<#comment>#comment>AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’ın milletvekili adaylığı YSK tarafından kabul edilmeyince, partinin başbakan adayı kim olur, sorusu gündeme geldi.
Kamuoyu yoklamalarına göre seçimden birinci olarak çıkma olasılığı en yüksek parti olarak gösterilen AK Parti için bu sorunun sorulması kaçınılmaz?
Erdoğan başbakan olamayacağına göre kim olur?
Henüz YSK kararını vermeden de bu soruya yanıt aranıyordu. Bu görev için ismi öne çıkanların başında Abdullah Gül, Bülent Arınç, Vecdi Gönül, Abdüllatif Şener geliyordu.
Erdoğan da CNN - Türk’te Taha Akyol’un benzer sorusunu yanıtlarken ismi kamuoyunda konuşulan bu isimlerden birinin olabileceği anlamında bir mesaj verdi. AK Parti’ye verilecek oyları etkilememek, parti içinde bir mücadele varmış gibi hava yaratmamak amacıyla Erdoğan, seçime kadar bir isim telaffuz etme niyetinde değil. Parti yönetimi de bu kararın doğru olduğu görüşünde.
Ancak, bu dört isim arasında ibrenin Gül’den yana olduğu yönünde yaygın bir kanaat var. AK Parti kulislerinde bunun nedeni şöyle sıralanıyor:
Erbakan ve Erdoğanla ilgili olarak Yargıtay 8. Ceza Dairesi adli sicillerinin silinmemesi gerektiğine karar verdi. Bu kararlarından biri Diyarbakır 3 Nolu DGMnin kararını onayarak, diğerini de Diyarbakır 1 Nolu DGMnin kararını bozarak verdi.Bu süreçte yapılan usul ve esas tartışmaları arasında gölgede kalan bir önemli konu da Diyarbakır 3 Nolu DGMnin Erdoğanın sicilinin silinmesi talebini reddeden kararının aksine Diyarbakır 4 Nolu DGMnin talebi onaylamasıydı. Yargıtay, 4 Nolu DGMnin yanlış merci olduğuna, kararının yok hükmünde bulunduğuna hükmetti. Bir diğer gölgede kalan konu ise Erbakan hakkında verilen sicil silme kararının 2001 Ocak ayında alındığı ve o tarihten beri Yargıtaya gönderilmeyip, bekletilmesiydi.Hukukçular bu iki hususun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından incelenmesi gerektiğini öne sürüyorlar.Erdoğan ve Erbakanın avukatları Yargıtay 8. Ceza Dairesinin verdiği kararların yanlış ve geçersiz olduğu kanısındalar. Usul ve esas hatası yapıldığını savunuyorlar. Erbakanın avukatı dün YSKye başvurarak Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bozma kararıyla, "yazılı emirle" yapılan başvuru sonucunda alınacak kararın sanığın aleyhine işlemeyeceği ilkesinin ihlal edildiğini
<#comment>#comment>AK Parti lideri Tayyip Erdoğan ile kapatılan Refah Partisi’nin eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın adaylık başvuruları günlerdir hem hukuki hem de siyasi tartışmaların eksenini oluşturuyor.
Erbakan ve Erdoğan’la ilgili olarak Yargıtay 8. Ceza Dairesi adli sicillerinin silinmemesi gerektiğine karar verdi. Bu kararlarından biri Diyarbakır 3 No’lu DGM’nin kararını onayarak, diğerini de Diyarbakır 1 No’lu DGM’nin kararını bozarak verdi.
Bu süreçte yapılan usul ve esas tartışmaları arasında gölgede kalan bir önemli konu da Diyarbakır 3 No’lu DGM’nin Erdoğan’ın sicilinin silinmesi talebini reddeden kararının aksine Diyarbakır 4 No’lu DGM’nin talebi onaylamasıydı. Yargıtay, 4 No’lu DGM’nin yanlış merci olduğuna, kararının yok hükmünde bulunduğuna hükmetti. Bir diğer gölgede kalan konu ise Erbakan hakkında verilen sicil silme kararının 2001 Ocak ayında alındığı ve o tarihten beri Yargıtay’a gönderilmeyip, bekletilmesiydi.
Hukukçular bu iki hususun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından incelenmesi gerektiğini öne sürüyorlar.
Erdoğan ve Erbakan’ın avukatları Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin verdiği kararların yanlış ve geçersiz olduğu kanısındalar.
Erdoğanla ilgili kararın Yargıtaya getirilişiyle ilgili olarak usul hatası bulunduğu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlunun dosyayı Yargıtaya getirtmeye yetkisi bulunmadığı yolundaki eleştiriler gündeme gelince, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünverle görüştük.Ünver, sorularımıza şu yanıtları verdi:- Dosyanın sizin önüne getirilişinde usul hatası olduğu öne sürülüyor?- Yapılan işlemlerde bir usul hatası yoktur. Dosya Yargıtaya normal yollardan gelmiştir. Bir temyiz dosyasının mahallinde bekletilmesi söz konusu olamaz. Temyiz niteliğindeki dosyanın mahallinde beklediği öğrenilince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görevi gereği harekete geçer ve dosyanın asıl gelmesi gereken yer olan Yargıtaya getirilmesini sağlar. Bu olayda da böyle olmuştur. Temyiz dosyasının mahallinde beklediği öğrenilince, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmiştir. Bu aşamadan sonra da herhangi bir dava dosyası Yargıtaya hangi usulle geliyorsa, bu dosya da o usulle gelmiştir. Dosyayı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderen Diyarbakır Başsavcılığıdır.- Diyarbakır 3 No.lu DGMnin kararına 4 No.lu DGMde itiraz edildiği, bu mahkemenin 3 No.lu Mahkeme kararının aksine karar verdiği,
<#comment>#comment>Diyarbakır 3 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın adli sicil kaydının silinmesi talebinin reddedilmesi yönündeki kararını onaylayan Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünver, işlemlerde bir usul ve esas hatası olmadığını vurguladı.
Erdoğan’la ilgili kararın Yargıtay’a getirilişiyle ilgili olarak usul hatası bulunduğu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun dosyayı Yargıtay’a getirtmeye yetkisi bulunmadığı yolundaki eleştiriler gündeme gelince, Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünver’le görüştük.
Ünver, sorularımıza şu yanıtları verdi:
- Dosyanın sizin önüne getirilişinde usul hatası olduğu öne sürülüyor?
- Yapılan işlemlerde bir usul hatası yoktur. Dosya Yargıtay’a normal yollardan gelmiştir. Bir temyiz dosyasının mahallinde bekletilmesi söz konusu olamaz. Temyiz niteliğindeki dosyanın mahallinde beklediği öğrenilince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görevi gereği harekete geçer ve dosyanın asıl gelmesi gereken yer olan Yargıtay’a getirilmesini sağlar. Bu olayda da böyle olmuştur. Temyiz dosyasının mahallinde beklediği öğrenilince, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmiştir. Bu aşamadan sonra
Bu konuyla ilgili olarak medyada ve siyaset dünyasında yürütülen tartışmalarda "temenni"ler ile "gerçek" birbirine karıştırılıyor. Bu karışıklık içinde bizzat Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere bazı siyasiler ve köşe yazarları, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin verdiği kararı birçok yönden topa tutuyorlar. Bu kararın özü ve sonucu Erdoğanın milletvekili olamayacağıdır.Kararı siyasi olarak eleştirebilirsiniz. Demokrasiye uygun bulmayabilirsiniz. AB standartlarına aykırı da bulabilirsiniz. Ne suç işlerse işlesin seçilme hakkının kısıtlanmaması gerektiğini de savunabilirsiniz.Ancak, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin kararını siyasi karar olarak niteleyemezsiniz. Anayasaya, Milletvekili Seçimi Yasasına, hukukun genel ilkelerine ve içtihatlara aykırı olduğunu söylemezsiniz.Nedeni, basit...Anayasanın 76. maddesi ile Milletvekili Seçimi Yasasının 11. maddesi, AKP lideri Tayyip Erdoğan ve benzeri konumdaki kişilerin milletvekili olmasına izin vermiyor. Belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri yürürlükte kaldıkça, yargının başkaca bir karar vermesi mümkün değil. Ancak, Anayasanın 76. ve Milletvekili Seçimi Yasasının 11/f3. maddeleri değiştirilirse sonuç değişebilir.Türk Ceza Yasasının, Tayyip Erdoğanın
<#comment>#comment>AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın milletvekili adayı olup olamayacağı Yüksek Seçim Kurulu’nun bugün vereceği kararla kesinleşecek.
Bu konuyla ilgili olarak medyada ve siyaset dünyasında yürütülen tartışmalarda "temenni"ler ile "gerçek" birbirine karıştırılıyor. Bu karışıklık içinde bizzat Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere bazı siyasiler ve köşe yazarları, Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin verdiği kararı birçok yönden topa tutuyorlar. Bu kararın özü ve sonucu Erdoğan’ın milletvekili olamayacağıdır.
Kararı siyasi olarak eleştirebilirsiniz. Demokrasiye uygun bulmayabilirsiniz. AB standartlarına aykırı da bulabilirsiniz. Ne suç işlerse işlesin seçilme hakkının kısıtlanmaması gerektiğini de savunabilirsiniz.
Ancak, Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararını siyasi karar olarak niteleyemezsiniz. Anayasa’ya, Milletvekili Seçimi Yasası’na, hukukun genel ilkelerine ve içtihatlara aykırı olduğunu söylemezsiniz.
Nedeni, basit...
Anayasa’nın 76. maddesi ile Milletvekili Seçimi Yasası’nın 11. maddesi, AKP lideri Tayyip Erdoğan ve benzeri konumdaki kişilerin milletvekili olmasına izin vermiyor. Belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri yürürlükte kaldıkça, yargının başkaca
Her iki parti de başlangıçta bu niyet ve faaliyetlerini gizliyorlardı. ANAP lideri Mesut Yılmaz, nihayet ortaya çıkıp açıkça seçimlerin ertelenmesi gerektiğini ve gerekçelerini açıkladı. Bu isteğinin asıl nedeni olan baraj korkusunu söyleyemediği için de sıraladığı gerekçeler gerçekçi bulunmadı. Yine de Yılmazın açıkça isteklerini kamuoyuna açıklaması doğru bir tavırdı.Ancak YTPnin tavrı bu kadar da düzgün ve dürüst değil.YTPnin bugünkü durumu gösteriyor ki, bu parti Kemal Dervişe güvenerek kurulmuş. Derviş, CHPye gittikten sonra, YTPde başlayan panik sürüyor. Dervişsiz barajı aşamayacağını düşünen YTPnin önde gelenleri seçimi ertelemek, olmazsa hükümeti düşürmek, hükümet düşmezse barajı düşürmek, yetmezse ittifak olanağı yaratmak için her gün yeni bir proje ve öneri geliştiriyorlar.YTP bu çabalarıyla, Türkiyeyi yönetmeye ve yeniden inşa etmeye aday bir parti gibi değil, "yeniden seçilmek isteyenler derneği" gibi bir görüntü veriyor.Hüsamettin Özkan ve İstemihan Talayın her gün bir başkasını sahneye koydukları oyunların hiçbiri de tutmuyor. Bu dolambaçlı oyunlar yerine çıkıp açıkça "biz barajı geçemeyeceğimizi düşünüyoruz, bu nedenle de seçimleri ertelemek istiyoruz" deseler, daha