Kelimelerle oynarken, yeni bir tane daha buldum.
Malum.
“Derbeder” sözcüğü “dağınık” anlamına geliyor.
Ya ilk “e” harfini “a” ile değiştirirsek:
Darbeder!
Buna da “dağıtan” anlamını yükleyebiliriz pekâlâ.
Meclis’te kurulan komisyon işte o “darbederleri” araştırıyor ve bu amaçla akıllarına kim gelirse çağırıp, konuşuyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “Türkiye’nin en temiz köyü” seçince, Bademler Köyü “yine” gündeme geldi.
Gündeme gelse gelmese de, Bademler zaten hep gönlümüzdeydi.
Orası...
Bizim köyümüzdü.
İzmir’in farklılığını en somut biçimde simgeleyen, Cumhuriyet’in kuruluşundaki o ilerici ve devrimci ruhun yeşerdiği yerdi.
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’nün en son 12-13 Haziran’da kıyılarımızda yaptığı ölçümler, her yerde yüzleri güldürüyor.
Deniz suyunda az veya çok kirlilik belirlenen tek nokta bile yok.
Zaten onlar da çıkan sonuçların ifadesi olarak hep aynı sembolü kullanıyor:
Aliağa’da arka plajlar ve ön plajlar bölgeleri, Yeni Şakran:
Çeşme’de Altınyunus, Ayasaranda Kerasus Oteli, Ayayorgi, Babaylon, Boyalık, Çark Plajı, Ilıca Dere ağzı, Ilıca Motel, Ilıca Sheraton, Ontur Otel, Piyade Koyu, Sepetçi Koyu, Tekke Plajı:
Dikili’de Belediye Plajı, Bimeyko Tatil Sitesi, Çandarlı Kaleönü Plajı, Dikili Yakamoz Plajı, Kalem Adası, Kayra Plajı,
Mysia Plajı:
Sorum basitti, açıktı, netti:
“Egeli sanayici halinden memnun mu, değil mi?”
Normal koşullarda EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar’ın da aynı yalınlıkta cevap vermesi gerekirdi:
“Evet, memnun.”
Veya...
Aynı çileyi çeken, aynı umudu paylaşan tanıdığım insanlar var.
Onlar, böbrek hastaları.
Kimi biraz daha sık, kimi biraz daha seyrek ama çoğu haftanın üç günü diyaliz makinesine bağlanıp, yine çoğu üç saatini orada geçiriyor.
Sonrası zor.
Halsizlik, bitkinlik.
İtiraf müthiş. Hem de en tepeden, devletin zirvesinden geliyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Mevcut rektörlük seçimlerinde benim siyaset hayatımda görmediğim çirkinlikler oluyor” diyor.
Genel kanı şudur ki, çirkinliklerin feriştahı siyaset alanında olur.
En basitinden “en derin kuyular” siyaset alanında kazılar.
Dedikodu...
İlköğretim okullarında... 2009’da 2’si kız, 69’u erkek; 2010’da 5’i kız, 93’ü erkek; 2011’de 5’i kız, 97’si erkek olmak üzere toplam 271 öğrenci.
Mesleki ve teknik okullarda... 2009’da 393’ü kız, 1094’ü erkek; 2010’da 1111’i kız, 521’i erkek; 2011’de 408’i kız, 1183’ü erkek, toplam 4 bin 710 öğrenci.
İmam hatip okullarında... 2009’da 15’i kız, 99’u erkek; 2010’da 27’si kız, 104’ü erkek; 2011’de 38’i kız, 126’sı erkek, toplam 409 öğrenci.
Genel ortaöğretimde... 2009’da 330 kız, 934 erkek; 2010’da 400 kız, 1098 erkek; 2011’de 447 kız, 1137 erkek öğrenci olmak üzere toplam 4 bin 346 öğrenci.
Hepsinin toplamında da, 3 bin 181 kız, 6 bin 555 erkek öğrenci ceza almış üç yılda.
Neden?
Yeşiltaş Karakolu neye benzermiş, gördük.
Gördük ki, bir dağın başındaki o karakolun saldırıya uğramaması aslında bir mucizeymiş.
Çünkü adına “karakol” denilen yapının, hallice bir köy evinden pek de farkı yokmuş!
Döndük yine başa.
Yıllardır muhabbeti yapılan yeni karakollara...
Hani ya, nerede onlar?
Bilinen şu: