göz kamaştırıcı fiziksel gösteriler, maç sonucuna asılan "gol ziyafeti tablosu" ile birlikte, gerçekten tarihi bir futbol ziyafetinin çerçeveleri çizildi o gece...
Kupadan elenmiş Beşiktaş taraftarının, maç sonrası ağızından adeta bal akarcasına, övücü cümleler dökülüyorsa eğer, işte bu gerçek Beşiktaş camiasının kupadan elenmesine rağmen, futbol adına duyduğu mutluluğu ifade eder. Ancak buna karşın, galip takım Gençlerbirliği, ne kadar da çirkin bir şekilde karşılandı Ankara’da... Sanki Başkent adına, övünç verici bir başarıyla dönmüyormuş gibi ve de adeta kabahat işlemişcesine, otobüslerini taşladılar Gençlerbirliği kafilesinin... Niçin ? Ankaragücü taraftarlarının ne hakkı olabilir, böylesine ayıp bir davranışa girmeleri adına? Olaylardan bizim anladığımıza göre, ERSUN YANAL’ın ayrılışını bir türlü hazmedemiyor, Ankaragücü yönetimi ve taraftarları...
İlhan Cavcav,

Yazının Devamı

G.Saray gecesi

9 Mart 2003


<#comment> Galatasaray, ezeli rakibinin nefes almasına dahi tavır koyarak başlıyordu, Ali Sami Yen’deki büyük gecesine... Evet... Cim - Bom, Selçuk Dereli’nin başlama düdüğüyle, Fenerbahçe’yi her alanda kontrol altına alıyor, "pres cenderesi" içine kilitlediği Sarı - Lacivertli oyuncuların hiçbirine ve de sahanın hiçbir bölgesinde top oynatmıyordu. Öyle ki, oyun "2 - 0"a gelene kadar, Fener’in tek organize hücuma kalkışı dahi, oyunun gözlem ekranlarına gelemiyordu.
Galatasaray, savunmada çok çabuk çoğalıyor, orta alandaki bütün ikili - üçlü fizik kavgalarının galibi Cim - Bomlu’lar oluyor ve özellikle kısa paslarda çabuk davranan taraf da muhakkak Galatasaraylı kramponlar oluyordu...
Fenerbahçe, niçin bu kadar soluksuz, hatlar arası çok kopuk ve üç pas yapma yeteneğinden yoksundu Galatasaray’ın önünde? Yani Galatasaray’ın ligin ilk yarısındaki tarihi yenilgisi sonrasında, bu maçta da büyük bir "düşünce ve uygulama ihtilali" yaratmak için sahaya çıkacağını hiç mi doğru hesaplamamıştı Oğuz Çetin... Anlaşılan, bu tarihi maçın mana ve önemi, Sarı - Kırmızılı soyunma odasında daha iyi akıtılmıştı yabancı ve yerli Galatasaraylı oyuncuların kulaklarına. Gerçi Galatasaray

Yazının Devamı

Geceye dikkat

8 Mart 2003


<#comment> Bu akşam Ali Sami Yen’de, hiç kimse kıyamet kopacağını sanmasın... Yarım asırı aşmış iki dost takım, doğduğumuz günden beri seyrettiğimiz geleneksel futbol yarışmalarından birini yapacaklardır sadece... Oyunu, kesinlikle 90 dakikada en az hata yapan, sinirlerine hakim olan, oynadığı rakibin önemine saygı duyan ve her hareketi futbolun özüne dayalı maksatlarda kullanan, yani rakibini ciddiye alıp, çok ciddi olabilen taraf kazanacaktır.
Tabii burada hakemin oyunu gereksizce kesmeden, kendi akışı içerisinde, bu maçın cesametine uygun şekilde yönetmesi de, sonuç adına son derece önemlidir.




Yazının Devamı

Kontrolsüz güç güç değildir

7 Mart 2003


<#comment> Akıllar yarınki derbiye kilitlenmiş durumda... Önce yazı ve konuşmalarında, Galatasaray’ı paçavraya varan tarife indirenlere söyleyecek laflarımız var; "Hooop beyler... Biraz ağır olunuz lütfen." Cim - Bom’u dört yıl Türkiye Şampiyonu yaparken, Avrupa etiketli maçlarda, bütün süslü kartvizitlere sahip yabancı ulema takımları, eleyip ipe dizerken, GS amblemini UEFA’nın zirvesine mıhlarken Fatih Terim iyidi de, şimdi mi birden tu kaka oldu?
Siz saat gibi işleyen bir takım kurmanın zorluklarından ne kadar haberdarsınız merak ederim. Nerede, 8 - 10 yıl öncesine kadar Avrupa’nın tozunu dumanını atan AJAX’lar, JUVENTUS’lar, MİLAN’lar, BAYERN MÜNİH’ler, BARCELONA’lar, MANCHESTER’LAR ve de daha niceleri... Niçin Terim’in kendi kafasına uygun bir iskelet yaratması için, ona zaman tanımıyorsunuz? O da etten - kemikten yaratılmış bir insan. Yoksa onu bir "futbol sihirbazı" mı sanıyorsunuz?
Eğer sihirbazlığına inanıyorsanız, hiç de yanılmıyorsunuz esasında... Çünkü sadece beş yıl geriye dönüp, FATİH TERİM grafiğini bir inceleyin yeter.
* * *
Fenerbahçe de doğum sancıları içinde kıvranıp duruyor işin aslında... Bırakalım Mustafa Denizli - Lorant

Yazının Devamı

Hatalar ve sevaplar

1 Mart 2003


<#comment> Fenerbahçe, erken bulduğu golden sonra fazlaca asılmıyordu sanki oyuna... Özellikle Abdullah’ın sol kulvarda, Kemal’in orta sahadaki yoklukları, iyice hissediliyordu Fenerbahçe’de...
Orta alanda Ceyhun, nedense topla buluştuktan sonra düşünmeye başlıyordu sanki, pasını kime kullanacağını... Tabii böyle olunca da, zoraki bir duraklama başlıyordu Fenerbahçe ataklarında... Hakan Bayraktar da topla fazla oynama hastalığına yakalanmış. Halbuki tek top oynasa, hem oyun çabuklaşacak, hem de rakiple didişip - durmakla, kondisyon gücünü boşa harcamayacak... Ogün orta alandaki yavaş adamlardan biriydi Malatya önünde. Bu üçlünün, gözlere bakan yukarıdaki görüntüleri dışında, herkes eksiksiz görev yapmaktaydı Fenerbahçe’de. Özellikle uçta oynayan Rebrov ve Vladimir, çok canlı ve değişerek oynayan bir futbol özelliğini sergiliyorlardı dün... İşte bu hareketli adamların koşu yollarına ölçülü - biçili ara pasları çıkarabilse Ceyhun’lar, Hakan’lar ve Tuncay’lar, işte o zaman Fenerbahçe’de gol sorunu daha kolay hallolacak. Sanırım Kemal ve Abdullah orta sahada forma giydikleri zaman, bu sorunlarda yoluna girecek Sarı - Lacivertli formada...
Tuncay’ı niçin bu kadar geriye dönük

Yazının Devamı

Bilmem anlatabildim mi?

28 Şubat 2003


<#comment> Galatasaray - Malatya maçını tipi altında seyrederken, kafamın içi, sahadaki oyunla, mazideki anılarım arasında dans edercesine gidip gelmekteydi. Karlı zeminde oynamanın dayanılmaz zevkini "futbolu hiç denememiş, ama daima bu oyun üstüne ahkam kesmeyi öğrenmiş!" yeni yetmeler nereden bilebilirlerki...
Şeref, Vefa, Ali Sami Yen, 19 Mayıs, Mithatpaşa gibi stadlardaki karlı günlerde, şimdiki gibi modern "kar küreme traktörleri"de yoktu sahalarda... Tabii yeterli personel de... Üstüne üstlük, karın altında, bizi 20 santime yakın bir çamur tarlasının beklediğini iyi bildiğimiz için, karın yumuşamamasına da dua ederdik ayrıca... Peki o balçık çamurda veya karlı günlerde, sahada boğuşup duran Lefter, Kadri, Metin Oktay, Suat Mamat, Recep Adanır, Selahattin Torkal, Fikret Arıcan, Burhan Sargın ve de daha yüzlerce birbirinden önemli şöhretler futbolcu değil miydi yani şimdi bazı "çıtkırıldım" futbolcu tipleri yanında ? O zamanların bu müthiş futbolcu ustalarını seyretme şansları olsaydı eğer "internet çocuklarının", bizim yazıp anlatmaya çalıştıklarımızı daha kolay anlarlar, hem de görderdikleri e - maillerle gülünç durumlara düşmezlerdi. Ayrıca futbolun bir kış sporu

Yazının Devamı