HAFTADA bir yazınca, Hamdi Türkmen ve Erdal İzgi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Haftalık tartışmasında da yer kalmayınca ben de “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeye” biraz geç de olsa karar verdim.
İzmir, mermer fuarından sonra ikinci büyük uluslararası fuarına kavuşmuştur:
“Wedding Fashion- Gelinlik Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı.” İsmi biraz uzun ama başarısı bu yıl büyük oldu.
Beşinci yılında fuar rekorlar kırdı. Emeği geçenleri kutlamak lazım... Başta, Sayın Aziz Kocaoğlu, İZFAŞ Genel Müdürü Doğan İşleyen ve TMHF & EGSD Başkanı Nedim Örün.
Fuarın ilk başladığı günden beri büyük emek harcayan, her yıl organizasyonda damgası olan genç isim Uğurhan Akdeniz’i de unutmamak lazım. Bu yıl ki Simay Bülbül defilesinin kalitesi, koreografisi, Avrupa defilelerini aratmayacak düzeydeki sahne tasarımı hala konuşuluyor.
İstanbul’da gerçekleşen organizasyonlarda görev alanların, küçük başarılarını matahmış gibi büyüterek gözümüze sokmaya çalışanlar bizim içimizden, bizim gençlerimizin de neler yaratacaklarını umarım görmüşlerdir.
Yani İstanbulların şeyinde boncuk yok, bunu bir kez daha gördük. Yeter ki, biz içimizdeki değerlere güvenelim ve onların önünü açalım. İzmirli koreograf
KOVBOY filmlerine meraklı olanlar bilirler bir şerif karakteri vardır. Kötü adamları yakalayıp kasabada düzeni sağlayan kişidir. Bir de “ödül avcıları” vardır. Ödül avcıları da, şerif gibi kötü adamların peşindedir. Onları takip eder bulur “ölü veya diri” şerife teslim eder. Yaptığı hizmetin karşılığında da parasını alır. Bunların adı da ödül avcılarıdır. Kasaba halkı her nedense bu ödül avcılarından pek hoşlanmaz .
Ben İzmir’de bazı kişileri bu ödül avcılarına benzetmeye başladım.
İzmir’e karşı tüm sorumlulukları bitmiş gibi, dünyanın herhangi bir yerinde, gerçekleşmeyen veya yarım kalma ihtimali olan organizasyonları bulup İzmir olarak biz yapalım diyerek ortaya çıkıyorlar.
İzmir’i marka kent yapacaklar ya en kolay yol bu... Başkasının açığından faydalan ve golü at!
Kendileri yeni bir proje veya organizasyon bulup hedef gösterseler tamam...
Ama hangi ülke aldığı projeyi yapamayacak veya maddi krize girip yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma geldiyse; bu kişi veya kişiler ortaya çıkıp, “bilmem falanca ülke aldığı şu organizasyonu yapamıyor, biz İzmir olarak talibiz” diyerek kuyuya bir taş atıyor. Arkasından da onlarca akıllı (!) kanaat önderimiz de yeni bir fikir
BUGÜN tesadüfen elime geçen Petkim’in kurum içi yayını olan “Petkim Ailem” i görünce bu yazıyı yazma gereği hissettim. Önce şunu belirtmeliyim ki bu yayını hazırlayanları kutlamak lazım.
Pırıl pırıl kuşe kağıda basılı ve Petkim ailesinin kendisini içinde bulduğu, dolu bir gazete olmuş.
Petkim özelleştirildikten sonra gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerini, elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum.
İzmir Sanayici Ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu’nda önümüze bu yıl “İzmir’e Katkı Ödülünü Petkim’e verelim” teklifi geldiğinde düşünmeden oyumu Petkim’e verdim.
Çünkü;
Yıllardır İzmir’in suyunu, toprağını kirletip, havasını bozan, dağı, taşı yok eden milyarlık kuruluşların yapamadığı birçok sosyal ve sportif faaliyetlere gönüllü destek özelleştirildikten sonra Petkim’den geliyordu.
Şimdi Petkim’in CEO’su olan Kenan Yavuz’la başlayan sosyal sorumluluk projeleri Petkim’in yayınından anladığım kadarıyla hız kesmemiş bilakis, artarak devam etmekte.
SEVGİLİ dostlarım Durmuş Odabaşı ve Halit Kakınç yıllar önce yaşadığımız ve anılarımızda kalan ‘Güzel İzmir’i yazınca beni de 45-50 yıl öncesine götürdüler.
Çocukluğumun İzmir’i gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. 50’li 60’lı yıllarda hakikaten Akdeniz’in yıldızı olan İzmir’i nasıl katlettiğimizi, bu güzel kente yarım asırda nasıl büyük bir kötülük yaptığımızı bir kez daha hatırladım.
1959 yılında Basmane’den Alaybey Parkı’nın hemen yanına taşınmıştık.
Parkın önünde çok güzel kumu olan, pırıl pırıl suya sahip bir plaj vardı.
Oradan denize girmek bir ayrıcalıktı.
Çok net hatırladığım ve İzmir Körfezi’nin bugünkü durumu tartışılırken hep anlattığım bir anım vardır: 1959-1960 yılı, Alaybey İlkokulu son sınıfındayım. O zamanlar Alaybey, tipik bir sahil kasabası ve yaşayanlar kendilerini Karşıyakalı bile kabul etmiyorlar. Alaybeyli olmakla övünüyorlar. Uzatmayalım, bir gün ben yine elimde çilek sepetim evimizin önündeki plajda paçalarımı sıvamış, denizin içinde, sardalye ağı çeken balıkçıların arasında, ağdan kaçan balıkları yakalıyorum. O kadar dalmışım ki, okul saati falan hak getire. Aniden kulağımda bir el hissettim. İlkokul öğretmenim beni balıkçıların arasında
GALATASARAY’IN Türk Telekom Arena’nın açılışında Başbakan’a yapılan protestodan dolayı Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak’ın açıklamaları gümbürtüye gitti.
Hâlbuki, Spordan Sorumlu Bakanın demeci İzmirlileri çok yakından ilgilendiriyordu.
Sayın Özak, Galatasaray’ın yeni stada kavuşmasından duyduğu memnuniyeti anlatırken Türkiye’nin başka illerinde buna benzer statlar yapacaklarını; bu konuda Başbakan’ın talimatı olduğunu belirterek aynen şunları söylüyordu :
“Kayseri’yi bir modelle yapmıştık. Trabzon’u değişik bir finans modeliyle yapıyoruz. Sivas’ı, Malatya’yı yapacağız, Afyon’u yapıyoruz. Ankara’ya mutlaka yapmamız lazım. Eskişehir, Gaziantep, Antalya ve Konya’yı da yapacağız.”
Sayın Bakan, cümlesine noktayı Konya ile koyuyor.
Nerede İzmir?
Neden söylemde Türkiye’nin üçüncü büyük kenti diye övündüğümüz İzmir yok? Sayın Bakan yeni stat yapılacak şehirleri tek tek saymasa ben bu yazıyı yazamazdım. Fakat yeni stat yapılacak tüm şehirleri Sayın Özak çok rahat sayıyor, içlerinde İzmir yok.
Milliyet EGE’nin 9 Ocak Pazar günü yayınlanan manşetiyle ilgili.
Başlık İzmir’e bir müjde veriyor:
“İzmir’i yeni baştan yaratacak 12 proje...”
Sevgili dostum gazeteci Selim Türsen’in haberi.
Bilmiyorum kaç İzmirli umutlandı ama ben hiç de mutlu ve umutlu olamadım.
Sevgili Türsen sakın alınmasın, o bir haberi veriyor ve İzmirlilere “bakın gelecek bizim” diyor.
12 projeye baktığımda; ayağı yere basan ve ömrümüz yeterse görebileceğimiz proje sayısı bir bilemediniz iki!
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek çenesini biraz tutmasını bilse, İzmirliler kaçan EXPO treninin arkasından şaşkın şaşkın “bu nasıl oldu” diye bakacaklardı.
Meğerse Ankara atı tımarlamış, eğerlemiş, süvarisini üstüne bindirmiş, EXPO yoluna düşmek üzereyken; Melih Gökçek İzmir’e sataşınca bizim jetonumuz düştü .
İzmirliler olarak alelacele Valimizin başkanlığında toplanıp, yol haritamızı belirleyip bizde 2020 EXPO’sunda varız dedik!
Ankara Valisi Alaaddin Yüksel’in, İzmirlileri üzmemeye gayret göstererek yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki; 2020 EXPO sloganlarını bile belirlemişler: “Çocuklar geleceğimizdir...”
Hatta ve hatta EXPO Meclislerini, EXPO İcra Kurullarını ve Denetim Kurullarını oluşturmuşlar.
Anlayacağınız Ankara çoktan düğmeye basmış!
H H H
SEVGİLİ Arda,
Bu mektubu sana bir Galatasaraylı olarak yazıyorum.
Sana tavsiyem en kısa sürede meslek yaşamına, yani futbol yaşamına yurt dışında devam etmendir.
Bu bir “sev ya da terk et” çağrısı değildir .
Bu her gün senin özel yaşamına yapılan ve seni bunaltan, yeşil sahalardan soğutan anlamsız ve yersiz tartışmalardan kurtuluş yoludur.
Seni bir -iki milli maç sonrası yurda dönerken hava alanındaki kısa sohbetlerimizden tanıyorum.
Ayaküstü yaptığımız beş on dakikalık konuşmalar senin ne kadar duygusal, ne kadar efendi ve alçak gönüllü bir insan olduğunu anlamama yetti. Türk futbolu, ancak senin gibi yetenekleri çok fazla, insani değerleri yüksek futbolcularla dünyada bir yere gelebilecektir.