CHP lideri Deniz Baykal, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemirin öldürülen teröristin evine taziye ziyaretini böyle değerlendirdi.Baykalın saptaması, Baydemirin ziyaretinin, "siyaseten destek" anlamına geldiğidir.Baykalın bu saptaması isabetlidir.Baydemir, ziyaretini insani ve dini duygularla yaptığını belirtse de, sonuçta, terör örgütü mensuplarına hem siyasi hem de moral destek anlamı taşıdığı açıktır.Bu tür girişimlerin Türkiyede oluşturulan ikili siyasi yapının göstergeleri olduğunu dün belirtmiştik.Türkiye bu ikili yapıyı, epeydir yaşıyor. Bu ikilik, devlet aygıtı üzerinden de görülebiliyor. Yıllardır Diyarbakır ve diğer bölge illerinde valiler ile belediye başkanları arasındaki tutum farkı, net bir göstergedir. Merkezi devleti temsil eden vali ve valilik ile yerel otoriteyi temsil eden belediye başkanı ve belediyeler arasındaki duruş farkı, çoğu kez, "karşıtlık" konumuna düşmektedir. Bu açıdan bakıldığında merkezi devlet ayrı, yerel devlet aygıtı farklı görünmektedir. Bu farklılığın en bariz biçimde ortaya çıktığı alan ise terör olayları ve PKKya bakış alanıdır.Baydemirin ziyaretinin temelinde de, bu bakış farkının yattığı söylenebilir.Bu vesileyle Avrupa
Baydemir, gelen tepkiler üzerine yaptığı açıklamada, ziyareti savundu ve "Acılar arasında ayrım yapmıyoruz" dedi. Baydemir, taziye ziyaretinin dinimizin bir gereği olduğunu, bu hareketiyle daha vahim olayları önlemeye çalıştığını belirterek, bu tutumlarını sürdürecekleri mesajını da verdi.Osman Baydemirin bu hareketi, insani ve dini duygular bir tarafa, göreve geldiği gün açıkladığı siyasi tutumunun bir sonucudur. Baydemir, belediye başkanı seçildiği günlerde de, "Hangi üniformayı giyerse giysin, kimsenin ölmesini istemiyoruz, anaların acısını ortaklaştırmak durumundayız" biçiminde özetlenebilecek açıklamalar yapmıştı.Aynı dönemlerde DEHAP Genel Başkanı Tuncay Bakırhan da, devletle PKKyı kastederek, "Eşit mesafedeyiz" diyerek benzeri tutum sergilemişti.Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye, bu tür sahnelere bundan sonra da tanık olacak.Her ne kadar insani ve dini boyutu öne çıkarılmaya çalışılsa da olayın siyasi boyutu ve anlamı küçümsenmeyecek önemdedir. Baydemirin ziyareti, "eşit mesafe" konumu ve politikasının göstergelerinden sadece biridir. Bu, Türkiyede "ikili" siyasi yapının oluştuğuna işarettir. Yaşanan terör süreci sonucunda - Türk Silahlı Kuvvetleri, PKKyı cephede etkisiz hale
Pamukovada meydana gelen hızlandırılmış tren kazası nedeniyle üç haftaya yakın süredir yapılamayan tren seferlerinin başlaması kamuoyuna duyuruldu. Bu duyuruda dikkat çeken bir yön, "trene yoğun ilgi" vurgusuydu. İki gündür, resmi ve özel televizyon kanallarında tren seferlerinin başlaması öyle yansıtılıyor ki; sanki vatandaş, "İyi ki Pamukova kazası oldu, hadi biz de trenle seyahat edelim" diyerek trenlere hücum etmiş gibi...Demiryolları, biletlerin tamamına yakınının saat bilmem kaça kadar satıldığını "gururla" duyuruyor. Buradaki amaç belli. Hızlandırılmış tren faciasıyla büyük darbe yiyen ve güvensizlik yaratan Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD yönetimi, "Bu kaza oldu ama, halkımız etkilenmedi, bunu olağan karşıladı. Tren seyahatinden kaçınmak bir yana, aksine trenlere hücum etti" mesajı vermeye çalışıyor. Böylece de, Pamukova faciasını sıradanlaştırıyor.Bu yaklaşım yanlıştır. Sefere başlayan trenler, normal trenlerdir. Normal hızla giden, "hızlandırılmamış" seferlerdir. Üç haftaya yakın süredir kapalı olan Ankara - İstanbul hattında meydana gelen yolcu birikmesi dikkate alınırsa, vatandaşın normal tren bileti almasında abartılacak bir şey yoktur. Demiryolu, hala en ucuz ve en
YAŞ toplantıları genel olarak nasıl bir havada geçti?Hem sivil hem askeri kanattan gelen haberler, toplantıların herhangi bir gerginliğe, tartışmaya sahne olmadığı yönünde. Yüksek Askeri Şûra çalışmaları sonucunda yeni komutanlar ve terfiler belli oldu. 12 subay ve astsubay da ordudan ihraç edildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, daha önceki YAŞ kararlarında olduğu gibi bu kez de ihraç kararlarına muhalefet şerhi koydular. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, dünkü görüşmemizde, YAŞ toplantılarında ihraçlarla ilgili görüş sorup sormama konusunda Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök arasında basına yansıdığı gibi bir diyalog, bir konuşma geçmediğini belirtti. Toplantılarının verimli ve uyumlu bir şekilde tamamlandığını söyledi ve ekledi:"YAŞ kararlarına konu olan dosyalar çok uzun süren, titiz çalışmaların sonucudur. Bu bakımdan bir tartışma, bir gerginlik beklemek yanlıştır. Gayet olumlu, olgun, uyumlu bir toplantı oldu."Gönül, "Şura kararlarını nasıl değerlendirdiniz?" sorumuza ise şu karşılığı verdi:"Dediğim gibi şura kararları çok titiz çalışmalara dayanır. Gerektiği gibi oldu. Gereken taşlar yerine oturdu. Şura kararlarıyla
Kısa süre içinde detaylarıyla açıklanması beklenen çalışmanın esasını eğitimde zihniyet değişikliği oluşturuyor. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde yapısal değişikliği hedefleyen kapsamlı bir çalışma yürütüyor. İlköğretim ve liselerde yeni bir eğitim anlayışına geçmek amacıyla yapılan çalışma, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçukun koordinatörlüğünde yürütülüyor. Prof. Dr. Ziya Selçuk, görüşmemizde zihniyet değişikliğini şöyle özetledi:"Dünya son 50 yılda eğitim alanında 5 büyük reform gerçekleştirdi. Türkiye 5ini de ıskaladı. Şimdi 2000li yılların eğitim anlayışını yakalamayı amaçlıyoruz. Bu, eğitimin bilgi toplumuna göre düzenlenmesidir. Türkiyede eğitim 1940lı yıllarda kalmıştır. Oysa, dünya, İkinci Dünya Savaşı öncesine ait olan bu eğitim anlayışını, önce sanayi toplumuna geçişte değiştirdi. Şimdi de sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişte değiştiriyor. Biz de bu dalgayı yakalayacağız. Bu, çocuklarımızın, gençlerimizin, Türkiyenin geleceği için gerekli. Zihniyet değişimini aktarmak bakımından şunu söyleyebilirim: Bizim eğitim sistemimiz, Newton paradigmasına dayanır. Bunu değiştiriyoruz ve Newton paradigması yerine Quantum paradigmasını esas alıyoruz."Prof.
Nitekim, konuşması boyunca raylarda, sinyalizasyon sisteminde, çeken ve çekilen araçlarda bir eksik ve hata olmadığını söyleyerek bu konumunu güçlendirmeye çalıştı. Suçu ilan etti: Hız. Tabii, dolaylı olarak suçluyu da ilan etmiş oldu: Makinistler...Projede hata yok, altyapıda hata yok, üstyapıda hata yok, Bakanda hata yok, Genel Müdürde hata yok, makinistlerde var...Ulaştırma Bakanı, Pamukova faciasını ve sorumluluğu böyle özetledi!..Denenmiş, yerleşik hale gelmiş bir ulaştırma sisteminde bir sıradan kaza anlayışıyla konuyu ele alan kendi kendini akladı!..Bu yaklaşım kamu vicdanını tatmin eden bir yaklaşım değildir.Bu proje, Bakan döneminde geliştirilmiş ve uygulamaya konulduktan kısa bir süre sonra büyük bir faciayla sonuçlanmıştır. Suçlu ilan edilen "hız" bu projenin özüdür. Bu hızı sağlayacak sistemin kurulup kurulmadığı ise tartışmanın esasıdır. Bilim adamlarının ısrarlı itirazları ortadadır. Makinistlerin, bu trenlerde görev almaktan kaçtıkları, kaçındıkları bir gerçektir.Bilim adamlarının baskı görmeden, engellenmeden yapacakları inceleme, araştırma sonuçları ortaya çıkmadan, Bakanın kesin yargıya varıp personelini suçlu ilan etmesi güven zedeleyici bir adımdır. Öncelikle
AKPnin Mecliste hazır bulunması ve gensoru ön görüşmelerinde TBMMnin açılması için gerekli çoğunluğu sağlaması yerinde bir davranıştır.Pamukova kazası, bütün ülkeyi yasa boğduğu gibi, yeni bir projeyi mahkum ettiği gibi hızlı tren çalışmalarına da, demiryollarına da genel bir güvensizlik yaratmış durumdadır. Bu nedenle, Pamukova kazasının, siyasi çıkar hesabı yapılmadan ve hiçbir komplekse kapılmadan araştırılması, soruşturulması yapılmalı, bilimsel gerçekler ortaya konulmalıdır.Bu çalışmalar yürütülürken, iktidar veya muhalefet ayrımı da yapılmamalıdır. Bütün milletvekilleri, parti mensubiyetini esas almadan bu faciayı doğuran teknik, idari, siyasi her türlü nedenin ortaya çıkması için çaba göstermelidirler. Sonuç, bakanın gensoruya muhatap olması olsa bile...AKPye düşen iktidar sorumluluğunun gereği bu olmalıdır. Yoksa, gensoru ön görüşmelerinde Meclisteki parmak çoğunluğuyla önergeyi reddedip konuyu kapatmak olmamalıdır. Bu, kamuoyunun gözünü boyamak anlamına gelir. Ulaştırma Bakanını ve TCDD Genel Müdürünü siyasi bir yaklaşımla ve parmak hesabıyla korumak, onlara da, Türk halkına da, bu kazada can verenlere de, yakınlarına da hizmet etmek değildir. Bu aşamadan sonra en büyük
Demiryolları ve demiryolu çalışanlarının günlerce tartışma konusu olduğu kaza sonrasında eleştirilerin hedefi haline gelen bu kurum ve çalışanları alınganlık içindeler. Bu duygularını yoğun şekilde ilettikleri mesajlarından anlıyoruz.Siyasilerin ve bilim adamlarının eleştirilerini yöneltirken, bütün kusuru demiryolu çalışanlarına yönlendirmelerine tepki gösteriyorlar.150 yıllık kurumun mensupları demiryolculuğun çok özel bir meslek olduğunu vurgulayarak, özellikle teorik çerçevede yapılan eleştirilere karşı şu eleştiriyi yöneltiyorlar:"Demiryolculuk uzmanlık isteyen bir meslektir. Birçok ihtisas alanı vardır. Demiryolculuğu bu kurumda çalışan, yıllardır demiryollarında ve trenlerde hizmet verenler kadar iyi bilen yoktur. Sadece formül hesabıyla uygulama tam olarak açıklanamaz."Demiryolcular, bilim adamları ve uzmanların oluşturduğu heyetin yapacağı inceleme sonunda gerçeklerin ortaya çıkacağını ve kaza üzerindeki puslu havanın dağıtılacağını belirtiyorlar.Demiryollarındaki aksamaların özellikle personel eksiklikleri ve hatalarının bu alandaki özel eğitim kurumlarının kapatılmasından kaynaklandığını vurgulayarak, şöyle diyorlar:"Türkiyede demiryolu konusunda ciddi anlamda eğitim