Gül ve Org. Özkök, Litvanyada bir araya gelerek, Telafer konusunu da görüştüler. Diplomatik ve askeri kanallardan gelen bilgileri birbirlerine aktarıp durum değerlendirmesi yaptılar. Türkiyenin endişelerini ele aldılar.Dışişleri Bakanlığı da bu doğrultuda girişimlerini sürdürdü. Geçtiğimiz hafta sonu planlandığı biçimde ABDnin Ankara Büyükelçisi Edelman, Dışişlerine gelerek Müsteşar Vekili Ali Tuyganla görüştü.Türkiye, daha önce de ilettiği taleplerini Edelmana bir kez daha aktardı. Ankara, ABDnin operasyonu durdurmasını, aşırı güç kullanılmamasını, sivillere zarar verilmemesini, insani yardımın kesilmemesini, demografik yapıyla oynanmamasını istedi. Aynı günlerde farklı nedenlerle Litvanyada bulunan Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Telaferdeki gelişmeleri yakından izlemeyi sürdürdüler. ABDnin Ankara Büyükelçisi Edelmanın ise operasyonun Türkmenlere dönük olmadığını, Telafere gelen direnişçilere yönelik olduğunu belirttiği ve demografik yapıyı etkileyecek bir operasyon olmadığı biçiminde teminat verdiği öğrenildi. Edelmanın, Telaferdeki operasyonun abartıldığını, operasyonun bütün kenti değil, sadece direnişçilerin
Ölü sayısının 120yi, yaralı sayısının 200ü bulduğu bildiriliyor.Ayrıca kenti terk eden Türkmenlerin sayısı da on binlerle ifade ediliyor.Irak Türkmen Cephesi uluslararası yardım talep ediyor.Bu tablo, ABD güçlerinin bir grup direnişçiyi takip edip yakalamaya çalışmalarıyla izah edilemez.Türkmenlerin korkusu, bu ve benzeri operasyonlarla Türkmenlere dönük bir "temizlik" operasyonunun sahneye konması...ABD güçlerinin, Kuzey Irakta, Barzani - Talabani ikilisinin istekleri doğrultusunda işlev gördüğü ve ABDnin siyasi ağırlığını aynı yönde kullandığı biliniyor.Ankara, zaman zaman bu gerçeği görmemeye çalışıyorsa da, gerçek bu...Bu nedenle ABDnin, Türkiye istiyor diye Tel Aferdeki operasyonunu zamanında durdurması beklenebilir mi?Türkiyenin girişimlerine alınan yanıtlara bakılırsa, "Operasyonun hedefi Türkmenler değil, direnişçiler; operasyon hedefine varınca tabii ki duracak."Bu yanıt, ABD ve Iraktaki en yakın ve tek müttefiki Barzani - Talabani ikilisinin, Türkmenlere yönelik amaçları neyse, o gerçekleşinceye kadar bu ve benzeri operasyonların yapılacağını gösteriyor.PKK konusunda nasıl Türkiyenin taleplerini değil kendi politikasının "gerekleri"ni yerine getiriyorsa, Türkmenler
ABD uçaklarının da bombaladığı Türkmen kentinde ölü sayının açıklandığı gibi 28de kalmadığı çok daha fazla olduğu; yaralı sayısının da 100ü aştığı belirtiliyor.ABD uçaklarının Tel Aferi bombalaması, tank ve top ateşine tutmasının gerekçesi olarak güneydeki direnişe katılanlardan bazılarının bu kente kaçtığı şeklindeki gerekçeye dayandırılıyor. Ancak, Türkmen liderlerin Tel Aferden verdikleri bilgiler çok daha farklı.Kenti "Irak Ulasal Güçleri" olarak tanıtan peşmergelerin bastığı, Türkmenlerin bütün silahlarını teslim etmeleri çağrısından bulundukları, kadın ve çocuklar dışında 18 yaşından büyük erkeklerin kenti terk etmelerine yasak konulduğu Türkmen liderlerce bildiriliyor.Cenazelerin kaldırılamadığı, gece olunca top ve tank ateşinin başladığı, "Direnişçi arıyoruz" bahanesiyle mahallelerin basıldığı haber veriliyor.ABD güçlerinin peşmerge operasyonunu desteklediği, ilkel silahlar dahil Türkmenlerin silahlarının toplandığı da Türkmen liderlerin verdiği bilgiler arasında.Türkmen sözcüler, operasyonun asıl hedefinin, yüzde 100e yakını Türkmenlerden oluşan Tel Aferde de baskıyla kontrolü ele geçirmek olduğunu vurguluyorlar. 1.5 yıldır ABD güçleriyle çatışmayan, önemli bir sorun
- Gemi batmıştır. 200 metre yanına yaklaşmak yasaktır. Ölü balıkları sakın yemeyin. Gemi etrafında avlanmayın.Bununla da kalmadılar. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, geminin herkesin gözünün önünde batışından hemen sonra bağlandığı televizyonun canlı yayınında bir "büyük kuşku"yu da kamuoyuyla paylaştı:- Geminin yükü iade edilecekti. Bir gün önce gemi kasten batırılmış olabilir.Yetkililer "sorumluluk"larını burada da bırakmadılar. Açıklamalar devam etti.- Askeri dalgıçlarla gemi incelenecektir. Battı mı, yoksa batırıldı mı ortaya çıkarılacaktır. Kaldı ki, İspanya tazminat da ödeyecektir.Bundan sonra batmış olsa ne olur, batırılmış olsa ne olur? İspanya tazminat ödese ne olur, ödemese ne olur? İskenderun Körfezi harap olduktan sonra!İki bin ton zehir İskenderun Körfezine gömüldü. Bu çevre faciası göz göre göre yaşandı.Gemi tam dört yıldır Körfezde demirli duruyor. Varış noktası olan Cezayir gemiyi kabul etmemişti. Akdenizi geçen gemi, İskenderun Körfezine kolayca geldi ve zehirli atığıyla demirledi. Türkiye topraklarına olmazsa denizlerine "çöpü"nü boşaltmaya kararlıydı. Bir biçimde bunu gerçekleştirdi.Bu gemiye Türkiye dört yıldır bir çözüm bulamadı. Madem geminin batırılacağı
Adli yıl açılış töreninde Yargıtay 1. Başkan Vekili Mater Kaban, mesleğe girecek genç hukukçulara böyle seslendi.Yargının ve yargıçlığın işlevini ve taşıması gereken temel niteliği öz biçimde böyle ifade etti.Kabanın açış konuşması, daha önceki yıllarda tanık olduğumuz gibi kitap kalınlığında veya hukuk ve felsefe tezi niteliğinde değildir. Mater Kaban, kısa ama hukukçuluk mesleğinin özüyle ilgili, herkesin anlayabileceği bir dille konuştu.Türkiyenin koşullarında yargının toplum açısından "tuz" niteliği taşıdığına kuşku yok. Et kokarsa tuz basarlar, deyişindeki tuzdur, yargı...Kokmaması gerekir.Mater Kabanın verdiği mesaj da böyle algılanmalıdır.Türkiyenin özellikle 12 Eylül döneminden sonraki süreçte yaşadığı en önemli sorunlardan biri yargı erkinin güçten düşürülmesi çabalarıdır. Anayasa düzeyinde, yürütme ve yasama karşısında geriletilen yargının, fiilen yürütme erkinin etki alanında tutulmaya çalışılması en büyük yanlışlık ve haksızlık olmuştur.Son 20 - 25 yıllık süreçte, güçlendirilmiş yargı ve güçlendirilmiş medya, güçler ayrılığı ilkesini fiilen felç etmiştir. Sistem, medyayı da hükümete bağımlı hale getirmeye oturtulmuş ve iktidarın kontrolünde medya grupları yaratılarak,
Ölü çocuklar. Çocuklarının cansız bedenini kucaklamış anneler, babalar. Oraya buraya koşuşturan kanlar içinde çıplak çocuklar. Çaresiz anneler...Bu görüntüler, hiçbir siyasi amaca hizmet edemez. Bir mücadele yöntemi olarak görülemez, savunulamaz. Hiçbir dava bu vahşeti meşru kılamaz.Bu yönleriyle, eylemi gerçekleştiren teröristler, insanlık suçu işlemek dışında hiçbir şey yapmamış, hiçbir şey elde etmemişlerdir, nefret uyandırmak dışında...Teröristler bakımından olayın sonucu budur...Planlı veya plansız, operasyon gerçekleştiren Rusya da olayın bir faciaya dönüşmesini önleyememiştir. Moskovadaki tiyatro baskınında olduğu gibi yaptığı operasyona bir "kurtarma operasyonu" demek mümkün değildir. 155i çocuk 322 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir operasyona kurtarma operasyonu denilemez. Rusyanın izlediği yöntem de başarısız ve sorumsuzcadır.Teröristlerle pazarlık yapmamak, ödün vermemek, bu yolu açmamak politik bir karardır. Ancak bu kararı başarıyla uygulayacak yeterli donanımınız, tekniğiniz, personeliniz yoksa, "ölen ölür kalan sağlar bizimdir" mantığıyla operasyon gerçekleştirilmemelidir. Çoğunluğun çocuk ve kadın olduğu, bini aşkın rehinenin çok ciddi bir ölüm riski altında
Bu yönüyle bakıldığında, eylemin amacı ve sonuçları açısından, şunlar söylenebilir:Teröristlerin okul basarak, çocuk ve kadınları rehin almalarının amacı, Rusyanın operasyon düzenleme olasılığını en aza indirmek ve pazarlığa daha kolay razı etmek gibi görünüyor. Daha önce Moskovadaki hastane ve tiyatro eylemlerinde Rusya, pazarlığa oturmamış ve rehinelerden de büyük kayıp verilmesini göze alarak operasyon yapmıştı. Bu kez çok sayıda bebek, çocuk ve kadın rehin alınarak Rusyanın operasyon kararı vermesi zorlaştırılmak istenmiştir. Diğer eylemlerde ödün vermeyen Rusyanın bu kez ödün verebileceği, pazarlığa yanaşabileceği, masaya oturabileceği hesaplanmış olmalı. Ancak Rusya, bu koşullarda da tutumunu değiştirmedi ve operasyon yaptı. Rusya açısından bakıldığında eylem biçimi ne olursa olsun ve rehineler kim olursa olsun, pazarlık yapmayacağı ve yine kayıpları göze alarak operasyona yöneleceğidir.Rusya Devlet Başkanı Putin ve yönetimi ne olursa olsun pazarlık yolunu açmayacaklarını bu eylemde de göstermiş oldular.Çeçen teröristler bu tür bir eylemle de amaçlarına ulaşamadıkları gibi sonuçları itibariyle zararlı çıkmışlardır. Rehinelerin çoğunluğunun bebek, çocuk, kadınlardan oluşması
Çiçek, CHPnin Suç sayılmasın görüşüne ve suç sayılması halinde Avrupa Birliğine girişte sorun yaratacağına ilişkin yaklaşımlara karşı şu yanıtı verdi:"Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanımış bir ülkeyiz. Bildiğim kadarıyla zina konusu AİHMnin gündemine gelmedi. Biz toplumsal beklenti ve ihtiyaçlarımıza göre orta yolu bulacak bir düzenleme yapmaktan yanayız. Eğer uygulamada sorun çıkar ve konu AİHMye yansırsa, o zaman da AİHMnin vereceği karara göre düzenleme yaparız. Onu esas alırız. Şu ana kadar bize Avrupa Birliğinden herhangi bir tepki iletilmedi. Bakanların siyasi yorumları farklı olabilir. Dediğim gibi, uygulama soruna yol açarsa AİHMnin vereceği karara bakarız ve ona uygun düzenleme yaparız."Çiçek, zina konusunda yapmayı düşündükleri düzenlemenin çerçevesini de şöyle özetledi:"Anayasa Mahkemesi ilgili maddeleri zina suç olmasın diye iptal etmedi, kadın - erkek açısından eşitliğe aykırı bularak iptal etti. Yapılacak düzenlemede suç olsun diyenlerin de, olmasın diyenlerin de beklentilerini karşılayacak bir yol bulunabilir. Ceza yasalarının düzenlenmesi teknik açıdan şöyledir: Önce bir fiili suç olarak kabul edersiniz, sonra, bunu suç olmaktan çıkaran