2005 boyunca Ankara'dan yansıyan yaklaşım, "PKK sorunu ile Kürtlerin sorununu" birbirinden ayırmak gerektiği üzerine kuruluydu.Denklemi, sadece "PKK ve Kandil Dağı"na kurmak sorunun bütününü kavramıyor.Ankara'nın bir süreden beri oluşan yeni koşullarda Irak ve Kuzey Irak'a bakışını değiştirdiği gözleniyor.Bu değişikliğin sağlam bir plana dayanması zorunlu. Günübirlik politikalarla ne Kuzey Irak ne de Güneydoğu'daki sorunların çözülemediği görüldü. Keza sadece söylevle de iş çözülmüyor.Türkiye, bir yandan dış politik gelişmelere yön vermeye çalışırken bir yandan da sorunu içeride çözmeye yönelik, partiler üstü bir anlayış, bir ulusal strateji geliştirmek zorunda.Irak'ın işgalinden sonra oluşan koşullara bakalım: Kuzey Irak ve PKK sorunu 2005'e damgasını vuran konulardan biriydi. Öyle görünüyor ki, bu sorun 2006'da da Türkiye gündeminin ön sıralarında yer alacak. ABD'nin gerek Irak'a yönelik 1991 müdahalesi gerekse 2003 işgalinin, özellikle PKK'nın bu bölgeye yerleşmesi, güçlenmesi ve Irak ordusundan silah, araç-gereç, mühimmat edinmesi gibi Türkiye aleyhine olumsuz sonuçları olmuştur.İşgal sonrası bölge koşullarına baktığımızda, 2003 öncesine göre değişen parametreler ise şöyle
Yargıçları etkilemek, etkilemeye çalışmak Türk Ceza Kanunu'na göre ciddi bir suç. Cezası da ağır. 4 yıla kadar hapis öngörülüyor.Yargı görevi yapanı etkileme başlığını taşıyan Türk Ceza Kanunu'nun 277. maddesindeki hüküm şöyle:"Bir davanın taraflarından birinin veya birkaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhine, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası verilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza 6 aydan 2 yıla kadardır."Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, başlığını taşıyan 288. madde ise şöyle diyor:"Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."3-4 yıla kadar hapis cezası öngören bu hükümler, hem çok geniş bir kaplama alanına sahip hem de yoruma çok açık...O kadar ki, bir dava kesin hükme bağlanıncaya kadar kimsenin ağzını açmaması
Tartışma, Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın davasıyla başladı.Rektörü ziyarete giden YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç ve rektörlerin bu tavrı, bazı hükümet üyeleri tarafından "yargıyı etkileme, baskı altına alma" olarak değerlendirdi.Keza rektörü hastanede ziyaret eden CHP lideri Deniz Baykal, tutukluluk hali ve süresini eleştiren CHP'li Kemal Anadol ve Haluk Koç'un sözleri de aynı biçimde yorumlandı.Orhan Pamuk davasında, Avrupa Parlamentosu üyelerinin demeçleri "etkileme" olarak değerlendirilmedi, aleyhte gösteri yapanların tutumu "etkileme"ye sokuldu.Son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yargının etkilendiğine ilişkin sözlü suç duyurusuna tanık olduk. Başbakan, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un, "Prof. Dr. Yücel Aşkın'a reva görülen muamele ve uzun gözaltı süresini tasvip etmek mümkün değil" sözleriyle Anayasa'nın 138. maddesini çiğneyerek, Anayasa suçu işlediğini söyledi ve savcıları göreve çağırdı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da ertesi gün Koç'un sözleriyle ilgili inceleme başlattıklarını açıkladı. Son günlerde bir "etkileme" tartışmasıdır sürüyor. Aşkın davasında tutukluluk halinin kaldırılması gerektiğini savunan rektör ve
Kürsüde KKTC'nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş...Salonun ön sıralarında TBMM Başkanı Bülent Arınç, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, BCP Genel Başkanı Mümtaz Soysal, Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal...Eski ve yeni milletvekilleri...Rauf Denktaş, CHP'nin davetlisi olarak TBMM çatısı altında Kıbrıs'taki son gelişmelerle ilgili konuşma yapıyor.CHP lideri Deniz Baykal ve yardımcısı Onur Öymen'in düzenlediği bu konferansa Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül, bakanlar ve muhalefet liderleri de davetliydi.Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün katılmadığı toplantıda başka bakan da yoktu.Eski başbakan Bülent Ecevit ile ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun yokluğu dikkat çekti. Toplantıya katılamayan DYP lideri Mehmet Ağar ise, öğle yemeğinde hazır bulundu. TBMM'nin eski Senato, şimdi ise AKP Grup Salonu... Konferansın TBMM çatısı altında yapılmasının "Denktaş'a saygı" anlamı taşıdığı açıktı.Son dönemlerde olanak bulduğu her yerde görüşlerini açıklayan KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tan ilginin esirgendiği
Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra basının karşısına geçen Çiçek, Lagendijk'in, "TSK, PKK ile savaşmayı seviyor. Ordu provokasyon yaptı, PKK cevap verdi" biçimindeki sözlerine tepki göstermişti. Adalet Bakanı, Lagendijk'in bu sözlerini üzüntüyle karşıladıklarını ve esefle kınadıklarını söylemişti.Çiçek'in sözleri sadece kendi tepkisini değil, aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün de tepkisini içeriyordu.Adalet Bakanı'nın, "Hükümet Sözcüsü" olarak böyle bir açıklama yapmasının arkasında, Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül arasında yapılan temas ve varılan ortak karar yatırıyordu.Cemil Çiçek'in, Hükümet Sözcüsü olarak açıklama yapmasının yeterli olacağı sonucuna varılmıştı.Çiçek'in sözleri Genelkurmay'ın saptamaları ve Erdoğan'ın onayını da taşıyordu. AB-Türkiye Karma Parlamento Komitesi Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve PKK'yla ilgili sözlerine Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tepki göstermişti. AB-Türkiye Karma Parlamento Komitesi'nin diğer eşbaşkanı AKP Trabzon Milletvekili Prof. Dr. Ali Aydın Dumanoğlu...Prof. Dr.
Leyla Zana ve arkadaşlarının davalarını izledikten sonra basına sert açıklamalar yapmıştı. Mahkeme salonunun dışında Türk yargısını ve yargıçlarını, "Hitler Almanya'sı yargısı ve yargıçları"na benzetecek kadar ileri gitmişti.Lagendijk, Türkiye'de görülen davalara "müdahil" gibi girip çıkmasıyla tanınıyor. Yer aldığı taraf ise, değişmez biçimde Türkiye'nin karşısında oluyor.Lagendijk, "Pamuk davası"nda da ön sıralardaydı. Pamuk'a destek vermek üzere geldiği İstanbul'da, hazır gelmişken, Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) ilgili olarak "tarihe geçecek" bir saptamada bulundu.Eşbaşkan, "Türk ordusu, PKK'yla savaşmayı seviyor. Böylece değerini koruyor. Başbakan, Kürtlerle diyaloğa geçince ordu, provokasyona başladı. PKK da yanıt verdi" biçiminde özetlenebilecek bir değerlendirme yaptı.Bu değerlendirme en hafifinden bir densizlik örneğidir.Değerlendirmenin sahibi AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı sıfatı taşıyan biri olunca, daha da önem kazanmaktadır.Demek ki, Lagendijk, Türkiye'nin, 20 yıldır yaşadığı terör sürecini böyle değerlendiriyor ve binlerce şehit vermiş olan TSK'ya böyle bakıyor.Lagendijk'in kafasına göre, TSK, 20 yıldır, "zevk için" terörle mücadele ediyor. PKK
Eski Türk Ceza Yasası'nın 159. maddesi bu tür takibatların yapılması için Adalet Bakanı'nın iznini öngörüyor.Adalet Bakanlığı, Şişli Savcılığı'nın ilk başvurusunda görüşünü "izne tabi değil" biçiminde iletmişti. Buna karşın dava açıldı. Ancak, mahkeme, eski hükümdeki "izin" hükmünün sanığın lehine bir hüküm olduğuna karar verip yeniden Adalet Bakanlığı'na "izin" için başvurulmasını kararlaştırdı.Diğer bir ifadeyle Adalet Bakanı Cemil Çiçek, mahkeme kararı gereğince görüş bildirmek durumunda...Bu görüşün de "topu taca atan" bir yol olmayacağı söylenebilir.Ortada hem bir mahkeme talebi var, hem de davanın sonuçlanması ihtiyacı var.Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "evet" veya "hayır" biçiminde bir karar verip mahkemenin davayı sonuçlandırmasının yolunu açacaktır.Tabii, karar verirken, yargıç ve savcılardan oluşan bakanlık bürokrasisinden de görüş alacak; daha önce takipsizlik kararı veren İstanbul Başsavcılığı'nın kararını da inceleyecektir.Sonucu görmek için demokrasi içinde sabır göstermek gerekiyor.Bu işin bir yönü...Diğer yönü ise ifade özgürlüğü. Bu özgürlüğün ancak hareket ve şiddeti teşvikle sınırlı olduğu dünyaca kabul görmüş bir ölçü...Türkiye'nin de bu ölçüyü benimsemesi ve bu
Sonuçların 10 günden önce açıklanması beklenmiyor.Bu kez Sünni Arapların da seçime ilgi göstermesi, katılım oranını yükseltti.Seçimler ne kadar sağlıklı yapıldı, ilan edilecek sonuçlar ne kadar güvenilir olacak?Irak'ın işgal koşulları dikkate alınırsa, bu konuda ciddi kuşkular hep olacaktır.Örneğin Türkmenler, Kerkük seçiminin iptal edilmesi için başvuruda bulundular bile... Irak'ta seçimler yapıldı. Türkmenlerin, Kerkük seçimlerinin iptalini istemeleri, Kürt kentlerinden Kerkük'e taşınan, ancak bu kentin seçmeni olmayan Kürtlere oy kullandırılması iddiası...Türkmen kuruluşları sözcülerinin verdiği bilgiler şöyle:"Kerkük'ün dört kapısı vardır. İkisi Kürt illerine, ikisi Arap bölgelerine açılır. Seçimden önceki gece bu dört girişin ikisi kapalı, ikisi açıktı. Arap bölgelerine açık yollar kapatılmıştı ama Kürt kentleri olan Süleymaniye ve Erbil'e giden yollar açık tutuldu. Bu iki yoldan Kerkük'e taşıma seçmen getirildi. Bunlar Türkmenler tarafından tespit edildi ve hemen itiraz edildi. Ancak, sonuç alınamadı. Keza Araplar da bu durumu tespit etmiş durumdalar. Aynı itiraza onlar da katıldılar."Türkmen sözcüler, itirazlardan bir sonuç çıkacağını tahmin etmiyorlar. Taşıma oylar Türkmen