Putin, artık savaşların geride kaldığını, birbirini düşman gören iki kampın bulunmadığını, iki ülkenin ekonomik ve siyasi işbirliğiyle kalkınmalarına katkıda bulunabileceklerini söyledi. Putinin, Türkiyenin AB ile ilişkilerinin Rusyayla ilişkilerini bozmaması gerektiğini, iki ülkenin yakınlaşması gerektiğini savunanların doğruyu savunduklarını da ekledi.Artık Türkiye için Rusya, "komünizm tehlikesi" , Rusya için Türkiye NATO üyesi hasım ülke olmadığına göre, ilişkilere bu gözle bakmak iki ülkenin de yararına. Bu yakınlaşmayı hem tarihi hem coğrafi koşullar gerektiriyor zaten.Ekonomik açıdan baktığınızda Rusyanın on yıl içinde Türkiyenin dış ticaret hacminde ikinci sıraya oturmuş olması, ekonomik ilişkilerdeki hızlı yükselişi ve potansiyeli gösteriyor.Birbirleri için büyük pazarlar niteliği taşıyan iki ülkenin bu alandaki işbirliğini artırmaları, Avrasya denilen coğrafyada ortak girişimlere olanak sağlayacaktır. Bunun ABye alternatif bir blok anlayışı taşıması da gerekmez. Ancak, Türkiyenin ekonomik ve siyasi hareket alanını büyüteceği gibi kalkınmasına da katkıda bulunur. Türkiye - Rusya yakınlaşması, Türkiyenin ulusal çıkarlarına uygundur.Siyasi açıdan baktığınızda da bölgenin bu
Sorunlara vurgu yapmakla birlikte geleceğe ilişkin değerlendirmeler genellikle iyimserdi. Özellikle Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarıyla kıyaslandığında bugün ulaştığı düzey bu iyimserliğin temel kaynağını oluşturuyordu.Kuşku yok ki, 20. yüzyılda, birçok çağdaşı tarihe gömülmüşken, Türkiye Cumhuriyetinin ayakta kalmış olması dahi bir başarıdır. Çağdaşlaşma yolunda aldığı mesafe gerçekten özellikle İslam dünyasına örnek olacak niteliktedir.Bunu, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, Atatürk ilke ve devrimleriyle Türkiye gibi modern bir devlet kurulmuş olmasının Fransız Devrimi kadar önemli olduğunu belirterek vurguladı.Geleceğe baktığımızda...Türkiye için iki büyük projenin en önemli etkenler olacağını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi Avrupa Birliği, diğeri de Büyük Ortadoğu Projesidir. Türkiyenin bu iki proje içinde nasıl bir yer alacağı, geleceğini de belirleyecektir.Bu yer alışta kendisini akıntıya mı bırakacağı, yoksa, kendi öncelikleri ve gücüyle mi yer tutacağı sorusu önemlidir.Avrupa Birliği açısından yaklaşıldığında, Türkiye, Kopenhag kriterleriyle birlikte önüne konulan özel koşulları da yerine getirmiş bir ülke olarak, müzakere tarihi almayı, tam üye olmayı hak
Komutanlar arasında üslup farklarına değinenler oldu.Basında, kişisel ve mesleki nedenlerle giden komutanları suçlayan, gelenleri öven yazılar yazıldı. Emekli olan komutanlar, "çağ atlayan Türkiyenin önündeki engeller" gibi gösterilip neredeyse "vatan haini" ilan edileceklerdi.Bunlar gerçeğe uymayan, abartılı, kişisel, mesleki açıdan duygusal yaklaşımlardır.Nitekim giden komutanlarla, gelen komutanların söylem ve yaklaşımları örtüşme halindedir. İfade ettikleri kaygılar aynıdır. Fark özde değil, üsluptadır.Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökün 30 Ağustos mesajıyla, devir - teslim törenlerinde komutanların yaptıkları konuşmalar arasında esasa dönük bir fark yoktur. Keza, bu, görevi devralan ve devreden kuvvet komutanlarının konuşmaları açısından da geçerlidir.Bu örtüşmenin kaynağı hareket ettikleri "ortak payda" yaklaşımıdır. Atatürk düşüncesine, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve niteliklerine bakıştaki örtüşmedir bu.Ortak payda, "ulusal birlik ve bütünlük içinde çağdaş, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti"dir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin olaylara ve sorunlara bakış açısı budur. Bu ortak paydayı benimseyen siyasi partiler ve kesimlerle Türk Silahlı Kuvvetleri arasında,
Komutandan çarpıcı mesajlar Jandarma Genel Komutanları gibi Kara Kuvvetleri Komutanları da, "Atatürkçü Düşünce Sistemi"ni vurgulayan konuşmalar yaptılar. Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini devreden Org. Aytaç Yalman, "Atatürk ilke ve devrimlerinin, dış dinamiklerin teşvik ve himayesinde tartışıldığını, ortadan kaldırılmaya çalışıldığını görmek gerçekten hüzün vericidir" derken, görevi devralan Org. Yaşar Büyükanıt, laikliği korumak konusunda, "Hiç kimsenin bu konudaki kararlılığımızı sınamaya kalkmasını tavsiye etmiyorum" vurgusunu yaptı.Org. Yalman, Türkiyenin dış siyaseti ve güvenlik politikalarının sadece dış güçlerin arzuları istikametinde şekillendirilemeyeceğini, Cumhuriyet kuruluş felsefesinin ve Atatürkün manevi mirasının dikkate alınması gerektiğini; Org. Büyükanıt da, güvenlik bağlamında Türkiyenin kendi öz tehdit algılamasını kendisinin belirlemesinin zorunluluk olduğunu belirtti.İki komutanın konuşmaları birbirini tamamlayan, benzer kaygılara vurgu yapan nitelikteydi.Törenden sonraki kokteyl bölümünde ise Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkökle yine sohbet olanağı bulduk. Org. Özkök, gazetecilere şu değerlendirmeyi yaptı:"Ben Türkiyenin geleceği konusunda karamsar
Türkiye, ABDnin Irakı işgalinden bu yana PKKnın silahlı güçlerine karşı da operasyon yapmasını hem istiyor hem de bekliyordu.Artık sadece istiyor, beklemiyor.Çünkü, ABD, her fırsatta PKKya karşı operasyon yapmayacağını kesin ifadelerle söylüyor. Son olarak Başkan Bushun güvenlik danışmanı Rice ve ABDnin Ankara Büyükelçisi Edelman söylediler. Rice, askeri olmayan yönlerden çözüm aradıklarını da vurguladı.Bu net ifadelerden sonra Türkiyenin, ABDden PKKya karşı askeri operasyon "taşeronluğu" beklemesi, gerçekçi değil.Genelkurmay Başkanı Org. Özkök de "İstiyoruz ama beklemiyoruz" diyerek, bunu ifade etmiş oldu.ABDnin siyasi yönü ön plana çıkarmasının da üzerinde durulması gerekir ki, Org. Özkök de işin siyasal yönünün ağırlık kazanmaya başladığını söyledi. Ayrıca, ABDliler için askeri yöntemlerin en son düşünülecek yöntemler olduğunu, önce askeri olmayan yollara baktıklarını da belirtti. Genel olarak bakış açılarının böyle olduğunu ifade etti.ABD, askeri olmayan yollar derken, Osman Öcalanın liderlik ettiği yeni parti ve yaklaşımı işaret ediyor. PKK/KONGRA - GELi bir grup arkadaşıyla terk eden ve yeni parti kurduğunu açıklayan Osman Öcalan, ABDyi destekliyor. ABDnin Irakı işgalinin
Bakan, kamuoyunun sonuç beklediği soruşturmaların müfettişler, idareciler veya kurullar tarafından bekletilerek, zamanaşımı geçtikten sonra veya zamanaşımına çok yakın bir tarihte savcılıklara gönderildiğini, bu durumda da sorumluluk yargıdaymış gibi bir izlenim doğduğunu belirtiyor.Bardağı taşıran ve Adalet Bakanını genelge düzenlemeye iten son olayın İstanbul Başsavcılığında yaşandığı belirtiliyor.Yaşarbankla ilgili bir dosyanın daha önce zamanaşımına uğratıldığı, ikinci bir dosya hakkında ise SPKnın zamanaşımına bir aydan az bir süre kala İstanbul Başsavcılığına başvurduğu; görevlendirilen savcının zaman sıkışıklığına girmesi üzerine de Bakan Çiçekin, bu duruma neden olanlar hakkında savcılara soruşturma açılması için genelge düzenleyerek bu konularla ilgili genel bir çalışma başlattığı ifade ediliyor.Yaşarbankın BDDKya devredilmeden önceki dönemde bilanço makyajı yaparak, karlılık gösterdiği, ancak bu durumla ilgili iddia ve araştırmaya ilişkin SPK suç duyurusunun zamanaşımına bir aydan az bir süre kala 30 Temmuz 2004te yapıldığı kaydedildi. Ağustos 2004 sonunda zamanaşımına girecek olan dosyayla ilgili olarak savcının gerekli yazışmaları ve soruşturmaları yapması için 20
Sumen altı yapanlara soruşturma Bu önlemlerin temel amacı, soruşturmaların önünü açmak ve ayrıcalık nedeniyle oluşan tıkanmaları önlemek ve özellikle de kasten dosyaları sumen altında tutarak yargıya göndermeyen veya geç gönderenleri soruşturma kapsamına almak. Tren kazaları, Çakıcı skandalları, banka hortumlama davaları; üst düzey bürokratlar ve yargıyla ilgili soruşturma tartışmaları Adalet Bakanlığını yeni önlemler almaya sevk etti. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, bu yönde bir genelge hazırladı. Çiçek, genelgede savcıların, dosyaları kasten sumen altında tutan, zamanaşımına uğratan veya zamanaşımına çok az bir süre kala savcılığa gönderen yetkililer hakkında soruşturma açılmasını istiyor.Dosyaları teftiş kurullarında veya idarede tutarak zamanaşımına yaklaştıran müfettiş veya yöneticiler hakkında da soruşturma açılacak. Savcılar, geç gelen veya gelmeyen dosyalar için önce bu soruşturmayı başlatacaklar.Adalet Bakanı Cemil Çiçeke böyle bir genelgeye neden ihtiyaç duyduğunu sorduğumda yanıtı şu oldu:"Yargının işlerliği için ihtiyaç duyduk. Kamuoyunun sonuç beklediği bazı dosyalar bir neticeye varmadan kapanıyor izlenimi var. Bu konuda genellikle suç yargıdaymış gibi gösteriliyor.
Türkiye bu sorulara yanıt ararken, Alaattin Çakıcı ne yapıyor? Türkiyeye iade edilecek mi, edilecekse ne zaman edilecek?Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Türkiyenin, Çakıcının iadesi için yapılabilecek bütün başvuruları yaptığını ve yakından izlediğini belirtti.Avusturya, Çakıcı dosyasını ne zaman ele alacak ve karara bağlayacak?Adalet Bakanı Çiçek, bu sorumuza şu yanıtı verdi:"Bize iletilen bilgiye göre, Çakıcı dosyasına bakacak Avusturyalı yargıç izindeymiş. İzin bitiminde davaya bakabilecek ve karar verecek. Yargıcın izinden dönmesi bekleniyor. Bu arada bir ön inceleme de yapıldı. Avusturya, bize Çakıcı dosyasıyla ilgili bir soru sordu. Çakıcının cezasını tam olarak çekerek mi tahliye olduğunu, yoksa şartlı mı bırakıldığı hususunu sordu. Biz de şartlı tahliye olduğunu bildirdik. Şu ana kadar dosyayla ilgili olarak bir tek bunu sordular. Kendi usullerine göre dosyayı hazırlıyorlar, yargıç göreve başlayınca da Avusturya karar vermiş olacak."Türkiyenin bir diğer girişimi de Fransa nezdinde. Adalet Bakanlığı, Fransanın Çakıcıyı sadece iki suçtan iade ettiğini, diğer suçlardan ise Türkiyede idam cezası olduğu gerekçesiyle iade kararı almadığını anımsatarak, Fransaya diğer suçlardan da iade