Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, iki gündür köşesinde eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’le yaptığı bir sohbeti aktarıyor.
Ertuğrul Özkök, dün İlhami Erdil’den dinlediği bir akşam yemeğini şöyle aktardı:
“Sözü tekrar Erdil’e veriyorum:
Masaya şarap servisi yapıldı. Herkesin önündeki kadehte kırmızı içecekler duruyordu. Bir ara galiba Aytaç Paşa (Yalman) Hilmi Özkök’e seslenerek ‘O Hilmi, sen de şarap içiyorsun’ dedi. O da ‘Evet biz de heyete uyduk içiyoruz’ cevabını verdi.
Buraya kadar normal. Ancak tam o sırada Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu söze giriyor ve herkesi şaşırtan şu sözleri söylüyor:
‘Nereden şarap içiyormuş? Önündeki şarap değil, kola.’
Tabii masaya bir sessizlik çöküyor.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’i, CNN Türk’te Ankara Kulisi programında Murat Yetkin’le birlikte konuk ettik.
Şahin, kamuoyunu meşgul eden adli konularda önemli açıklamalar yaptı. Adalet Bakanı ile yaptığımız sohbette, kamuoyunun vicdanına sığmayan konularda çok duyarlı davrandığını gözledim.
Adli Tıp
Bunlardan biri Adli Tıp Kurumu’yla ilgili olarak yapılan tartışmalar. Zaman zaman Adli Tıp raporları hakkında kamuoyuna hâkim olan güvensizlik duygusu Şahin’i de rahatsız etmiş görünüyor.
Örneğin Hüseyin Üzmez olayında Adli Tıp’ın verdiği rapor, Şahin’i de tatmin etmemiş. Adalet Bakanı, o kadar rahatsız olmuş ki, bu kararla ilgili inceleme de yaptırmış.
İnceleme sonucunda çıkan rapor, Adli Tıp Kurulu’nda disiplin açısından bir kusur görmemiş. Ancak Bakan, bu raporu da yeterli görmemiş. Üzmez vakasına da bakan aile ve ahlak suçlarıyla ilgili kurula yeni atamalar yaptırmış. Özelikle pskiyatr olan öğretim üyeleri arasından yaptığı atamalarla, kamuoyunda kuşku uyandıran heyeti değiştirmiş.
MHP lideri Devlet Bahçeli, her yılın aralık ayında yaptığı kahvaltılı basın toplantısını dün düzenledi. Bahçeli, yazılı bir hazırlık yapmamıştı. Bir metin okumadı. Bir sohbet havası içinde, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Basın toplantısının konularını da böylece gazetecilerin soruları belirlemiş oldu.
Beka ve çatışma kaygısı
Bahçeli, iki temel kaygı taşıyor: Etnik ve mezhepsel çatışma. Bu iki konuyu da ülkenin beka sorunu olarak görüyor. "Eğer" diyor, "Bu temel sorunlara ülkenin bekasına tehdit edecek boyutlara ulaşmadan köklü çözümler bulunmazsa, Türkiye için iyi olmaz."
Bu kaygısını şöyle açıklıyor:
"Etnik tartışmalarla birlikte götürülmek istenen mezhep tartışmalarına da beka sorunu yaratmadan çözüm bulmalıyız. Bunun yeri sokaklar olmamalı. Bunun yeri TBMM'dir. Çözüm yeri TBMM'dir, teklif getirme sorumluluğu da iktidarındır. Etnik ve mezhep tartışmaları, işsizlik sorunu Türkiye'nin bekasını tehdit eden algılamalar olarak gelişmekte. Bu konular Meclis dışına taşınırsa, intifadadan başlar, çocuklarla gelişir, ayaklanmayla devam eder, iç çatışmayla iyi veya kötü şekillenir. Türkiye için yazık olur."
Bahçeli'nin bu saptaması ve uyarısı üzerinde durmak gerekir. MHP
DSP, Ankara’da CHP’den belediye başkan adayı olan Murat Karayalçın’ı desteklemek için aday çıkarmamayı kararlaştırmış görünüyor.
DSP, bu kararının karşılığında CHP’den de Eskişehir’de DSP’li Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in karşısına aday çıkarmamasını bekliyor. DSP, Ordu, Bursa, Bartın gibi illerde de CHP’nin desteğini talep ediyor.
Ancak, CHP’deki eğilim bu yönde değil. Aksine, CHP, her ilde belediye başkanı adayı çıkaracağını açıkladı.
DSP’nin Karayalçın’ı desteklemesi karşılığında CHP Eskişehir’de Büyükerşen’i destekleyecek mi?
CHP lideri Deniz Baykal, bu soru karşısında, Yılmaz Büyükerşen’i CHP’den aday olmaya davet etti. Bu çağrısını önceki gün katıldığımız Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki Tarafsız Bölge programında canlı yayında da tekrarladı. Baykal, şöyle konuştu:
“Murat Karayalçın çok sorumlu bir karar aldı. CHP’ye katılmayı bir görev saydı ve gereğini yaptı. Biz başarıyla görev yapan isimleri ilgiyle izliyoruz. Mesela Yılmaz Büyükerşen’i. Onun yeniden kazanmasını içtenlikle istiyorum. Ben kendisine CHP’nin adayı olarak seçime katılırsa çok memnuniyet duyacağımı ifade ettim. Kendisi isterse memnuniyetle adayımız olabilir. Ama CHP’nin aday çıkarmama gibi
Bütçe görüşmeleri, liderler açısından performans ve vizyon sınavlarıdır. Dün, 2009 bütçesi görüşmelerinde liderleri dinledik. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın DTP’lilerle yaptığı tartışma ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye arka çıkan sözleri dikkat çekiciydi. AKP’ye destek veren liberal yazarların bir süredir milliyetçi çizgiye kaymakla eleştirdikleri Başbakan Erdoğan, dünkü tutumuyla MHP çizgisine yakın bir duruş sergiledi.
Bahçeli’ye destek
Başbakan Erdoğan, “Tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan” söylemini yinelerken DTP’lilerin laf atması üzerine, milliyetçi söylemini daha da güçlendirdi. Başbakan Erdoğan DTP’lilere dönerek, “Sayın Bahçeli’nin söylediklerini paylaşıyorum. Farklı düşünmüyoruz, millet kavramını vatan kavramını kimseye yedirmeyiz, kusura bakmayın bu vatanı böldürtmeyiz” dedi.
Başbakan Erdoğan, DTP’li Hasip Kaplan’ın “Ya sev, ya terket diyemezsiniz, Le Pen gibi konuşamazsınız” diye laf atması üzerine de, “Le Pen sizsiniz. Siz bu ülkede Nazizmi hortlattınız” karşılığını verdi. Başbakan Erdoğan bu söylemiyle, Güneydoğu gezisinde sergilediği ve liberallerin eleştirisine neden olan milliyetçi tutumunu MHP’ye yakın bir çizgiye taşımış oldu. Erdoğan, bu duruşuyla
Irak’a “veda” ziyareti yapan ABD Başkanı Bush’a basın toplantısında ayakkabılarını fırlatan Iraklı gazeteci Muntasar el Zeydi, ülkesinde “kahraman” haline geldi.
Iraklılar, devrilen Saddam’ın heykellerini de ayakkabı ve terlikleriyle dakikalarca dövmüşlerdi. O zaman öğrenmiştik ki, Iraklıların kültüründe, birine ayakkabı veya terlikle vurmak en ağır hakaret biçimi. Iraklılar için bundan daha ağır bir hakaret tarzı yok. Iraklılar, Saddam’ı böyle uğurlamışlardı.
Anlaşılıyor ki, Iraklı “gazeteci” de Başkan Bush’a saldırmak için ayakkabısını kullanmayı bu nedenle tercih etti. En ağır hakareti yapmak istedi.
Ayakkabının altı
Arap kültüründe ayakkabı ve terlik altı göstermek veya atmak ağır hakaret anlamına geliyor ama ABD ve diğer Batılı ülkelerde böyle bir anlamı yok. ABD’de de karşısındakine ayakkabısının altını gösterecek şekilde oturmak doğal karşılanıyor. Batılı devlet adamlarının ayakkabılarının altı konuklarının burun seviyesine gelecek şekilde oturdukları görüntüler herkesin belleğindedir.
Bu oturuş tarzı bizim kültürümüzde de rahatsızlık yaratır. Bu tür görüntülerde bizim cumhurbaşkanı, başbakan veya bakanımızın da ev sahibine karşı bacak bacak üstüne atıp atmadığına
MİKS RUN
Pennsylvania’nın geyik ormanlarında Sinnamehoniog Nehri’nin kıyısında çocukluğumuzun kahramanı Tommiks’in kulübesini görünce eskilere daldım.
Tommiks ve Teksas’ta okumaya doyamadığımız kahramanlık öyküleri, hayalimde canlanırken, bir yandan da etrafı gözlüyordum. Küçücük avcı kulübeleri, üzerinde tomrukların sürüklendiği çok geniş bir nehir Tommiks ve Teksas’taki manzaralarla örtüşüyordu.
Pennsylvania eyaleti, Tommiks’in doğduğu ve büyüdüğü küçük kulübenin önüne bir tabela yerleştirmiş.
Doğrusu çocukluğumuz ve gençliğimizin kahramanıyla Amerikalılar fazla ilgili değiller. Anladım ki, Yüzbaşı Tommiks, Türkiye’de Amerika’dakinden daha ünlü. Ama bunun bir nedeni var. Çünkü, o Tom Miks ile bizdeki Tommiks farklı.
PENNSYLVANIA
Wilkes Üniversitesi’nin siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve sosyoloji öğrencileriyle ABD’nin Irak’ı işgali ve Türk-Amerikan ilişkilerini konuştuk.
“Irak Savaşı ve Türk-Amerikan İlişkileri” başlığı altında yaptığım sunuşun ana başlıkları, Ankara ile Washington arasındaki ulusal çıkar çatışması, 1 Mart tezkeresi, çuval olayı ve bunlara bağlı olarak iki ülke arasında oluşan güvensizlikti.
Sunuştan sonra öğrencilerle yaptığım soru-cevapta, öncelikle Amerika’nın Irak’a neden girdiği konusunu ele aldık.
Bu sohbet sonrasında öğrencilerin görüş birliğine vardıkları üç neden şöyle sıralandı:
1) Irak petrollerini ve enerji yollarını kontrol etmek,
2) Irak ve İran’a karşı İsrail’in güvenliğini garanti altına almak,