<#comment>#comment>Bir yandan cezaevi operasyonları, bir yandan af yasası kamuoyunun dikkatlerini cezaevlerine ve ceza sistemimize çevirmiş durumda.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, selefleri gibi cezaevlerinin ağzına kadar dolu olmasından şikayetçi. Devletin 1991 yılından bu yana cezaevlerinde hakim durumda olmadığını, çoğu koğuşlara giremediğini de her fırsatta söylüyor. Görüntüler bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.
Türkiye'de suç ve suçlu konusunda bir anormallik mi var?
Hayır. Adalet Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgiye göre Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı diğer ülkelerle aynı oranda. Bakanlık bilgilerine göre dünyadaki ölçü, ülke nüfusunun binde biri kadar tutuklu ve hükümlü bulunmasını normal sayıyor. Türkiye'deki yaklaşık 60 - 65 bin tutuklu ve hükümlü sayısı, nüfusun binde birine tekabül ediyor ki, bu da normal sayılıyor.
Ancak normal sayılmayan, cezaevlerinin çete, mafya, örgüt kontrolünde olması ve siyasi tutuklu ve hükümlü sayısının fazlalığı.
Peki bu nereden kaynaklanıyor?
<#comment>#comment>Ölüm orucu ve açlık grevindeki kişilere doktorların tıbbi müdahalede bulunup bulunamayacaklarına ilişkin tartışmaya ve tartışmanın eksenini oluşturan Malta Bildirgesi'nin ilgili hükümlerine, dün bu köşede yer vermiştik.
Türk Tabipler Birliği'nin ölüm orucu veya açlık grevindeki birine, kendi rızası olmadığı sürece doktorun müdahale edemeyeceği yönündeki görüşüne özellikle üniversitelerdeki doktorlardan tepki geliyor.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Malta Bildirgesi'nin Türk Tabipler Birliği tarafından yanlış yorumlandığını vurgulayarak şu görüşü dile getiriyor:
"Türk Tabipler Birliği öncelikle tüm doktorları temsil eden bir kuruluş değildir. Tabipler Birliği, barolar gibi bir işleve sahip değildir. Birlik, Malta Bildirgesi'ni de yanlış yorumlayarak bu durumdaki hastalara müdahale edilemeyeceğini söylüyor. Bu doğru değildir. Doktorun temel görevi hastayı tedavi etmektir. Bizim ettiğimiz bir yemin var. Bu yemine göre bizim işimize siyaset bulaşmaması gerekir. Doktor, doktordur ve tedavi etmek onun görevidir."Prof. Dr. Özgen, bu görüşünü bir örnekle de açıklıyor:
"Yüksek bir yerden atlayıp intihar etmek isteyen bir kişi
<#comment>#comment>Cezaevindeki ölüm oruçları, doktorlar arasında bir tartışma başlattı. Bazı doktorlar Türk Tabipler Birliği'nin de görüşüne uygun olarak, ölüm orucundaki birine rızası olmadan müdahalede bulunamayacağını açıkladılar. Bazıları ise doktorun temel görevinin "yaşatmak" olduğunu belirterek, müdahalede bulunmak gerektiğini savundular.
Müdahale edilmemesi gerektiğini savunan doktorların dayandığı Dünya Tabipler Birliği'nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi...
Bildirge, açlık grevindeki bir kişiyle doktor arasında, hasta - doktor ilişkisi bulunduğunu belirtiyor ve bu ilişkinin hasta tedaviyi kabul etmese bile sürebileceğini kaydediyor.
Malta Bildirgesi'nin 2. maddesi şöyle diyor:
"... Ahlaki yükümlülükleri açısından hekim hastanın iradesine aykırı da olsa hastayı yaşama döndürmek zorundadır, mesleki sorumluluğu açısından ise sonuçta hastanın kendi iradesine saygı göstermek durumundadır."4. maddesi ise şöyle:
"Müdahale etmek ya da etmemek konusundaki son karar - temel çıkarları hastanın iyiliği olmayan - üçüncü tarafların müdahalesi olmaksızın hekimine bırakılmalıdır. Gerektiğinde hekim, hastaya, açıkça, onun tedaviyi reddetme, koma durumunda, yapay