Şii Araplar ve Kürtler, yönetimdeki ağırlıklarını korumak için önlemlerini aldılar. Sünni Araplar ise seçimleri büyük ölçüde protesto eden kesim. Bu kez Sünni Arapların da seçime katılmaları hem meşruiyet hem siyasal denge açısından ABD ve Türkiye tarafından teşvik ediliyor.Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün İstanbul'da ABD'nin Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad ile Sünni lider Tarık El Haşimi'yi bir araya getirmesinin temel amacı da buydu.Peki, seçim öncesinde Türkmenler ne durumda?Türkmenler, Ankara'nın ilgisinin yetersizliğinden şikâyetçi. Ayrıca, Barzani'ye verilen destekten de rahatsız görünüyorlar. Irak'ta 15 Aralık'ta yapılacak seçimler mevcut yönetim dengelerini etkileyecek mi? Seçim öncesinde tabloya bakıldığında, Türkmenlerin üç parçaya ayrıldıkları görülüyor:1Türkiye yanlıları: Türkmenlerin ana gövdesini Irak Türkmen Cephesi (ITC) oluşturuyor. Irak Türkmen Cephesi'ne "ulusalcı cephe" adı da veriliyor. Irak Türkmen Cephesi mensupları, Türkiye yanlısı olarak biliniyor. İçlerinde hem Sünni hem Şii Türkmenler var.ITC, 6 ilde seçime giriyor: Musul, Kerkük, Bağdat, Diyala ve Selahaddin.Musul'da ITC, Irak İslami Partisi'nin listesinden seçime katılıyor. Sünni Araplarla işbirliğine
Dış politikada Ankara'nın öncü, etkin, inisiyatif kullanan bir başkent değil, dış dinamiklerin taleplerini yerine getiren, pasif bir merkez haline geldiği saptamasında bulunuyor. Baykal, görüşlerinin dayanaklarını da şöyle açıklıyor: CHP lideri Deniz Baykal, Kıbrıs sorununda olduğu gibi Irak politikasında da Türkiye'nin sürüklendiği düşüncesinde. "Hükümet, Avrupa Birliği (AB) sürecinde sürüklenmeye başladı. Bu süreçte Türkiye'nin hakkı olan pozisyonu talep etmek ve bunda ısrarlı olmak yerine, işe ödünler vererek başladı. Kıbrıs politikasında kırılmalar böyle meydana geldi. Bugün vardığı noktaya, telafisi olanaksız ödünlerle geldi, ancak bir sonuca varamadı. Şimdi Kıbrıs'ta Türk tarafının tezlerini terk ederek, AB'nin istekleri doğrultusunda adımlar attı, buna karşın Türkiye'nin AB üyeliğini garanti altına alamadı. Bugün hâlâ Türkiye'nin üyeliğinin garanti olmadığı vurgulanıp duruyor. En son Almanya Başbakanı Merkel, bunu ifade etti. Romanya'ya, Bulgaristan'a, Hırvatistan'a, 'üyeliğiniz garanti değil' diyen yok. Sadece Türkiye'ye söyleniyor ki, Ankara buna tepki bile veremiyor. Bu sürüklenme değil de nedir?" AB-Kıbrıs ilişkisi Baykal, benzeri bir sürecin Irak ve özellikle Kuzey
Son dönemdeki işaretler, Ankara'nın "Kuzey Irak ve Kürt" politikasında hissedilir bir değişikliğe yöneldiğini gösteriyor. Tıpkı, Kıbrıs politikasındaki kırılma gibi...Ankara, Avrupa Birliği süresinde ancak Kıbrıs politikasında radikal bir değişiklik yaparak, önkoşulları yerine getirerek ilerleme sağlayabildi.Şimdi de "Kuzey Irak politikası"nda değişiklik kendini hissettiriyor. Acaba Ankara, "PKK ve Kürt sorunu"nu Barzani üzerinden çözmeyi mi umut ediyor? Ünlü 1 Mart tezkeresi öncesinde, Ankara'nın ilan ettiği "kırmızı çizgi" politikası çoktan geride kaldı. Gelişmeler gösterdi ki, Ankara, kırmızı çizgi gözetecek güç ve etkinlikte değil. Ankara'nın, ABD'nin Irak'ı işgalinden önceki Kuzey Irak politikası artık yok. Yerine yerleşmeye yüz tutan politika ise, Talabani ve Barzani'nin desteklenmesi ve güçlendirilmesi. Barzani'nin bugünkü konumu Federal Kürt Bölgesi Başkanı...Ankara, Bağdat'tan çok Barzani ile temasta. Federe Kürt devletine bir itirazı olmadığı Kürt liderler tarafından da açıklandı.MİT Müsteşarı da Barzani'yle görüştü.Değişen durumun kabul edilmesi gerektiği Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök tarafından da belirtildi.Barzani, Kerkük'ü Kürt kenti haline getirdiği gibi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında, "üst kimlik, Türklük, Türk ulusu" kavramları üzerinden sert tartışmalar yaşandı.Tartışmanın özünü, Türkiye'de neyin üst kimlik sayılacağı oluşturuyor. Erdoğan, bu kimliğin vatandaşlık bağı olduğu görüşünde. Türk, Kürt, Laz, Çerkez diğer etnik kimlikleri eşit alt kimlikler olarak görüyor. Baykal ise etnik kimlikleri tanımakla birlikte, Türklüğün, Türk ulusunun üst kimlik sayılmasını, diğer etnik grupların ise Türk ulusunun parçası, onu meydana getiren unsurları olarak görülmesi gerektiğini savunuyor.Anayasa'nın, "Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür" hükmünün yorumlanmasıyla ilgili tartışma sürüyor. Şemdinli olaylarından sonra üst kimlik-alt kimlik tartışmaları alevlendi. Anayasa'yı, yorumlama konusunda en yetkin kurum kuşku yok ki, Anayasa Mahkemesi...Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın tartışılan 66. maddesini, HADEP davasında geniş biçimde yorumlamış durumda. Yüce mahkemenin HADEP'i kapatan 13.3.2003 tarihli gerekçeli kararında, vatandaşlık bağıyla bağlı herkesi Türk sayan 66. maddeye ilişkin yorumu şöyle:"Anayasamız, Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan
Yıldırım, dün bu konudaki sorularımı yanıtlarken, önce eşinin tepkisini ve üzüntüsünü aktardı:"Hanım gerçekten çok üzüldü. Fotoğrafı ve yorumları görünce dedi ki: O kadar yıl öğretmenlik yaptım, o kadar insan yetiştirdim, demek ki Öğretmenler Günü'nde bana verilecek hediye de buymuş. Çok alınmış, çok içerlemiş."Yıldırım, eşiyle ilgili şu bilgiyi de aktardı:"Eşim uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Tabii, başı açıktı. Öğretmenlikten sonra başını örttü. Böyle bir tercih yaptı. Bu onun tercihiydi. Fotoğraf, böyle kimlik sorunuymuş gibi yansıtılınca, çok üzüldü. Ben de hem yadırgadım, hem üzüldüm. Çok abartılı ve gerçeği yansıtmayan bir şekilde ele alındı. Üzüntümüz bundan." Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Samsun'dan dönerken, eşi Semiha Yıldırım'ın ayrı bir masada tek başına yemek yemesine ilişkin "harem selamlık" yorumlarına içerlemiş görünüyor. Bakan Yıldırım, yayımlanan fotoğrafın bu şekilde yorumlanmasına kendisinden çok eşinin üzüldüğünü belirtiyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Samsun dönüşünde ortaya çıkan bu görüntünün nasıl oluştuğunu şöyle aktardı:"Samsun'da sabah birlikte kahvaltı ettik. Masada, o fotoğraftaki arkadaşlar vardı. Hanım da benim yanımda oturdu ve kahvaltı
Örneğin, farklılıkları sevmeyi başarabildiğini, içki içmediği halde içenlerle birlikte olabildiğini, bir tercihi, bir yaşam tarzını tanımanın olumlu yönleri bulunduğunu, farklı insanların birbirlerini tanıyarak sevebileceklerine inandığını açıklaması gibi...Şener'le dün öğle yemeğinde yaptığımız sohbette, konu AKP'li belediyelerin son günlerde içki satış yerlerine getirdikleri yasaktan söz açılınca, Başbakan Yardımcısı, yine doğru bildiğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, doğru bildiğini söyleyen yapısıyla tanınır. Onu çocukluğundan, okul yıllarından tanıyanlar da bu yönünün karakteristik bir özelliği olduğunu bilirler. Oy uğruna inanmadığı şeyleri söyleyen veya savunan bir politikacı değildir. Nitekim son günlerdeki söylemlerinde de bu özelliği net biçimde yansıyor. "Yasakçılık yanlıştır" diye söze başladı Şener: "Alkollü içkilerin nerelerde satılacağını zaten yasa düzenlemiş. Okullara, camilere ne kadar uzaklıkta satış yeri veya içkili yerler olabileceğini belirlemiş. Yeni kurallar getirmeye gerek yok. Doğru değil. Yasakçılık zaten doğru bir yol değil. ABD'de de zamanında içki yasağı anayasaya bile konmuştu. Ama yasaklarla bir yere varılmayacağı görüldü.
Erdoğan'ın, "Türk, Kürt, Çerkez, Laz aklınıza ne gelirse, hepsi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında bir ve beraber olacağız, alt kimliklere saygı duyacağız" sözlerine karşılık soruyor.Baykal, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor:"Bu millet Türk milletidir."CHP lideri, üst kimlik olarak "Türk milleti"ni görüyor ve diğer etnik kimlikleri, Türk milletinin parçası olarak tanımlıyor. Baykal, Kürt, Çerkez, Laz ve diğer etnik grupları inkâr etmiyor, ancak alt kimlik olarak niteliyor.Ve ekliyor:"Bizi, bir Türk milletinin var olmadığı noktasına getirirseniz, Türkiye, Yugoslavya'ya döner. Birileri Türkiye'yi çokuluslu sürece sokmaya çalışıyor. O sürecin içine girersek, Balkanlaşma, Yugoslavyalılaşma, Iraklaşma, Lübnanlaşma, tehlikesine doğru sürükleniriz." Soru, CHP lideri Deniz Baykal'a ait. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır, bunun altında alt kimlikler vardır, yaklaşımına karşı ortaya attığı bir soru. Baykal'ın yaklaşımı, Atatürk'ün millet yaklaşımına uygundur. Atatürk'ün Türk milleti tanımı, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" biçimindedir. Bu tanım, ırk ve kan esaslı bir millet anlayışı değildir.
1- Şemdinli olaylarının aydınlatılmasındaki kararlılığın sürdüğü,2- Bu olaylardan sonra gelişen ve yasalara uygun olmayan gösteri ve eylemlere müsamaha edilmeyeceği.Bildiri iki taraflı bir duyarlılık içeriyor.Şemdinli olayının aydınlatılması, hükümetle asker arasında karar birliğinin bulunduğu dünkü zirveden de yansıtılmış oldu. Bunun temel nedeni, Şemdinli olayının Susurluk'a benzetilmesi ve devletin bu yönde itham ve zan altında kalması. Bu izlenimin silinmesi Şemdinli olayının asker-sivil bütün boyutlarıyla açığa çıkarılmasına bağlı. Devletin zirvesinin bu gerçeğin farkında olduğu görülüyor. Bu nedenledir ki, bildiride, Şemdinli'yle ilgili yargı sürecine bütün kişi ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin katkıda bulunması isteniyor. Kim, ne biliyorsa, yargı sürecine aktarması bekleniyor. Ankara, bir hafta sonra ikinci terör zirvesini yaptı. Bu kez katılım daha üst düzeyde oldu. Toplantıdan sonra yayımlanan kısa bildiride iki önemli mesaj yer alıyor: Dünkü zirveye de yansıyan temel kaygılardan biri, Şemdinli, Yüksekova ve Hakkâri'de meydana gelenlerin yaygınlaşması. PKK'nın ve siyasi alandaki yandaşlarının bu yönde çaba göstermesi. Olayların giderek bir "sivil itaatsizlik