<#comment>#comment>IMF ve hemen arkasından Dünya Bankası'nın Türkiye'ye verilecek kredi dilimlerine ilişkin toplantıları ertelemelerine ilişkin öne sürdükleri gerekçeler hükümeti tatmin etmiş değil...
Hatta Başbakan Ecevit'in, "öne sürdükleri engelleri biz ortadan kaldırdıkça bir başka gerekçe öne sürüyorlar" yaklaşımı içinde olması, IMF'nin son kararına hükümetin "kuşku"yla baktığını gösteriyor.
Ecevit'in dün Bakanlar Kurulu'na yaptığı sunuşun ekseni de böyleydi.
Başbakan'ın Bakanlar Kurulu'na verdiği mesaj şöyle özetlenebilir:
Telekom gerekçesini öne sürdüler.
O sorun çözüldü.
Ankara'da zirvenin, IMF'nin erteleme kararını ve gerekçelerini "abartılı" bulduğunu s"yleyebiliriz.™nce Çankaya'daki havayı yansıtalım.Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ekonomik programı olumsuz etkileyecek bir işlemde bulunmaktan "zenle kaçınıyor. Mümkün olduğunca programa yardımcı olacak y"nde hareket etmeye çalışıyor. Ancak g"sterdiği bu "zene karşın IMF'nin anayasal süreçleri de hiçe sayan bir tutum almasından rahatsız. Yasayı inceleme süresine müdahale anlamına gelen IMF baskısına tepkili.Sezer, ekonomik durumla ve IMF'yle hiç ilgilenmedi mi?Elbette ilgilendi, ancak, tek fakt"r olarak ele almadı.Yakın çevresinin deyimiyle, "ilgilendi ama etkilenmedi." Sonuçta, ilk kez IMF mesajıyla karşılaşan Sezer, bu dayatmacı g"rüntüden çok rahatsız oldu.Koalisyon liderlerine gelince...Başbakan Ecevit, bu konuda yorum yapmaktan kaçınmakla birlikte, IMF'nin aldığı kararı ve gerekçeleri yerinde g"rmüyor. Türkiye'nin üzerine düşenleri hızla yerine getirdiğini, taahhütlerine bağlı kaldığını, bunlar yapılırken çıkan tartışmaların ise doğal karşılanması gerektiğini düşünüyor. Yasal ve anayasal süreçlerin, prosedürün uygulanmasının IMF istiyor diye askıya alınamayacağı g"rüşünde. Ecevit,
<#comment>#comment>IMF'nin, 1.5 milyar dolarlık dilimi karara bağlayacağı toplantıyı ertelemesi ve gerekçe olarak, Telekom'la ilgili tartışmaları ve Emlakbank Yasası'nın geç onaylanmasını göstermesi, Ankara'da nasıl karşılandı?
Ankara'da zirvenin, IMF'nin erteleme kararını ve gerekçelerini "abartılı" bulduğunu söyleyebiliriz.
Önce Çankaya'daki havayı yansıtalım.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ekonomik programı olumsuz etkileyecek bir işlemde bulunmaktan özenle kaçınıyor. Mümkün olduğunca programa yardımcı olacak yönde hareket etmeye çalışıyor. Ancak gösterdiği bu özene karşın IMF'nin anayasal süreçleri de hiçe sayan bir tutum almasından rahatsız. Yasayı inceleme süresine müdahale anlamına gelen IMF baskısına tepkili.
Sezer, ekonomik durumla ve IMF'yle hiç ilgilenmedi mi?
Elbette ilgilendi, ancak, tek faktör olarak ele almadı.
"Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.Bu kanunu IMF yürütür." IMF, "sopa g"sterme" işini Cumhurbaşkanı'na kadar ileri g"türmeye cesaret ettiğine g"re, artık "yasalarınızı biz yürütelim de bu itişme -kakışma bitsin" derse şaşırmamak gerekir. "Yoksa parayı vermem" diye haftada bir ortaya çıkan IMF'nin, Türkiye'de, hükümet, Meclis, Anayasa ve Cumhurbaşkanı tanımaz tutumu, sürekli şantaj kokan beyanları, giderek çizme sınırının üzerine sıçrayıp duruyor.Konu edilen yardım tutarlarının, "1 - 1.5 milyar dolar, 3 - 3.5 milyar dolar" düzeylerinde gidip geldiği düşünülürse, "acaba değer mi" sorusunun da yavaş yavaş "sorulma zamanı" nın gelip geçmekte olduğu kaygısı artıyor.IMF, liderlere güvenmiyor?IMF, hükümete güvenmiyor?IMF, Meclis'e güvenmiyor?IMF, Cumhurbaşkanı'na güvenmiyor?IMF, Kemal Derviş'e güveniyor ama bu "sarsılmaz güven" giderek Derviş için de bir handikapa d"nüşmek üzere...Ekonomik programın üçüncü kez başarısızlığa uğraması konusunda sorumluluk almak istemeyen, bu nedenle engel çıkarmamaya çalışan, Derviş'in ve onun kesintisiz güç kaynağı olan IMF'nin her istediğini koalisyonu dalgalandırmak pahasına kabul eden hükümetin, içine sindiremeden sonuçta "evet"
<#comment>#comment>Neredeyse, bir de böyle bir madde eklensin diyecekler:
"Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.Bu kanunu IMF yürütür."IMF, "sopa gösterme" işini Cumhurbaşkanı'na kadar ileri götürmeye cesaret ettiğine göre, artık "yasalarınızı biz yürütelim de bu itişme -kakışma bitsin" derse şaşırmamak gerekir.
"Yoksa parayı vermem" diye haftada bir ortaya çıkan IMF'nin, Türkiye'de, hükümet, Meclis, Anayasa ve Cumhurbaşkanı tanımaz tutumu, sürekli şantaj kokan beyanları, giderek çizme sınırının üzerine sıçrayıp duruyor.
Konu edilen yardım tutarlarının, "1 - 1.5 milyar dolar, 3 - 3.5 milyar dolar" düzeylerinde gidip geldiği düşünülürse, "acaba değer mi" sorusunun da yavaş yavaş "sorulma zamanı"nın gelip geçmekte olduğu kaygısı artıyor.
IMF, liderlere güvenmiyor?
IMF, hükümete güvenmiyor?
Erdal İn"nü'nün Genel Başkan, Deniz Baykal'ın Genel Sekreter olarak partinin başında oldukları bu d"nemde, SHP, yine bir tüzük kurultayıyla doruktan kaymaya başlamıştı.İn"nü - Baykal y"netimi tüzük kavgaları ve iç çekişme yüzünden iflah olmadı.İn"nü - Baykal yarışı birkaç kurultay devam ettikten sonra, "nce SHP, sonra CHP, 1991, 1995 ve 1999 seçimlerinde kaymaya devam etti ve bu kayış Meclis dışına varıncaya kadar durmadı.Şimdi, 29. CHP Kurultayı'nda temel konu yine tüzük değişikliği, yine liste kavgası. CHP kurultayından arkaya kalacak olan da bu... "Ne oldu" diye sorulacak olursa...Akılda kalacak yanıt da şu olacak: "Tüzük değişti. Genel Başkan Baykal'a Parti Meclisi'nde 12 kontenjan tanındı. Baykal, Parti Meclisi'ndeki hakimiyetini güçlendirdi." Bu 12 kişi ne işe yarayacak?Delegenin seçmediği isimlerin Parti Meclisi'ne Baykal tarafından sokulması olanağı yaratacak. Tabii, bu da Parti Meclisi'nde Baykal'ın azınlığa düşmesi riskini ortadan kaldıracak...Parti içi hakimiyet esas alınarak politika yapmak artık CHP'nin karakteristiği oldu.Hedef parti içi iktidar olunca, bütün çaba bu iktidar için harcanınca, ülkede iktidar olma hedefi ve çabası arka planda kalıyor. SHP - CHP'nin
<#comment>#comment>SHP, en büyük başarısını 1989 yerel seçimlerinde göstermişti.
Erdal İnönü'nün Genel Başkan, Deniz Baykal'ın Genel Sekreter olarak partinin başında oldukları bu dönemde, SHP, yine bir tüzük kurultayıyla doruktan kaymaya başlamıştı.
İnönü - Baykal yönetimi tüzük kavgaları ve iç çekişme yüzünden iflah olmadı.
İnönü - Baykal yarışı birkaç kurultay devam ettikten sonra, önce SHP, sonra CHP, 1991, 1995 ve 1999 seçimlerinde kaymaya devam etti ve bu kayış Meclis dışına varıncaya kadar durmadı.
Şimdi, 29. CHP Kurultayı'nda temel konu yine tüzük değişikliği, yine liste kavgası. CHP kurultayından arkaya kalacak olan da bu...
"Ne oldu" diye sorulacak olursa...
CHP yeniden açıldığı günden bu yana, 1980 "ncesinden beri taşıdığı "parti içi çatışma" sorununu aşamadı.Parti içi çatışma ve iktidar mücadelesinin bir fikri temele dayanmayışı, sorunun kendini tekrarlaması ve kadroların bir o yana, bir bu yana savrulup dağılması sonucunu doğuruyor.CHP'nin SHP ile birleşmesinden sonraki süreçte bir kaynaşma ve bütünleşme sağlanamadığı, bugün SHP kanadının parti dışında kalmasından, parti içinde kalan ayağının da ayrı bir kadrolaşma çabası içinde bulunmasından belli.CHP lideri Deniz Baykal'ın, genel başkanlığa yeniden d"nüşünden bu yana geçen süre içinde de "kucaklayıcı, birleştirici, bütünleyici" bir politika izlemediği, başlayan ve devam eden kopmalardan anlaşılıyor. Bu hava dünkü kurultaya da yansımıştı.Kurultayın heyecansız, s"nük ortamında CHP'lilerin hesapları yine "liste" ler üzerineydi. Kurultay salonu dışına taşmayan izleyici sayısı, CHP'nin halktaki tepkiyi sivil toplum kuruluşları kadar bile yanına çekemediğinin işaretiydi.Oysa, ekonomik kriz sürecinden geçen Türkiye'de, hemen her gün Kızılay Meydanı'nda bir protesto yürüyüşünün yapıldığı koşullarda CHP gibi bir muhalefet partisinin halksız bir kurultay toplaması, parti enerjisini