Yön Prof. Dr. Teziç, Erdoğan'ın, "Herkes yerini bilecek. Rektörler kendi işlerine baksınlar" şeklindeki ifadesinin demokratik toplum anlayışına uymadığı görüşünde. Teziç, Erdoğan'ın, "Bu rektörlerin işi değil" yaklaşımının da yanlış olduğunu ifade ediyor. Teziç, dünkü görüşmemizde bu konuda şu bilgiyi verdi:"Tam aksine, bu bizim işimiz, görevimiz. 2547 sayılı YÖK Yasası, üniversitelere toplumu aydınlatma, bilgilendirme görevi verir. Anayasa değişikliği gibi hem bütün toplumu ilgilendiren, hem de üniversitelerle ilgili düzenlemeler öngören bir konuda Rektörler Komitesi'nin görüş açıklaması kadar doğal bir şey yoktur. Tam aksine, bu onların görevidir. Böyle bir konuda üniversitelerin duyarsız kalmaları görevlerini yapmamaları anlamına gelir. Demokratik toplumlarda anayasa gibi her kesimi ilgilendiren çalışmalarda kurumlar ve kuruluşlar görüşlerini açıklarlar. Biz yerimizi biliyoruz. Kendimizi yasama organı yerine elbette koymuyoruz, ancak görevimiz gereği görüşümüzü açıklıyoruz." YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, anayasa çalışmaları konusunda Rektörler Komitesi'nin bildirisini açıkladıktan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği tepkiyi yadırgamış görünüyor. Teziç, aynı
Yön Bir diğer dikkati de eşi Hayrünnisa Gül'le ilgili. Cumhurbaşkanı Gül, eşinin türbanı nedeniyle gerginlik doğuracak ortamların oluşmasına mümkün olduğunca izin vermiyor. Resmi törenlere eşiyle katılmıyor. Eşiyle çıktığı ilk yurtdışı gezisi olan KKTC'de de buna özen gösterdi. Askerlerin de katılacağı törenlerin bu ölçüye göre hazırlanmasına izin veriyor. Israr etmiyor.KKTC ziyaretinde ortaya çıkan bir diğer gerçek de askerlerin, "türban"la bir araya gelmemeye özen gösterecekleri. KKTC'de komutanların katıldığı ve katılmadığı tören ve faaliyetlerde bu da bir kez daha görüldü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, türban konusunda çok dikkatli konuşuyor. Gül, "türban" yerine "baş örtüsü" demeyi tercih ediyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le Girne'de yaptığımız görüşmede ortaya koyduğu görüşlerden iki ölçü ortaya çıktı:1- Avrupa Birliği uygulaması,2- Türbanın bireysel tercih ve özgürlük olarak kullanılması, grup hakkı veya siyasi hak gibi kullanılmaması ve görülmemesi,Gül, birinci ölçüyü, "mahalle baskısı" olarak ifade edilen kaygıya yer olmadığını açıklamak için kullanıyor. Diyor ki, "Avrupa Birliği ülkelerinin hangisinde baş örtüsü nedeniyle üniversiteye gitme yasağı var? Hangi Avrupa
Yön AKP'nin Anayasa Komisyonu, taslağı hazırlayan akademisyenlerle bir araya geldi ve taslağa yeni bir şekil verildi. Taslak henüz kesinleşmiş değil.AKP'nin MYK'sında, Bakanlar Kurulu'nda görüşülecek, Başbakan Erdoğan'ın onayından geçecek ve nihai halini alacak.AKP anayasa maddelerinin arasından geçerken bir yandan "mayına" basmamaya, bir yandan politik hedeflerini yerleştirmeye çalışıyor.Yeni taslağa Sapanca'da verilen ince ayar "hassas" konularla ilgili. Prof. Dr. Ergun Özbudun'un başkanlığındaki akademisyenlerden oluşan heyetin hazırladığı yeni anayasa taslağına Sapanca'da "ince ayar" yapıldı. AKP'nin Sapanca'daki siyasi heyeti mevcut Anayasa'nın ilk dört maddesinin aynen benimsenmesi gerektiği kararına vardı.Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini sayan ve bunların değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini düzenleyen maddeler yeni anayasada aynen kalacak.Sadece "dil" konusunda "ince ayar" beklentisi var. O da TBMM'ye bırakılmış görünüyor.Eğer TBMM'de uzlaşma sağlanırsa, Anayasa'nın 3. maddesindeki "Dili Türkçedir" ifadesi, "Resmi dili Türkçedir"e dönüştürülecek.Gerekçesi "devletin dili" değil, ancak "resmi dili" olabileceği düşüncesi.AKP komisyonu, ilk dört
Yön Yeni anayasa laiklikle ilgili düzenlemeler içeren mevcut Anayasa'nın 14. ve 24. maddelerinde de değişiklik öngörüyor.Bu değişikliğe girmeden önce Prof. Dr. Özbudun'un laiklik anlayışına bakalım. Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki heyetin hazırladığı ve AKP'nin üzerinde çalışmaya başladığı yeni anayasanın en çok tartışılan yönlerinden biri de laiklik anlayışı. Ergun Hoca, 1961 Anayasası'nda olduğu gibi 1982 Anayasası'nda yer alan laiklik ilkesi ve anlayışını, "Atatürkçü laiklik" olarak tanımlıyor ve savunuyor."Türk Anayasa Hukuku" isimli kitabında, Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında yer alan "Laiklik, cumhuriyetin niteliklerinden biri olmanın da ötesinde, Atatürk devrimlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşını oluşturur... Atatürk devrimlerinin hareket noktasında laiklik ilkesi yatar ve devrimlerin temel taşını bu ilke oluşturur. Başka bir anlatımla, laiklik ilkesi açısından verilecek en küçük bir ödün Atatürk devrimlerini yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu doğurabilir. (s. 83)" hükmüne atıf yapıyor.Laikliğin Türk inkılabı açısından taşıdığı önem onun anayasamızda özel olarak korunması sonucunu doğurmuştur, diyerek de vurguluyor.Ayrıca, Özbudun,
Yön Gül de daha önceki cumhurbaşkanları ve başbakanların çoğu gibi ilk gezisini bölgeye yaparak sorunun farkında olduğunu ve iyi niyetini göstermek istedi.9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erdal İnönü ile birlikte aynı niyetle Diyarbakır'a gitmiş ve ilk kez "Kürt realitesini tanıyoruz" diyerek yeni bir yaklaşım göstermişti. Demirel'in bu söylemi başlangıçta yöre halkında destek bulmuş, ancak, PKK'nın kontrol ettiği siyaset alanında bir süre sonra karşılanamaz taleplerle zora sokulmuştu.Erdal İnönü SHP lideri olarak, HEP'i seçim işbirliğiyle TBMM'ye taşımış, bu girişimi, HEP milletvekillerinin ilk günden başlayan ayrılıkçı davranışlarıyla probleme dönüşmüştü.Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" sözü, bölge halkı tarafından alkışlarla karşılanmış, ancak, karşı talepler bu söylemi de siyasette mahkûm olmaya itmişti.Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu vardır ve daha fazla demokrasiyle çözülecektir" sözüyle alkış almış, ancak, Diyarbakır'da adeta "sınav"a tabi tutulacağı söylenmiş ve yalnız kalmıştı.Şimdi Cumhurbaşkanı Gül, bölgede ve "Farklılıklarımız zenginliğimizdir" sözüyle alkış alıyor, ilgi görüyor.Gül'e gösterilen bu ilgi hangi taleplere bağlanacak
Yön Ankara Emniyeti'nden uzmanlar, "Patlasaydı ne olurdu?" sorusuna yanıt bile vermek istemiyorlar. "Bunu düşünmek bile istemediklerini" belirterek Anafartalar'daki patlamadan 20 kat daha büyük bir faciaya neden olabilecek güçte bir patlayıcı olduğunu söylemekle yetiniyorlar. Başkent Ankara dün bir facianın eşiğinden döndü. Sıhhiye'deki kapalı otoparkta 580 kilogram patlayıcı yüklü minibüs Ankara Emniyeti'nin bomba uzmanlarınca etkisiz hale getirildi. Ankara'nın büyük bir facianın eşiğinden dönmesinde en büyük pay kuşkusuz Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün aldığı önlemler ve önleyici çalışmalardı.Ankara Valisi Kemal Önal ve Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz'ı, günler öncesinden aldıkları önlemler ve titiz çalışmaları nedeniyle kutlamak gerekiyor.Ankara Emniyeti'nin 580 kilogram patlayıcı yüklü bu minibüsü herhangi bir ihbar almadan, önleyici arama-tarama faaliyeti sırasında yakalamış olması, başarılarını daha da artırıyor.Ankara Valisi Kemal Önal'ın verdiği bilgiye göre, etkisiz hale getirilen yarım tonluk patlayıcı bugüne kadar Türkiye'de ve belki de dünyada yakalananların en büyüğü. Bu da Ankara'nın atlattığı tehlikenin boyutlarını gösteriyor. Tehlikenin boyutları büyük Ankara
Yön Basının gösterdiği yoğun ilgiyi tebessümle karşılayan Cumhurbaşkanı Gül, kameraman ve foto muhabiri arkadaşlarımıza "Aman avizelere dikkat", Büyükanıt'a da "Paşam hepsi sizin için" diyerek "durum"un farkında olduğunu esprili biçimde yansıtmış oldu.Gül ve Büyükanıt, gazetecilerin rahat görüntü alma isteklerini kırmayarak sıcak pozlar verdiler. Basının projektörleri dün yine Çankaya Köşkü'ndeydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın tokalaşma sahnesini görüntülemek ve gözlemek için 55 gazeteci görev yaptı. Çankaya Köşkü'ndeki bu görüntüler 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile rahmetli Turgut Özal'ı anımsattı.Evren, 1983 seçimlerini Turgut Sunalp'ın MDP'sinin kazanmasını istiyordu ama sandıktan Özal'ın ANAP'ı çıkmıştı. Kamuoyu, acaba Evren, Özal'a hükümeti kurma görevi verecek mi vermeyecek mi merakı içindeydi.Evren, Özal'ı Çankaya Köşkü'ne davet etmişti. Bütün gözler Evren ve Özal'daydı. Özal, Evren'le tokalaşmakla yetinmemiş, kucaklayıp öpmüştü.Bu görüntü sonrasında "demek ki işler ve ilişkiler normal" mesajı olarak algılanmıştı.Tabii, Gül ile Büyükanıt'ın dünkü buluşması ile Evren-Özal buluşmasıyla aynı değil. Durum ve roller çok farklı. Ama
Yön Yalçındağ'ın, "sermayenin ürkekliğini" aşan tespitleri ve uyarıları, önümüzdeki dönemin siyaset alanındaki temel kuşkularını da ortaya koydu. TÜSİAD'dan gelen ve pek alışık olmadığımız netlikteki analiz ve talepler siyaset dünyası için bir çeşit uyarı niteliği de taşıyor. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'ın İskenderun konuşması, son dönemde Türkiye'nin gündemini oluşturan sorunun özünü yansıtıyor. TÜSİAD Başkanı Yalçındağ'ın, yeni anayasa ile ilgili çalışmalar konusundaki görüşleri, hem Cumhurbaşkanı Gül hem de Başbakan Erdoğan tarafından dikkate alınması gereken demokratik beklentileri içeriyor.TÜSİAD Başkanı'nın, yeni anayasanın "cumhuriyetin kuruluş felsefesine sadakat" ile yapılması gerektiği vurgusu, AKP iktidarına karşı duyulan güvensizliğin temelidir.Bu konudaki kuşku ve güvensizlik Gül tarafından da tespit edilmiştir. Gül, her fırsatta cumhurbaşkanlığı boyunca Anayasa'nın kurucu felsefeyi yansıtan hükümlerine sadakatle bağlı kalacağını vurgulamıştı.TÜSİAD Başkanı, şimdi yeni anayasa çalışmaları sırasında bu sözün tutulması gerektiğini anımsatıyor. TÜSİAD Başkanı Yalçındağ'ın yansıttığı bu talep, sayısı sınırlı TÜSİAD üyelerinin çok ötesinde, toplumun önemli bir