Sair efrad

23 Aralık 2000


<#comment>Bir yandan cezaevi operasyonları, bir yandan af yasası kamuoyunun dikkatlerini cezaevlerine ve ceza sistemimize çevirmiş durumda.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, selefleri gibi cezaevlerinin ağzına kadar dolu olmasından şikayetçi. Devletin 1991 yılından bu yana cezaevlerinde hakim durumda olmadığını, çoğu koğuşlara giremediğini de her fırsatta söylüyor. Görüntüler bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.
Türkiye'de suç ve suçlu konusunda bir anormallik mi var?
Hayır. Adalet Bakanlığı yetkililerinin verdiği bilgiye göre Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı diğer ülkelerle aynı oranda. Bakanlık bilgilerine göre dünyadaki ölçü, ülke nüfusunun binde biri kadar tutuklu ve hükümlü bulunmasını normal sayıyor. Türkiye'deki yaklaşık 60 - 65 bin tutuklu ve hükümlü sayısı, nüfusun binde birine tekabül ediyor ki, bu da normal sayılıyor.
Ancak normal sayılmayan, cezaevlerinin çete, mafya, örgüt kontrolünde olması ve siyasi tutuklu ve hükümlü sayısının fazlalığı.
Peki bu nereden kaynaklanıyor?

Yazının Devamı

Tıbbi müdahale tartışması

22 Aralık 2000


<#comment>Ölüm orucu ve açlık grevindeki kişilere doktorların tıbbi müdahalede bulunup bulunamayacaklarına ilişkin tartışmaya ve tartışmanın eksenini oluşturan Malta Bildirgesi'nin ilgili hükümlerine, dün bu köşede yer vermiştik.
Türk Tabipler Birliği'nin ölüm orucu veya açlık grevindeki birine, kendi rızası olmadığı sürece doktorun müdahale edemeyeceği yönündeki görüşüne özellikle üniversitelerdeki doktorlardan tepki geliyor.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Malta Bildirgesi'nin Türk Tabipler Birliği tarafından yanlış yorumlandığını vurgulayarak şu görüşü dile getiriyor:
"Türk Tabipler Birliği öncelikle tüm doktorları temsil eden bir kuruluş değildir. Tabipler Birliği, barolar gibi bir işleve sahip değildir. Birlik, Malta Bildirgesi'ni de yanlış yorumlayarak bu durumdaki hastalara müdahale edilemeyeceğini söylüyor. Bu doğru değildir. Doktorun temel görevi hastayı tedavi etmektir. Bizim ettiğimiz bir yemin var. Bu yemine göre bizim işimize siyaset bulaşmaması gerekir. Doktor, doktordur ve tedavi etmek onun görevidir."Prof. Dr. Özgen, bu görüşünü bir örnekle de açıklıyor:
"Yüksek bir yerden atlayıp intihar etmek isteyen bir kişi

Yazının Devamı

Doktor...

21 Aralık 2000


<#comment>Cezaevindeki ölüm oruçları, doktorlar arasında bir tartışma başlattı. Bazı doktorlar Türk Tabipler Birliği'nin de görüşüne uygun olarak, ölüm orucundaki birine rızası olmadan müdahalede bulunamayacağını açıkladılar. Bazıları ise doktorun temel görevinin "yaşatmak" olduğunu belirterek, müdahalede bulunmak gerektiğini savundular.
Müdahale edilmemesi gerektiğini savunan doktorların dayandığı Dünya Tabipler Birliği'nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi...
Bildirge, açlık grevindeki bir kişiyle doktor arasında, hasta - doktor ilişkisi bulunduğunu belirtiyor ve bu ilişkinin hasta tedaviyi kabul etmese bile sürebileceğini kaydediyor.
Malta Bildirgesi'nin 2. maddesi şöyle diyor:
"... Ahlaki yükümlülükleri açısından hekim hastanın iradesine aykırı da olsa hastayı yaşama döndürmek zorundadır, mesleki sorumluluğu açısından ise sonuçta hastanın kendi iradesine saygı göstermek durumundadır."4. maddesi ise şöyle:
"Müdahale etmek ya da etmemek konusundaki son karar - temel çıkarları hastanın iyiliği olmayan - üçüncü tarafların müdahalesi olmaksızın hekimine bırakılmalıdır. Gerektiğinde hekim, hastaya, açıkça, onun tedaviyi reddetme, koma durumunda, yapay

Yazının Devamı

Affın sosyal boyutu

19 Aralık 2000

Affın sosyal boyutu
<#comment>Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in geri çevirdiği şartlı salıverme ve erteleme yasasının, Çankaya'ya aynen ikinci kez gönderilmesine karar veren hükümetin hareket noktasını, konunun "sosyal boyutu" oluşturuyor.
Başbakan Ecevit de koalisyon liderlerinin ortak kararını açıklarken, olayın bu boyutunu vurguladı.
Başbakanlık çevrelerinden aldığımız bilgiye göre, üç lider yaptıkları değerlendirmede, "bu aşamadan sonra hukuki tartışmaların geride kaldığı, sosyal boyutunun daha önemli bir hale geldiği" sonucuna varmış durumdalar.
Yasanın aynen Meclis'ten geçirilerek Cumhurbaşkanı'na gönderilmesi kararının altındaki gerekçe şöyle özetlenebilir:
"Af konusunda ok yaydan çıkmış durumdadır. Cezaevlerinde oluşan beklenti, toplumda da mahkum aileleri ve yakınlarında da oluşmuştur. Bu noktadan sonra yapılacak düzenlemeden vazgeçilmesi, hem cezaevlerinde, hem de toplumda af beklentisine giren kesim üzerinde huzursuzluğa neden olacaktır. Bu nedenle de bu düzenlemeden vazgeçilmesi yanlış olur."Cumhurbaşkanı'yla hukuki bir tartışmaya girmenin de doğru olmayacağı düşüncesine varan koalisyon liderleri, metinde bir oynama yapılmadan yasayı

Yazının Devamı

Elinizi polisten çekin!

18 Aralık 2000

Tantan sertleşti
Elinizi polisten çekin!
<#comment>İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Çevik Kuvvet polisinin eylemlerini sadece bir "disiplin" olayı niteliğinde görmüyor. Eylemlerin yapıldığı günden bu yana bu eylemin nedenleri, örgütleyicileri ve siyasi yönü üzerinde kafa yoruyor.
Önceki günkü görüşmemizde şu saptamayı yapıyor:
"Ne olursa olsun polis yasa dışına çıkamaz, yasa dışı bir eylem yapamaz. Çevik Kuvvet'in böyle bir olayın içine sürüklenmesi çok düşündürücüdür. Bu eylemin amacının genel olarak polisin itibarını düşürmeye yönelik olduğundan eminim. Polisi sokağa dökmeye çalışanların amacı budur. Polis sokağa dökülebilir mi? Dökülemez. Arkadaşları şehit oldu diye böyle davranabilir mi? Davranamaz. Polis acısını içine atmak zorunda olan bir kamu görevlisidir. Polis herkes gibi olabilir mi? Herkes gibi isteklerini sokak eylemleriyle ortaya koyabilir mi? Koyamaz. Koymaya kalkarsa ne olur? Kan gövdeyi götürür. Böyle polislik olmaz. Kan üzerinde polis eylem yapamaz."

Siyasilere çağrı
Tantan, polisi analiz ederken, siyasilere seslenme gereği duyuyor. İçişleri Bakanı'na göre polis üzerinden siyaset yapanlar, bunu sürdürmeye kalkanlar, polisin bu hale

Yazının Devamı

Af zirvesi

17 Aralık 2000

Af zirvesi
<#comment>Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, kamuoyunda "af yasası" olarak bilinen Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesi'ne ilişkin yasayı Meclis'e geri göndermesinden sonra, dün toplanan koalisyon liderleri de yasayı yeniden Meclis'ten geçirip Cumhurbaşkanı'na göndermeye karar verdiler.
Bu karardan sonra önemli olan geri gönderilen yasanın "aynen" mi, yoksa "değiştirilerek" mi, Çankaya'ya yeniden gönderileceğidir. Değiştirilerek gönderilirse Cumhurbaşkanı Sezer'in, yeni yasayı Meclis'e yine geri gönderme yetkisi doğuyor. Ancak yasa hiç değişitirilmeden aynen Cumhurbaşkanı'na ikinci kez gönderilirse, bu kez, Cumhurbaşkanı yasayı imzalamak zorunda. Bu durumda da Cumhurbaşkanı Sezer'in Anayasa Mahkemesi'ne iptal ve yürütmeyi durdurma talebiyle başvurma yetkisi var.
Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Ecevit'in açıklamalarındaki satır araları nasıl bir yol izleyeceklerini de gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Sezer'in veto gerekçeleri çoğunlukla hukuki olmakla birlikte, sosyal nitelik de taşıyor. Sezer, yasanın, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık taşımasının yanısıra, "hukuka, adalete, toplum huzurunu sağlama"ya da uygun olmadığını belirtiyor ve "kamu

Yazının Devamı

Gürel - TÜSİAD tartışması

16 Aralık 2000

Gürel - TÜSİAD tartışması
<#comment>TÜSİAD'ın Ankara'da düzenlediği Yüksek İştişare Konseyi toplantısının, basına kapalı bölümünde, Başkan Erkut Yücaoğlu ile Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel arasındaki tartışma, işadamlarıyla, hükümet arasındaki bakış farkının önemli bir göstergesi.
TÜSİAD Başkanı Yücaoğlu'nun hükümetin ekonomi politikasını eleştirirken gösterdiği yaklaşım özetle şu:
- Hükümet özelleştirmeden yana mı, değil mi artık karar vermelidir. Yoksa hükümet devletçi bir anlayışa mı sahiptir? Dünyada artık kamu bankacılığı bitti, ama bizde sürdürülüyor.
TÜSİAD'ın bakışını yansıtan bu sözler, büyük sermayeli özel sektörün, hükümetin politikasından memnun olmadığını da gösteriyor.
Toplantıda bulunan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in Yücaoğlu'na verdiği yanıt da hükümetin bakışını yansıtması açısından önemli. Şöyle diyor Gürel Hoca:
- Elbette eleştirileriniz olacak. Bize sorular yönelttiniz. Özelleştirmeci misiniz, devletçi misiniz, diye. Biz özelleştirmeyi mümkün olduğu kadar hızla yapmaya çalışıyoruz. Ama 500 büyük şirketin karlarına baktığımız zaman bu şirketlerin devletten yüzde 124 kar elde ettiklerini görüyoruz. Yoksa devletçi olan siz

Yazının Devamı

Tantan: Provokasyon

15 Aralık 2000

Tantan: Provokasyon
<#comment>İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, dürüstlüğü, çetelerin üzerine kararlılıkla gidişi, ayırım yapmadan hırsızları, banka soyguncularını yakalayıp adalete teslim edişiyle kamuoyunda saygın ve güvenilir bir yer edindiği gibi polisin yıllardır yıpranmış imajını düzeltmeyi başarmıştı.
Ancak Çevik Kuvvet'e mensup polislerin son eylemleri ve attıkları sloganlar, kamuoyundaki bu imajı yaraladı, zedeledi.
Polis eyleminin, silah arkadaşlarının şehit edilmesine karşı gösterilen ve toplum tarafından anlayışla karşılanan duygusal tepkinin ötesine geçip, siyasal bir gösteriye dönüşmesi bazı kuşkuların da doğmasına neden oldu.
İçişleri Bakanı Tantan, polis eylemini nasıl değerlendiriyor?
Tantan, dünkü görüşmemizde bu sorumuza şu yanıtı verdi:
- Bu bir provokasyondur. Böyle bir eylemi tasvip etmek mümkün değildir. Bu görüntüler polisin başarılı çalışmalarını, özverisini, güvenilir ve çalışkan imajını çökertmeye dönük bir provokasyonun sahneye konulmasıdır. Çevik Kuvvet'teki polisler bu provokasyona gelmişlerdir.

Yazının Devamı