Makale üç akademisyenin imzasını taşıyor: Bilkent Üniversitesi Öğretim üyelerinden, halen George Town Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi, emniyet kökenli Dr. Ersel Aydınlı, emekli Binbaşı Dr. Nihat Ali Özcan ve Binbaşı Dr. Doğan Akyaz.Makalede yer alan görüşleri özetle daha önceki yazılarımızda yansıtmıştık.Öz itibarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliği en iyi strateji olarak gördüğünü belirten makale; Kürt sorunu, yükselen İslamcılık, Yunanistan'la kötüleşen ilişkiler, kronik ekonomik sorunlar, Irak'ta ABD politikaları konusundaki anlaşmazlıklar, Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (Avrupa Ordusu) dışında kalması olasılığı gibi sorunları bu yönelişin gerekçeleri olarak sayıyordu.Foreign Affairs'te yayımlanmaya değer görülen bu makaledeki görüşlerin Genelkurmay'ın görüşünü de yansıttığı yönünde yorumlar yapıldı.Bu tür yorumların yapılmasında, yazarlardan birinin halen görevdeki bir binbaşı, birinin emekli bir binbaşı, diğerinin de eski bir rütbeli polis olmasının etken olduğu söylenebilir. Foreign Affairs dergisinde yer alan "Türk Ordusunun Avrupa Yürüyüşü" başlıklı makaleyle ilgili yorum ve tartışmalar sürüyor. Makale, gerçekten
Eruygur, kendi dönemlerinde de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefini paylaştığını, ancak sürecin önemli sorunlar yarattığını kaydetti. Problemin hedefte değil, süreçte olduğunu vurguladı. Foreign Affairs dergisinde çıkan "Türk Ordusunun Avrupa Yürüyüşü" başlıklı makaleyle ilgili tartışmaları değerlendiren eski Jandarma Genel Komutanı, emekli Orgeneral Şener Eruygur, Türkiye için "hedefte değil, süreçte" sorun bulunduğunu söyledi. Eruygur, Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının hatalı olduğunu, Ankara'nın ileriyi göremediğini belirtti. Kuzey Irak'ta bir "Kürt devleti nüvesi"nin kurulmasına Türkiye'nin de katkıda bulunduğunu, bu anlamda 1991'den sonra izlenen politikanın hatalı olduğunun şimdi anlaşıldığını kaydetti.Eruygur, şu değerlendirmeyi yaptı:"Bugün Kuzey Irak'ta bir devlet kurulmasına Türkiye de katkıda bulunmuş oldu. Keşke öyle olmasaydı. Hata yaptık. Barzani-Talabani, PKK-Öcalan arasındaki çatışmalar, çekişmelerle sorunun kontrol edilebileceği düşünüldü. Klasik, birbirine kırdırma politikasıyla sonuç alınacağı zannedildi. Halbuki sonuçta bunların hepsinin amacının aynı olduğunu göremedik. Ortak amaçları bir Kürt devleti kurmaktı. Aralarında
"Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış, erken seçim diyorlar. Niye erken seçim? Bu millet bu iktidara 5 yıllığına görev vermiş."Başbakan, seçimlerin Kasım 2007'de yapılacağını bu sözlerle ifade etti... Siyaset gündemine hayvanlarla ilgili özdeyişler daha sık girmeye başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu özdeyişlere gönderme yapmayı seviyor. Son olarak, 2006'da erken seçim isteyenlere yanıtını yine böyle bir deyişle verdi. Erken seçim isteyen muhalefete, "Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür" atasözüyle karşılık verdi: CHP lideri Deniz Baykal, Erdoğan'ın bütün hesabının cumhurbaşkanı seçilmek olduğunu vurgulayarak, "Seçimden kaçmasının, sözünü bile etmekten kaçınmasının nedeni bu" yorumunu yaptı.Baykal, Erdoğan'ın, "Cumhurbaşkanı olmaya kilitlendiğini" ifade ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:"Son günlerde hayvanlarla ilgili örneklerle, özdeyişlerle siyaset yapılıyor. Eğer hayvanlar dünyasından benzetmeler yapılacaksa benim söyleyeceğim de şudur: Aslan yatağına tilki yakışmaz." Aslan-tilki... Baykal, 2006'da yapılacak bir seçimin Türkiye pratiği açısından erken seçim değil, normal seçim olacağını düşünüyor. Türkiye'de hiçbir zaman 5 yılda bir seçim yapılmadığını
Cumhurbaşkanı, son dönemde ülke gündemine oturan ve tartışma yaratan konulara ilişkin yorumlarıyla Çankaya'nın duruşunu yansıttığı gibi hükümete ve TBMM'ye dönük somut önerilerde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yeni yıl mesajı dünya ve ülke sorunlarına ilişkin yorumlarını ve bazı önerilerini içeriyor. Sezer, yeni bir yıla girerken terör, çatışmalar, açlık ve salgın hastalıkların dünya ve insanlık için tehdit oluşturduğu saptamasında bulunurken, dünyanın ortak sorunların çözülmesi için yeni bir başlangıç yapmasını diliyor.Dünya liderlerinin içtenlikle paylaşması gereken bir dilek bu...Ancak, Cumhurbaşkanı Sezer, madalyonun öbür yüzüne işaret etmeyi de ihmal etmiyor. Diyor ki, "Güçlülerin egemen olduğu ve başta insan hakları olmak üzere evrensel değerlerin hiçe sayıldığı günümüzde, kalıcı dünya barışının sağlanması, tüm ülkelerin ortak çabası ve anlayış birliğini gerektiren, ancak ulaşılması güç bir hedef olarak algılanmaktadır."Sezer, evrensel değer ve kurumları hiçe sayan "güçlüler"i de dünyayı ve insanlığı tehdit eden diğer sorunlar gibi dikkate getiriyor.Güçlü ülkelerin hangileri olduğu ve hangi değer ve kurumları hiçe saydıkları, neler yaptıkları herkesçe malum:
Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan ve Doğan Akyaz imzasını taşıyan makale, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı olmadığını, bunun nedenlerini ve ileriye dönük beklentileri içeriyordu.Makale, AB'ye tam üyelik hedefinin, 1999'da aday ülke konumuna geçişte, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz tarafından canlandırıldığını ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından da bu tutum ve kararın paylaşılıp desteklendiğini vurguluyordu.Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ile dünkü görüşmemizde, TSK'nın AB'ye bakışı ve o dönemde bu süreçle ilgili olarak dikkat çektiği sorun ve kaygıları konuştuk. Foreign Affairs dergisinde yer alan "Türk Ordusunun Avrupa Yürüyüşü" başlıklı makalede yer alan önemli saptamaları dün aktarmıştık. Kıvrıkoğlu, TSK'nın ve Atatürkçülüğün AB üyeliğine engel olduğu biçimindeki tezin ve bu yöndeki yargının doğru olmadığını vurguladı.TSK'nın 150 yıldır Türkiye'nin modernleşmesi sürecine öncülük eden bir kurum olarak AB tam üyeliğini de bu sürecin bir halkası olarak gördüğünü; bu nedenle sorunun TSK değil, AB'nin çifte tutumu olduğunu
Foreign Affairs, ABD ve AB'de siyasi karar alıcıların dikkate aldığı, akademik dünyada da ilk beş yayın organı arasında yer alan bir dergi.Bu özellikleri nedeniyle bir makalenin bu dergide yayımlamaya değer görülmesi önemli...Ersin Aydınlı, Washington'da, George Town Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak çalışan, terör konusunda uzman, polis kökenli bir Türk akademisyen; Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi...Dr. Nihat Ali Özcan, "terör ve PKK" konusunda uzmanlığıyla tanınan emekli binbaşı bir akademisyen...Dr. Doğan Akyaz ise, halen TSK'da binbaşı olarak görev yapan bir tarih uzmanı...Bu üç uzmanın birlikte kaleme aldıkları makale, "Türk Ordusunun Avrupa Yürüyüşü" başlığını taşıyor ve önemli saptamalar içeriyor.Makale, TSK'nın AB'ye karşı olduğu ve engel oluşturduğu yönündeki yargıyı ve tezleri çürütüyor. TSK'nın, Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğini; bu desteğin nedenlerini ve ileriye dönük beklentilerini irdeliyor. Ünlü Foreign Affairs dergisinin son sayısında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Avrupa Birliği'ne (AB) bakışıyla ilgili üç imzalı bir makale yayımlandı. Makale, Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan, Doğan Akyaz imzalarını taşıyor. Makalenin tartışma yaratacak
Konu bir süredir RTÜK gündeminde bekliyordu.Karar, Akman'dan önceki yönetim tarafından alınmıştı; müracaat belgelerine ilişkin eksikliklerin giderilmesi bekleniyordu.Kuşku yok ki, Kürtçe yayın kararı siyasi bir nitelik taşıyor.2002'den bu yana yayın yasağı kalktığı halde Ankara, bu konuda temkinli davranıyordu. Yayın serbestisinin PKK ve yandaşlarınca istismarından kaygı duyuluyordu. TRT'de çok sınırlı bir yayınla deneme yapıldı.Görüldü ki, TRT yayını bekleneni vermediği gibi, PKK güdümündeki dış merkezli yayınlar karşısında bir etkisi de olmuyor.Türkiye, Danimarka'dan yayın yapan Roj TV'nin kapatılması için sürekli girişimde bulunuyor. Danimarka ise yanaşmıyor. Daha önce benzeri televizyonların yayını ilgili ülkelerce durdurulmuş ancak bir başka ülkeden yine yayın yapılmıştı. Roj TV'nin kapatılması halinde de bir süre sonra başka bir yerden yayının yapılacağı belli.Teknolojinin bugün ulaştığı boyutlar dikkate alındığında TV'nin biri kapatılsa bile, bir diğerinin yayına geçmesini engellemek mümkün olmuyor.RTÜK'ün Kürtçe yayın kararında bu gerçeğin de payı olsa gerek.Ankara, Kürtçe yayını serbest bırakarak, Roj TV veya benzerlerinin etkisini azaltmayı hedefliyor, belli ki...Bir
Rüşvetle bir meslek arasındaki ilişkinin kanıksanması, bunu gösteriyor.Kapıkule Gümrük Kapısı'nda rüşvet alındığı haberini herhalde kimse "şaşkınlıkla" karşılamamıştır. Herkes, gümrüklerde rüşvet döndüğünü bilir ve bunu artık kabullenmiştir.Bazı mesleklerle ilgili yargı ne yazık ki böyledir.Bu da rüşvetin bu mesleklerin kültürü haline geldiğine ve bu durumun artık yadırganmadığına işaret eder.Maalesef gümrük memurluğu mesleği de bunlardan biridir.Bu nedenledir ki, bu mesleklerde rüşvetle, yolsuzlukla mücadele aynı zamanda bir kültürle mücadele anlamına gelir. Kapıkule'de ortaya çıkan görüntüler, rüşvetin bir mesleğin "kültürü" haline geldiğini kanıtlıyor. Edirne Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, son operasyonu, bu kültürü gözler önüne serdi.Kıdemli memurun acemi memura nasıl rüşvet alacağını öğrettiği görüntüler, "kültürü" kanıtlıyor.Kıdemli memur, kameraya takılan görüntüde, acemi memura ders veriyor:"Pasaportu şöyle alacaksın, şurasını damgalayacaksın, şu evrakı şuraya, bu evrakı buraya, contayı da şöyle cebine koyacaksın."Kıdemli memurun "conta" dediği, rüşvet oluyor.Acemi memur, kıdemli memurun denetiminde pratik yapıyor!Mesleğe giriş dersi!Gümrük teşkilatında dürüst memurlar